Haliç'te durum...

1 Mayıs 1998

       Çevre Bakanı İmren Aykut'la birkaç gün önce öğle yemeğinde çevre sorunlarını konuştuk. İmren Hanım dehşetengiz rakamlar verdi. Türkiye'de yaşayan 62 milyon insandan 50 milyonunun dışkısının arıtılmadan çevredeki deniz, göl ve akarsulara verildiğini... Ülkemizde bulunan 2900 yerleşim yerinden sadece 141'inde kanalizasyon şebekesi bulunduğunu... vs...
       Örneğin çöplüklerin dibinde biriken kirli suyu vidanjörle topluyor götürüp bir başka alana atıyorlardı.
       En ilginci ise Haliç'i temizleme çalışmasıydı. Haliç'in dibindeki çamur borularla çekiliyor, çevredeki taşocaklarına boşaltılıyordu.
       Bu kirli sular elbet yokolmuyor, toprağa ve insanların içinden su aldığı kuyulara karışıyordu.
       Bu kadar mı? Hayır... Gerisini Sabah Gazetesi'nin "İstanbul" ekinde önceki gün görmek mümkündü. "Mikrop Barajı" başlıklı haberde deniyordu ki:
      "Gülermak firmasının Haliç'ten emerek pompaladığı milyonlarca ton çamurun depolandığı taş ocakları çevresine kokudan

Yazının Devamı

Davete icabet...

30 Nisan 1998

       ANAP İstanbul İl Başkanı Erdal Aksoy'un kardeşi, işadamı Erol Aksoy'u kaçırıp şantaj yaptıkları iddiasıyla tutuklanan hostes Dilek Sezerer ve üç erkek arkadaşı hakkında dava açıldı. Dünkü Hürriyet'te davanın iddianamesinden alıntılar vardı:
      "Dilek Sezerer, 18 Nisan günü Aksoy'a telefon ederek Dikilitaş'taki evine çağırdı. Aksoy eve geler gelmez evde saklanan diğer sanıklar üzerine saldırdı. Aksoy'un çıplak fotoğraflarını çeken sanıklar, fotoğrafları basına vermekle tehdit edip para istediler..."
       Peki Erol Aksoy o eve neden gitmiş?.. 25 Nisan günlü Hürriyet'te bu konu şöyle açıklanıyordu:
      "İşadamı Erol Aksoy, iç mimar olduğunu söyleyerek kendisinden iş isteyen Dilek Sezerer'in üniversiteyi bitirmediğini belirlediklerini, bu nedenle işe almadıklarını söyledi... Aksoy, Sezerer'in konuşmak için kendisini çağırdığı adrese gittiğinde diğer sanıkların saldırısına uğradı..."      Özetle... İş başvurusu reddedilen genç hanım, "Konuşalım" deyip firmanın patronunu evine çağırıyor... Patron

Yazının Devamı

Vali ayrıcalığı...

29 Nisan 1998

       ABD Başkanı Clinton'un eşi Hillary Clinton 5'inci defa mahkemede ifade verdi. Bill Clinton da yargıç her çağırdığında mahkemeye gidiyor. Ama mesela bizim Bursa Valisi Orhan Taşanlar mahkemeye çıkmıyor. Nasıl mı?
       Acılı Anne Nazire Dedeman, oğlu Umut Önal'ın kuşkulu ölümüyle ilgili olarak o zamanki Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar'ın kendisine:
      - Aşayiş Müdürü Hüseyin Özalp dosyayı bu hale getirtti. Olaya kaza süsü verdirtti. Bunların hesabını soracağız.
       dediğini söylemişti. Bu sav üzerine Hüseyin Özalp, Nazire Dedeman hakkında "hakaret davası" açtı. Küçükçekmece Adliyesi'nde görülmeye başlanan davada o aşamadan sonra yaşanan ilginç gelişmeleri Dedeman'ların avukatı Cem Alptekin anlatıyor:
       - Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Bursa Valisi Orhan Taşanlar'ın "tanık" olarak ifadesinin alınması amacıyla Bursa Adliyesi'ne yazı yazdı. Mahkeme de kendisini duruşmaya çağırdı. Taşanlar duruşmaya katılmadığı gibi, son derece ilginç bir dilekçe gönderdi. Dedi ki: "Sözü edilen konu

Yazının Devamı

Şiirin mekanı

28 Nisan 1998

       İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan, Çocuk Şenliği'nde büyükleri küçüklere şikayet etmiş:
       Başkan bu yakınmayı hemen hergün tekrarlıyor.
       Aynı sözlerin gündeme, atmosfere, niyete, adrese göre zıt anlamlar alabildiğini ise görmezden geliyor. Ünlü fıkradır...
      Nasrettin Hoca ineği satılığa çıkarmış. Hayvan satılmıyor. Birisi Hoca'nın kulağına bir cinlik fısıldamış. Hoca da ona uyup başlamış bağırmaya:
      - Bu inek bildiğiniz inek değil; kız oğlan kız, altı aylık da gebe...
       İnek şıp diye satılmış... Hoca eve dönmüş. Bakmış ev, kızına gelen görücülerle dolu... Görücülerin isteksiz olduğunu görünce Hoca aynı sözlere sarılmış:
      - Bu kız bildiğiniz kızlardan değil; kız oğlan kız, altı aylık da gebe...

Yazının Devamı

Tarafsız adaylar...

26 Nisan 1998

      Mesut Yılmaz'la Deniz Baykal, 1999 Mart'ında yapılacak erken seçime "tarafsız bir başbakan"ın başkanlığındaki hükümetle gidilmesi konusunda anlaştılar. Şimdi iş kaldı, tarafsız başbakanın kim olacağına...
       Ankara'daki "Tarafsız gazeteci" arkadaşımız Fahrettin Fidan, dün oturdu, "Tarafsız Başbakan" aday adaylarını sizin için inceledi. İşte sonuçlar...
      Hikmet Çetin: Meclis Başkanlığına, Meclis'te temsil edilen ve edilmeyen bütün partilerin onayı ve oylarıyla seçilecek kadar tarafsız bir isim. Sağdan da baksanız tarafsız, soldan da baksanız tarafsız... Beşiktaş taraftarlığı hariç, hiçbir dönem, hiçbir konuda taraf olduğu görülmedi... Bertaraf olduğu da... Bu tarafsızlığı yüzünden hep kazandı, hiç kaybetmedi. Tarafsız Başbakanlığa aday gösterilirse, bunda karşı çıkılacak bir taraf göremiyorum. Tarafsız adaylar içinde bence en tarafsızı Hikmet Çetin...       Emre Gönensay: Tarafsız bir bilim adamı... Dışişleri Bakanı iken, Bakanlık Çok Taraflı Siyasi İlişkiler Dairesi altın yıllarını yaşadı. Taraftarları, son derece tarafsız bir

Yazının Devamı

Nahoş bir soru!

25 Nisan 1998

       İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 10 ay hapse mahkum edildiği davaya verilen bir ilmi mütalaa var... Tayyip Erdoğan'ın, Sulhi Dönmezer, Çetin Özek ve Uğur Alacakaptan'a hazırlattığı mütalaada "Erdoğan'ın suç işlemediği" kanaati belirtiliyor.
       Arkadışımız Deniz Som'un sorusuna yanıt veren Avukat Turgut Kazan bu tür ilmi mütalaanın ücret karşılığı hazırlandığını söylüyor. Deniz'in aklı bu ücrete takılıyor ki... Uğur Alacakaptan'ı arayarak ne kadar ücret aldıklarını soruyor. Alacakaptan'ın yanıtı:
      - Bu konuda konuşmam doğru olmaz. Kimseyle pazarlık yapmam. Bu soru hoş bir soru değil...
       ***
       Söz paradan açılınca.. Dün Güneş Gazetesinde Ahmet Çavuşoğlu'nun sütununda bir fıkra gözümüze ilişiyor. Buraya alıyoruz..
      Mişon ile Salamon yolda yürürken gözleri bir klisenin üzerindeki:
      "Ey museviler, eğer dininizi değiştirirseniz 5000 dolar kazanacaksınız" ya

Yazının Devamı

Ekrem Pasdemirli!

24 Nisan 1998

      Üç - beş gün gözaltında tutulacaksa varsın tutulsun. Ne yapalım? Ama oğlum işkenceden korkuyor. Eğer Pakdemirli'nin oğluna da işkence yapılacaksa memleket bitmiş demektir. Pakdemirli ismi o kadar ucuz değil..."      Bu sözlerin sahibi hem bir baba, hem de bir milletvekili... Adı Ekrem, soyadı Pakdemirli... ANAP'ın bir milletvekili... Hani şu, 16, 17, 18 yaşındaki pırıl pırıl liseli gençlerin işkence tezgahlarından geçirildiği... Türkiye ayağa kalkmışken, aralarında kendi oğlu bulunmadığı için kılını bile kıpırdatmayan ilin... Manisa'nın milletvekili...
       Yukarıdaki ibret, dehşet ve utanç verici sözleri dünkü Sabah'ta yer aldı. Yuva Vakfı'yla ilgili polisin düzenlediği operasyonda vakfın hissedarları arasında bulunan oğlunun da polis tarafından aranmasıyla ilgili soruyu yanıtlarken söyledi bunları... ANAP İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu dayanamadı. Dün bize dedi ki:
      - Çok utanç verici bir konuşma bu... Onun çocuğu çocuk da, başkalarının çocuğu ne? İşkenceye, kime yapılırsa yapılsın karşı çıkmak, tepki göstermek

Yazının Devamı

Dayağın sebebi tahrik!

23 Nisan 1998

       İnanılması güç haber (Onlarca benzeri olaya karşın biz hala inanılması güç demekte israr ediyoruz) dünkü gazetelerde vardı.
      Baki Erdoğan adlı genci, gözaltındayken işkence yaparak öldürmekten sanık altı polis yapılan yargılama sonucunda çeşitli hapis cezalarına çarptırılıyor. Kararın açıklanmasıyla birlikte salonu dolduran sivil ve resmi polisler, duruşmayı izlemeye gelen İnsan Hakları Derneği yöneticilerine, Baki Erdoğan' ın avukatlarına ve gazeteci arkadaşlarımıza saldırıyorlar. Yaraladıklarının bir kısmını da, ki içinde meslekdaşlarımız da var, daha sonra gözaltına alıp saatlerce tutuyorlar.
       Arkadaşımız Fahrettin Fidan İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu 'na dün Meclis'te sordu:
       -Aydın'daki olaya ne diyorsunuz efendim?
       - Polislerimizin davranışını tasvip etmek mümkün değildir. Ama aldığım bilgiye göre, bu olayda polise yönelik çok ciddi bir tahrik varmış.
       - Ne gibi tahrik varmış acaba?
       -

Yazının Devamı