Atatürk Barış Ödülü'nü kazanan Profesör Bernard Lewis'in kendisine verilen ödülün 46 bin dolarını (12 milyar TL) Türkiye Bilimler Akademisi - TÜBA'ya bağışlamasından gurur duyanlar oldu. Oysa utanılacak bir durum var ortada...
      TÜBA yaklaşık dört yıl önce kuruldu. Amacı, uluslararası düzeyde tanınmış Türk bilim adamlarının yaşam düzeylerini yükselterek gençlerimizi bilim insanı olmaya heveslendirmekti. Bu tip bilim adamlarına üç profesör maaşı kadar destek sağlanacaktı. Taslak kırpıldı, bugünkü parayla TÜBA üyelerine ayda 47 milyon TL layık görüldü... Bitmedi...
      TÜBA 1998 yılı için hükümete 285 milyar TL'lik bir bütçe önermişti; Hükümet tuttu 120 milyar TL verdi. TÜBA ister istemez para arayışı içine girdi. Prof. Lewis, 46 bin dolarlık bağışı durup dururken değil... TÜBA'nın mali açıdan çok kötü bir durumda olduğunu gördüğü veya duyduğu için yaptı... Belki de kendisine böyle bir ima veya telkin yapıldı. Her hal ve durumda ayıp birşey... Hükümetin üniversitelerin 50 trilyona yaklaşan birikiminin Ziraat Bankası'na yatırılmasını şart koşarak trilyonlar toparladığını yazmıştık.
      Bu trilyonları toplarken TÜBA'nın ihtiyaç duyduğu 285 milyarı veremiyorlar. Sonra da 21'inci yüzyılın bilgi çağı olduğunu söyleyip duruyor, bu çağa ayak uydurmaktan söz ediyoruz...
      Bir okulun basketbol takımı falan mı?.. Hayır Çankırı hapishane takımı bu... 1995 yılında öğrenci harçlarının kaldırılması için 350 bin imza toplamışlar... Beyazıt Meydanı'nda basın açıklaması yapmışlar. Ankara Üniversitesi'nde para toplayıp Dinar depreminden zarar görenlere yardım etmişler. TBMM'ye pankart asıp "Paralı eğitime hayır" diye bağırmışlar... Gördüğünüz gibi suçları büyük... Afacan çocuklar... Sonra birden kendilerini hapishanede bulmuşlar. Ve yargıç amcaları bunlara toplam 96 yıl hapis cezası vermiş. Çünkü kendilerinin bilmediği iki suçları daha varmış... Gizli örgüt üyesi imişler ve evlerinde molotof kokteylleri bulunmuş. Kokteylleri kimin koyduğunu bilmiyorlar. Gizli örgüt üyesi olduklarını reddediyorlar. Mahkeme Devrimci Yol üyesi olduklarını söylüyor. Onlar böyle bir örgütün bulunmadığını söylüyorlar. Nitekim Yargıtay cezayı bu yüzden, yani; "böyle bir gizli örgütün var olup olmadığı araştırılmadan ceza verildiği" gerekçesiyle bozmuş. Önümüzdeki pazartesi günü DGM davayı yeniden görüşmeye başlayacak. Bakalım ne olacak...
      Avukatları mahkemeye ve kamuoyuna yaptıkları çağrıda: "Öğrencilerin harçlar ve parasız eğitim konusunda gösteri yapmasına gözdağı vermek isteyenler bu çocukları kurban ettiler, ne olur artık sağduyu ve hukuk galip gelsin, haksızlıklar son bulsun" diyorlar. Mahkemenin adil karar vereceğine inanıyorlar. Fotoğrafta kimsenin canını yakmamış, kimseyi incitmemiş, dertlerini mümkün olduğunca demokratik yollardan anlatmaya çalışmış 5 delikanlı görülüyor... Ahmet Aşgın Doğan, Özgür Tüfekçi, Bülent Karakaş, Murat Kalyoncugil ve Mahmut Yılmaz... Baharı görmeden yazın gelip geçtiği Çankırı hapishanesi avlusunda, güzel günleri bekliyorlar...
      İstanbul Tıp Fakültesi'nde dün sabah vakti hüzünlü ve duygulu bir veda töreni yaşandı. Fakültenin 40 yıllık öğretim üyesi, ülkemizin değerli Kulak Burun Boğaz uzmanlarından Profesör Sedat Katırcıoğlu emekliliği dolayısıyla Fakülte'ye veda etti. Törende İstanbul Üniversitesi'nin eski ve yeni rektörleri Prof. Bülent Berkarda ile Prof. Kemal Alemdaroğlu da hazır bulundu. Bu fakültede uzun yıllar Ana Bilim Dalı başkanlığı ve dekanlık da yapan Prof. Katırcıoğlu konuşmasının bir yerinde dedi ki:
     Â- Meslek hayatım boyunca hiç kimseye bir defa olsun haksızlık etmedim...
      Bu kadar uzun süren bir görevin sonunda bir yönetici ve bilim adamının bu kadar iddialı konuşabilmesi zordur. 40 yıl boyunca kimseye haksızlık etmemiş olmak... Ancak yakından tanıdığımız Sedat Hoca kadar dürüst ve açık insanların harcıdır.
      Almanya'dan gelerek törene katılan KBB uzmanı Profesör Hermann da Sedat Hoca'yı övdü, onun dünyanın sayılı mikrocerrahi uzmanlarından olduğunu söyledi. Hoca'yı uğurlayanların tesellisi, O'nun Fakülte dışında hekim olarak hizmete devam edecek olmasıydı... Sevgili Sedat Hoca'nın daha uzun yıllar insanlara hizmet etmesini diliyoruz...
      ***
      Bir başka veda töreni önceki gün Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde yaşandı. Diyet ve diyabet deyince akla gelen ilk isimlerden Prof. Nazif Bağrıaçık da uzun yıllar çalıştığı Cerrahpaşa'ya veda etti. Aynı zamanda Türk Diyabet Cemiyeti'nin kurucularından olan Prof. Nazif Bağrıaçık, tören sonrasında gazetecilere kimi anılarını anlattı.
     ÂBaÄŸrıaçık eski CumhurbaÅŸkanlarından Cevdet Sunay'ın da dokturuymuÅŸ. Bir sabah ziyaretine gitmiÅŸ. O sırada PaÅŸa'nın kahvaltısı gelmiÅŸ. Verilen diyetin altında bir kahvaltı.. Nazif Hoca ÅŸaÅŸkın biçimde:
     Â- PaÅŸam, demiÅŸ, diyeti biraz abartmışsınız galiba. Bu kahvaltı size az gelir. Çünkü insülin yapıyorsunuz. Ben daha fazlasını vermiÅŸtim size...
      Cevdet Sunay gülümsemiş:
     Â- Doktor, demiÅŸ, bu ilk kahvaltı. Asıl kahvaltıyı sen gittikten sonra yapacağım.
     ÂMeÄŸer Sunay sabahları iki kahvaltı yaparmış. Biri doktorun tavsiye ettiÄŸi... DiÄŸeri normal kahvaltı...
      Başbakan Mesut Yılmaz, Akın Birdal suikastine "iç hesaplaşma" teşhisi koyarken... CHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar da Adana'nın yerel televizyonu Kanal A'da çok ilginç bir açıklamada bulundu... Başbakan Mesut Yılmaz'a Budapeşte'de atılan yumruğun sebebi sorulduğunda:
     Â"İç HesaplaÅŸma" dedi...
     ÂFikri SaÄŸlar bu iddiasını ÅŸu görüşe dayandırdı:
     Â- BaÅŸbakan'ın kardeÅŸi Turgut Yılmaz'la Abdullah Çatlı, Sultan Tekstil adlı kuruluÅŸta ortaktılar. İç hesaplaÅŸmaya bu ortaklık ve BaÅŸbakan Yılmaz'ın Çatlı'nın ölümünden sonra takındığı tavır yol açtı...
     ÂBu çok iddialı tespite Turgut Yılmaz'ın bir açıklaması olursa sütunumuz açıktır...
Yazara E-Posta: masik@milliyet.com.tr