Melih AŞIK
Şiirlerinden herhangi birine göz attığınızda sıradışı bir adamla, sıra üstü bir şairle karşı karşıya olduğunuzu anlarsınız. Örneğin
Cahit Irgat için yazdığı şiiri okuyalım şöyle bir:
"Cahit ki bu hasta düzende
sağlıklı bir kanserdi
haksızlıklara karşı çoğalan hücrelerdi
Yorgun develer gibi çöktüğü
Dormen şölenlerinde bile
"Siz paranızı ben kendi kendimi yerim" derdi.
Cahit ki,
Azalarak yaşayanlardan değil
Çoğalarak ölenlenlerdendi..."
Ne güzel şiir değil mi?
Can Yücel bu güzellikleri yıllardır yazıyor. Kendini sınırsız bir özgürlüğe adadığı için güzel yazıyor. Özgür yaşıyor. Aklına ve ağzına ne geliyorsa söylüyor. Kimi zaman kendi anasına bile sövüyor. Hayatta en kızılmayacak adamlardan biridir Canbaba... Ama Cumhurbaşkanı ona kızmış... Bir toplantıda Cumhurbaşkanı
Demirel'e sözlü hakaret ettiği gerekçesiyle açılan davada önce 2 yıl, Yargıtay'ın cezayı "eksik soruşturma" nedeniyle bozması üzerine bu defa 1 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı. Özür diledi Cumhurbaşkanı'ndan. Kabul görmedi.
Mahkemenin kararını nasıl bulduğunu sorduk:
- Ben de tanıklar göstermiştim. Söz konusu sözü söylemediğime dair... Bu tanıklar dinlenmedi. Dinlenmediği için de temyizin "tevzi-i tahkikat" gerekçesini gözönüne almamış oluyor mahkeme...
- Sonuçta bir kez daha "eksik soruşturma" ortaya çıkmış oluyor?..
- Evet. Eksik soruşturmada ısrar edilerek karar yineleniyor. Ayrıca, para cezasına çevirme yetkisini de kullanmıyor mahkeme. Biz de yeniden temyiz ettik.
Cumhurbaşkanı bu davadan vaz geçmelidir. 70 yaşında bir şairi hapse attırmanın sorumluluğunu üstüne almamalıdır. Üstad
Hasan Pulur'un yazıp
Doğan Hızlan'ın imzaladığı af dilekçesine biz de bir imza koyuyoruz. Canbaba'yı üzmekten vaz geçmelidir Cumhurbaşkanı. Böylesi sık gelmez.
Dört motorlu yolcu uçağı havada ilerlerken aniden bir sarsıntı olmuş... Uçak hafifçe irtifa kaybetmiş. O anda pilotun anonsu duyulmuş:
- Sayın yolcular motorlarımızdan biri arızalanmış bulunuyor. Ancak endişe edecek birşey yoktur. Uçağımız üç motoruyla yola devam etmektedir...
Biraz sonra bir sarsıntı daha... Pilotun yeniden anonsu duyulmuş:
- Sayın yolcularımız bir motorumuz daha arızalandı. Ancak endişe edecek birşey yok. Uçağımız iki motoruyla yoluna devam etmektedir.
Bir süre sonra pilot üçüncü motorun da arızalandığını bildirmiş. Yolculara endişe edecek birşey olmadığını bildirmiş.
O arada yolcular hostes ve pilotların dolaplardan çıkardıkları paraşütleri sırtlarına taktıklarını farketmişler. Yolculara sükunet tavsiye eden pilotlar da paraşütleri takarken hafif endişeli görünüyorlarmış. Yolculardan biri sormuş:
- Bu sırtınızdaki paraşüt değil mi?
- Evet...
- Peki nereye gidiyorsunuz?
- Yardım getirmeye...
Japonların pratik buluşlarından birini de bugün takdim edelim... Emekleme çağındaki ufaklıklar akşama kadar evin içinde dört dönüyorlar ya... Neden bu enerji yararlı bir hizmete dönüştürülmesin... diye düşünmüş sivri akıllı bir Japon... Ve üzerinde toz almaya yarayan süpürücüler bulunan çocuk elbisesi yapmış. Ufaklık evi dolaşırken tozları da alıyor. Bayağı işe yarıyor...
Demek bugün Öğrenci Seçme Sınavı'na girecek yüzbinlerce gençten birisiniz... Demek bu sınavı bir hayat - memat meselesi olarak görenlerdensiniz... Her akşam televizyonlarda izlediğiniz onca dayak görüntülerine karşın yine de üniversiteye girmek istiyorsunuz... Ne olursa olsun, bu sınavı mutlaka ama mutlaka kazanmalıyım diyenlerdensiniz. Kısacası... Ben bu maçı alacam... pardon, ben bu sınavı kazanacam, başka yolu yok, diye düşünenlerdensiniz. O zaman günah bizden gitti, diyoruz ve sizi
"Seçme gazeteci" Fahrettin Fidan'ın son dakika tavsiyelerine buyur ediyoruz:
* Sınavdan önce alışık olmadığınız yemeklerden uzak durunuz. Misal; Boeuf Strogonof, Canard a l'orange, parfait, tiramisu vs...
* Yanınızda bulundurmanız gereken belgeleri eksiksiz hazırlayınız. Örneğin sahte birkaç nüfus cüzdanıyla birlikte
Mehmet Ağar imzalı,
"Bu kimliği taşıyan şahıs teşkilatımızda silah uzmanı olarak görev yapmaktadır, kendisine her türlü kolaylık gösterilsin" yazılı bir kimlik... Yeşil bir pasaport... Mümkünse
Yeşil'le çekilmiş bir fotoğraf...
* Yanınızda mutlaka koyu, yumuşak uçlu iki adet kurşun kalem, birkaç kurşun ve kurşun kalemi açmak için (!) de bir adet döner bıçağı bulundurunuz... Sınav gözlemcisi döner bıçağınıza kafayı takıp
"Bu ne?" diye sorarsa,
"Hiiçç! Sınavdan sonra maça gidicem de..." diye yanıt veriniz. Mecburen inanacak ve voltayı alacaktır...
* Sınava girerken yanınızda cep telefonuyla birlikte telsiz cihazı bulundurunuz. Kopya çekerken salon gözlemcisi sizi rahatsız etmeye kalkarsa önce,
"Kapsama alanı dışındayım, sizi duyamıyorum!" numarasına yatınız. Bu numarayı yemezse,
"Dikkat! Dikkat! 22 10 merkezi arıyor! 22 10 merkezi arıyor! Falanca salonda gençlerimizi tahrik etmeye çalışan bölücü örgüt mensubu bir anarşist var. En yakındaki ekipler derhal olay yerine intikal etsin!" diye anons yapınız. Gözlemci sizin polis olduğunuzu zannedecek, yanınızdan hızla uzaklaşacaktır. (Sıkıysa uzaklaşmasın.)
* Olmaz ya... Diyelim uzaklaşmadı, üstüne üstlük daha da ileri gitti, size kopyadan muamele yapmaya başladı. Kendisine hemen,
"Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" diye sorun.
"Bilmiyorum" derse,
Sedat Bucak'ın yeğeni olduğunuzu söyleyiniz. Gözlemci yine mi yelkenleri indirmiyor? Eh, günah sizden gitmiştir, burnunun üstüne yumruğunuzu indiriniz, böylece üniversite yerine cezaevine girmenin acısını biraz olsun dindiriniz.
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr