Profesör Ahmet Mumcu ile sohbet ederken söz Eskişehir Tren Garı'na geldi... Sayın Profesör 27 yıldır Eskişehir'e gider gelirmiş:
- Biliyor musunuz, dedi, Eskişehir Türkiye'nin üçüncü büyük garıdır ama bu garda görünür yerde tek bir saat yoktur... Haydarpaşa garında kulelerin tepesinde kilometrelerce uzaktan görülebilen dev saatler vardır. Ankara ve Sirkeci garlarında saat vardır. Almanlar bu garları yaparken önce saati düşünmüş. Prof. Ahmet Mumcu devam ediyor:
- Almanya'da her istasyonda birkaç saat vardır. Ve bu saatler Almanya'nın her yanında aynıdır. Çünkü hepsi Frankfurt'taki tek merkezden ayarlanır.
***
Bizde galiba saat terbiyesinde giderek azalma var.
Örneğin çocukluğumuzda vapur iskelelerinde herkesin uzaktan görebileceği saatler vardı. Vapurun kalkmasına 1 dakika kala da zil çalardı. Ne saat kaldı, ne zil. Vatandaş hareket memurunun saatinden emin olmadığından,
Fazilet Partisi'nde bir mücadeleden söz ediliyor... "Gelenekçi yaşlılar"la "yenilikçi gençler"in mücadelesinden... Gelenekçi yaşlıları Erbakan ve arkadaşları temsil ediyor... Yenilikçi gençleri ise Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül gibi isimler...
"Yenilikçi gençler" sıfat olarak daha hoşa gidiyor...
Hem yenilik... Hem gençlik... Yüreklerde hoş çağrışımlar yapan kavramlar...
Peki her genç yenilikçi midir?..
Mesela Recep Tayyip veya Abdullah Gül hangi yenilikleri öneriyorlar?..
Merak etmek hakkımız.
Atatürk cumhurbaşkanı olduğunda 42, Hitler Almanya'nın başına geçtiğinde 44 yaşındaydı. İkisi de "genç lider" idi. Birisi ülkesini kurtardı, diğeri batırdı...
Geçenlerde hediyelik eşya zarafetindeki Yunan rakı şişelerinden söz etmiş:
"Bizim baba yadigarı rakı şişeleri de benzer biçimlerde tasarlansa, fena mı olur?" demiştik...
TEKEL Alkollü İçkiler Müessese Müdürü Ali Gök, bu yönde bir çalışma içinde olduklarını bildirdi... Sohbet arasında terbiyevi bir içki efsanesi anlattı. Büyük Tufan'dan sonra Nuh ve adamları yeni bitkileri dikiyor. Sıra "asma"nın dikimine gelmiş... Demiş ki Nuh: "Yarım metre derinliğinde bir çukur kazın ve asma tohumunu içine koyun. Üzerine iki kürek toprak attıktan sonra bir kuş kesip kanını akıtın. Üzerine dört kürek toprak daha.. Sonra bir aslan kesin, kanını akıtın. Üzerine dört kürek toprak daha.. Arkasından bir merkep kesip onun da kanını akıtın. Sonra çukuru örtün..." Çevredekiler bir anlam veremedikleri bu "merasim"in nedenini sormuşlar Nuh'a... O da açıklamış:
"Bakın, bu ağacın meyvesiyle soyumuz ilerde içki yapacak. İçkiyi içenler ilk başta kuş gibi cıvıldaşacaklar.
Atatürk Barış Ödülü'nü kazanan Profesör Bernard Lewis'in kendisine verilen ödülün 46 bin dolarını (12 milyar TL) Türkiye Bilimler Akademisi - TÜBA'ya bağışlamasından gurur duyanlar oldu. Oysa utanılacak bir durum var ortada...
TÜBA yaklaşık dört yıl önce kuruldu. Amacı, uluslararası düzeyde tanınmış Türk bilim adamlarının yaşam düzeylerini yükselterek gençlerimizi bilim insanı olmaya heveslendirmekti. Bu tip bilim adamlarına üç profesör maaşı kadar destek sağlanacaktı. Taslak kırpıldı, bugünkü parayla TÜBA üyelerine ayda 47 milyon TL layık görüldü... Bitmedi...
TÜBA 1998 yılı için hükümete 285 milyar TL'lik bir bütçe önermişti; Hükümet tuttu 120 milyar TL verdi. TÜBA ister istemez para arayışı içine girdi. Prof. Lewis, 46 bin dolarlık bağışı durup dururken değil... TÜBA'nın mali açıdan çok kötü bir durumda olduğunu gördüğü veya duyduğu için yaptı... Belki de kendisine böyle bir ima veya telkin yapıldı. Her hal ve durumda ayıp birşey... Hükümetin üniversitelerin 50 trilyona yaklaşan birikiminin Ziraat Bankası'na yatırılmasını şart koşarak trilyonlar toparladığını
Ligin son haftasında Van'da yaşanan komedi hala konuşuluyor. Küme düşmeyi garantilemiş olan Vanspor kendi sahasında Gaziantep ile karşılaşıyor. Gaziantep eğer yenilirse küme düşüyor, Şekerspor kümede kalıyor. Van seyircisi Gaziantep'in kümede kalmasını istiyor. Maç öncesi tribünlerden koro halinde "Kayseri kümeye, bütün Doğu elele!" sloganları yükseliyor. Malum.. geçen yıl Van'ın kümede kalması için Gaziantep kıyakçılık yapmış... Vanspor'un taraftarları da, "Bizim işimiz çoktan bitmiş! İyisi mi, bu defa da biz Antep'e kıyak yapalım!" havasında... Ama o ne?.. Vansporlu futbolcular hiç o havada değil. Atak üstüne atak düzenliyor, maçı almak için ölümüne oynuyorlar. Tribünler köpürüp bağrışıyor: "Diyet borcunuzu ödesenize lan!", "Daha önce oynamadınız da şimdi mi oynuyorsunuz şerefsizler!.." Allahtan maç berabere bitiyor. Ve Antep yırtıyor!.. Vanlı futbolcuların seyircinin tepkisi yüzünden uzun süre soyunma odalarından çıkamadığını da öğreniyoruz TV'den... Futbolcuların şike yapmaması, buna karşılık seyircinin şike istemesi olayı, acı bir sayfa olarak futbol tarihimize
Akın Birdal'a yapılan saldırıyı dün ANAP milletvekili Yaşar Okuyan'ın kuzeni Muhittin Okuyan'a yapılan saldırı izledi. Saldırganlar bu cinayeti "Akın Birdal'ın intikamı" diye nitelediler. Anlaşılıyor ki birileri yine terörü tırmandırmak amacında. İki cinayeti işleyen o yüzden aynı kaynak olabilir. Eğer vuranlar bulunmazsa kuşkular devlet içine doğru yoğunlaşacaktır... Çünkü Susurluk öğretti ki, bu tür faili meçhul siyasi cinayetler genellikle devlet içine yerleşmiş odaklardan kaynaklanmaktadır...
Peki amaç nedir?.. Amaç birden fazla olabilir... Ortamı gerginleştirmek... Korku salmak... Hükümeti sarsmak... Otoriter bir rejime zemin hazırlamak, gibi... Yazarımız Sami Kohen'in de yazısında işaret ettiği gibi... İngiliz Dışişleri Bakanı Robin Cook'un Türkiye'ye gelmesinden bir hafta önce... Cardiff toplantısından bir ay önce... Avrupa Birliği ile ilişkilerin umut verici sona ilerlediği bir dönemde... Bu saldırılar Türkiye'nin insan hakları karnesine ve Batı'yla ilişkilerine sıkılan kurşunlardır da.
Temize çıkmanın tek çaresi ise failleri bulmaktır... Sayın Birdal'a
Meclis inşaatındaki yolsuzlukla ilgili soruşturma acaba nasıl gidiyor... Meraklanıp konuyu Araştırma Komisyonu'nun üyelerinden CHP Çanakkale milletvekili Ahmet Küçük'e soruyoruz.
- Komisyonunuz şu aralar ne yapıyor?
- Önümüzdeki günlerde Meclis eski Genel Sekreteri Necdet Basa ve yardımcısı Fahri Köprülü'yü dinleyeceğiz. 1 - 2 haftaya kadar da çalışmalarımızı tamamlar, raporumuzu hazırlarız sanıyorum.
- Şu ana kadar edindiğiniz izlenim?
- Bütün üye arkadaşlarımda yavaş yavaş bir kanaat oluşmaya başladı. Benim şahsi kanaatim, bu olayda ciddi bir yolsuzluk ve fiyat şişirme olduğu yönünde...
- Bu kanaata varmanıza yol açan bir - iki örnek verir misiniz?
- Hafriyat işi yapılmış. Bu iş için alınan para çok yüksek. İş sanki ulaşımın çok zor olduğu bir dağın başında yapılmış. Kaloriferlerin havasını alan ve adına kalorifer brülorü denilen basit bir alet var. Birim fiyatı 450 bin lira olan bu alet için
Recep Tayyip Erdoğan'a destek ziyaretleri aralıksız sürüyor. Pazar günü de Tokat, Sivas, Kastamonu çevresinden gelen kafileler Belediye Sarayı'ndaydı. Tayyip Erdoğan onlara arasına şiir serpiştirilmiş konuşmalar yaptı. Dışarda ufak bir çocuğun elindeki pankartta; "Büyüyünce ben de şiir okuyacağım" sözleri okunuyordu. Toplantıda bir ara, nereden çıktığı pek anlaşılamayan bir slogan yükseldi:
"Vur de vuralım, öl de ölelim..."
Tayyip Erdoğan bu slogana izin vermedi. Sonra iki - üç kez "Başbakan Erdoğan" sloganları yükseldi. Erdoğan buna itiraz etmedi.
***
Sürmekte olan bir davayı etkilemeye çalışmak yasal değildir. İzinsiz gösteri yapmak da yasal değildir. Ancak İstanbul Belediye Sarayı'nın içi ve çevresinde bu yasalara pek itibar yok. Yasalara karşı gelme özgürlüğü var. Bir gazeteci arkadaşımız önceki gün Sivas FP teşkilatından bir partiliye sormuş:
- Fikir açıklama özgürlüğü yok diyorsunuz, ama bakın, Belediye Sarayı'nın bahçesi ve