ÂRecep Tayyip ErdoÄŸan'a destek ziyaretleri aralıksız sürüyor. Pazar günü de Tokat, Sivas, Kastamonu çevresinden gelen kafileler Belediye Sarayı'ndaydı. Tayyip ErdoÄŸan onlara arasına ÅŸiir serpiÅŸtirilmiÅŸ konuÅŸmalar yaptı. Dışarda ufak bir çocuÄŸun elindeki pankartta; "Büyüyünce ben de ÅŸiir okuyacağım" sözleri okunuyordu. Toplantıda bir ara, nereden çıktığı pek anlaşılamayan bir slogan yükseldi:
     Â"Vur de vuralım, öl de ölelim..."
      Tayyip Erdoğan bu slogana izin vermedi. Sonra iki - üç kez "Başbakan Erdoğan" sloganları yükseldi. Erdoğan buna itiraz etmedi.
      ***
      Sürmekte olan bir davayı etkilemeye çalışmak yasal değildir. İzinsiz gösteri yapmak da yasal değildir. Ancak İstanbul Belediye Sarayı'nın içi ve çevresinde bu yasalara pek itibar yok. Yasalara karşı gelme özgürlüğü var. Bir gazeteci arkadaşımız önceki gün Sivas FP teşkilatından bir partiliye sormuş:
      - Fikir açıklama özgürlüğü yok diyorsunuz, ama bakın, Belediye Sarayı'nın bahçesi ve koridorlarında izinsiz miting yapıyorsunuz. Kimse de birşey demiyor. Ne su püskürtmeler, ne coplama.. Bu özgürlük kimde var?
     Â- DoÄŸru, demiÅŸ FP'li, ama ÅŸiir okuma özgürlüğü yok. Türkiye'de insanlar ÅŸiir de okuyabilsin, istedikleri herÅŸeyi söyleyebilsin...
     ÂProfesör Nur Vergin, pazar günü Yeni Yüzyıl'daki yazısının bir yerinde Saraçhane gösterileriyle ilgili şöyle diyordu:
     Â- Bazılarımız bunun demokratik silkiniÅŸin bir göstergesi olduÄŸunu söyleyedururken, popüler bir kiÅŸinin etrafında oluÅŸan "plebilisitli bir meÅŸruluÄŸun" anti demokratik sonuçlarını hesaba katmıyor. Karşımızda sinesinde her türlü totaliterlikten bir tutam barındıran bir popülizmin yükselmekte olduÄŸunu görmüyor.
     ÂYani Nur Hanım, bir anlamda demek istiyor ki... Tünelin ucunda görünen ışık karşıdan gelen trenin farı olabilir...
     ÂBülent Ecevit, Meclis'in toplanmamasının kabahatini de CHP'ye yüklüyor;
     Â- Meclisi engelliyorlar, reformları yapamıyoruz, diyor...
      Profesör Onur Kumbaracıbaşı bu sözlere karşı neredeyse isyan halinde:
     Â- ANAP, DSP ve DTP'nin 224 üyesi var. TBMM'yi toplamak için yeterli bir rakam bu.. Ancak ANAP'lılar, sanıyorum irtica yasalarına tepki olarak Meclis'e gelmiyor. DSP'liler birkaç kiÅŸiyle temsil ediliyorlar. Meclis'i toplamama kusuru tamamen kendilerinin...
      Söz irtica yasalarına geliyor... Onur Hoca diyor ki:
     Â- ANAP'lılar kerhen getirdikleri irtica yasalarını komisyonlarda savunmuyorlar. Fazilet'e karşı bu yasaları savunmak da bize düşüyor...
      Sonra sözü tekrar Ecevit'e getiriyor:
     Â- Meclis gündeminin ilk 15 sırasında reform yasası yok. Vergi yasası gündemde 20'inci sırada. Ä°dari Reform ve Hal yasaları daha geride. Sosyal Güvenlik Yasası Meclis gündeminde bile deÄŸil. Ortada reform yasası yok ama biz reform yasalarını engellemekle suçlanıyoruz... Aslında suçlanan biz deÄŸiliz... Kamuoyu... Çünkü enayi yerine konuluyor...
      Tavuk etinde de üreyen ve İngiltere'de öldürücü bir tehlike olarak olarak görülen "Salmonella" adlı bakterinin Türkiye'de adı bile bilinmiyor, değil ki önlem alınsın, demiştik geçen hafta... Biraz daha bilgilenmek için gıda teknolojisi uzmanı Prof. Bülent Nazlı ile görüştük... Anlattı:
      - Salmonella'nın 7 - 8 türü var. Söz gelimi, sizin sözünü ettiğiniz, tavukta oluşan cinsine "Salmonella newport" deniyor. Tavukların üretildiği çiftliğin koşullarından, içtikleri sudan, kesim sırasındaki hijyen dışı etkilerden veya kötü muhafaza koşullarından doğar. Bu türü "Salminellosis" dediğimiz çok ciddi bir hastalığa yol açar. Bakterinin "Salminellos tifi" denen türü tifo hastalığına, "Salminellos paratifis" denen türü de paratifoya yol açar.
     Â- Bu bakteri bizim insanımıza iÅŸlemiyor (!) galiba Hocam. Hiç salmonelladan ölen duymadık!..
      - Galiba şaka yapıyorsunuz... Gelişmiş ülkelerde bile gıdaya bağlı hastalıklar arasında "bakteri" kökenli olanlar en büyük oranı teşkil eder. Bu oranın bizde daha da yüksek olduğu kesin.. Fakat ne acı ki, bizde oluşan hastalığın ve ölümün bir bakteriye bağlı olduğu dahi anlaşılamıyor.
     Â- Nasıl olur?..
      - Çünkü bir kaç tanesi hariç, gıda ile oluşan hastalıklar, gıdanın alındığı an meydana gelmiyor. Bu bakteriler uzun zaman içinde vücutta birtakım yabancı maddelere, toksinlere dönüşüp birikiyor ve "sebebi belirlenemeyen hastalıklara" yol açıyor. Biliyorsunuz, biz buna "kanser" diyoruz. Adam öldükten sonra "kanser teşhisiyle öldü" deniyor. Sebebi belirlenemediği için "kanser" deniyor. Oysa ortaya çıkışı ve gelişimi istatistik halinde hastanelerde tutulsa, hastanın nasıl toksin aldığı, nasıl bir gıda zehirlenmesi geçerdiği anlaşılacak....
      ***
      Soru: Neden öldüğünü merak etmeyen bir toplum, neden yaşadığını bilir mi?
      Yüz binlerce genç... Yüzbinlerce aile... ÖSS sınavındaki başarısızlığın şokunu yaşıyor... Çıkmazlarla dolu bir sistemin içinde. Herkes birbirini suçluyor. En çok suçlanan da en az suçlanması gerekenler... Yani çocuklar...
     ÂOscar Wilde demiÅŸ ki:
     Â- Sınavlarda aptallar akıllıların yanıtlayamayacağı sorular sorar...
      SAKİ diyor ki:
     Â- Bir çocuk iyi bir okula gitmeden onun yetenekli olup olmadığını anlayamazsınız...
      Ezcümle... Sınavda çaktı diye en son suçlanacak olanları, yani gençleri, en başta suçlayamazsınız.
Yazara E-Posta: masik@milliyet.com.tr