TÜRK İŞ siyasi parti kurmaya karar vermiş...
Sebep olarak: "İşçinin partisi yok" diyor TÜRK İŞ yöneticileri...
CHP'nin son kurultayında DİSK ve TÜRK İŞ, 5 kişilik ortak bir liste yaparak bu isimlerin CHP Parti Meclisi'ne alınmasını istemişlerdi. Genel Başkan oralı bile olmadı... Gide gide... DİSK Genel Başkanı DSP'ye gitti. TÜRK İŞ de yeni siyasi parti kurmaktan söz ediyor... Gerekçesi "İşçinin partisi yok"...
CHP "İşçinin partisi" de olamıyorsa kimin partisi olabilir..?
Doğru Yol Partisi bu seçim döneminde 55 ilde önseçim yaptı... Ön seçim kararı Cesur Yürek'in (Tansu Çiller) fırtına gibi estirdiği "İkinci Demokrasi Hamlesi"ne yakışan ve bu hamleyi güzelleştiren bir karardı.
Ön seçim sonuçları alındı...
Çöpe atıldı.
Kayseri'de birinci sıraya "Onbaşı Davası"nın avukatı Sevgi Hanım...
İkinci sıraya Özer Çiller'in avukatı Atilla Özer yerleştirildi.
Adana'da Ali Antepüzümü birinci, Halit Dağlı dördüncü çıkmıştı önseçimden.
Fazilet Partili hanım adaylar Yüksek Seçim Kurulu'na başı açık fotoğraf vermişler. Ancak milletvekili seçildikleri takdirde TBMM Genel Kurul salonuna türbanla girmekte kararlı görünüyorlar.
Gerekçeleri de ilginç:
- Meclis iç tüzüğünde türbana karşı hüküm yok...
Cumhuriyet Meclisi günün birinde İran ve Afganistan düzeyine ineceğimizi hesaplamadığı için içtüzüğüne böyle bir madde koymamış...
Fazilet'liler bunu anlamazdan geliyor...
Bir asker dostumuzla sohbet ederken konu bu noktaya geliyor. Diyor ki dostumuz:
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı iki genç mahkumla ilgili olarak Adalet Bakanı'na kimi sorular sormuştu. Yanıtları "Adalet Bakanı Prof. Selçuk Öztek" imzalı olarak geldi. Önce Akarcalı'nın sorularına göz atalım:
"Sayın Bakan,
İzmir'de Barış Yıldırım ve Ümit Kanlı adında 23 yaşında iki genç, duvara yazı yazmak ve bir banka otomatını yakmakla suçlandılar. Otomatı yakmaktan beraat ettiler, ama üç yıldır Buca Cezaevi'nde yatmaktalar. Ümit Kanlı, cezaevi baskınında belinden yaralanmış, ancak tomografi çekilmesi lazımken izin verilmiyormuş. Barış Yıldırım ise Buca'da kulağından rahatsızlanıp yürüme dengesini kaybetmiş...
1. Bu iki gencin davalarını yeniden gördürmek imkanı var mıdır?
2. Bu iki gencin rahatsızlıkları doğru mudur?
3. Doğruysa neden tedavi edilmediklerini araştırıp sorumlular hakkında soruşturma başlatmayı düşünür müsünüz?
Seçim nedeniyle Kocaeli - Sakarya dolaşırken kimi sessiz başarılar, kimi mütevazı ama dinamik yöneticiler dikkatimizi çekiyor... Örneğin... İzmit'teki SSK Hastanesi... Uzaktan bakınca kentteki diğer hastanelerden farksız... Yakından bakınca, daha doğrusu içine girince pırıl pırıl bir mekan... Gözlerinin içi gülen hastalarla personel de cabası...
Hastanenin Başhekimi İlhan Tan, bir yıl önce Bilecik'ten tayin olmuş buraya... Gördüğü manzara bildik hastanelerimizin manzarası olmuş. Hemen kolları sıvamış... İzmit'te ne kadar firma, işadamı, sendika, sendikacı varsa tek tek dolaşmış... Hastaneye yardıma davet etmiş herkesi... İnandırıcı olunca gerisi gelmiş... Kimi kuruluş bir hasta odasını baştan aşağıya donatmış... Kimi çimento vermiş, kimi boya, kimi kireç... Kimileri araç - gereç...
Yardımda bulunanların hepsinin adları plaketler üzerine yazılarak duvarlara asılmış...
BaşhekimTan, hastane personelini "Gerekirse elime paspası alır, temizliği de ben yaparım" gibi sözlerle şevke getirince, doktoru, hemşiresi, hastabakıcısı daha bir şevkle çalışmaya başlamışlar... Sonuç kısa zamanda alınmış. Hastalar ve yakınlarının teşekkürleri bir
Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış...
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi, Aşk ve tüm diğerleri... Bir gün adanın batmakta olduğu duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi, adayı terketmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş, çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.
Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş. Aşk:
- Zenginlik, beni de yanına alır mısın?"
diye sormuş. Zenginlik:
- Hayır alamam, demiş, teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok...Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş.- Kibir, lütfen bana yardım et! - Sana yardım edemem Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin, diye cevap vermiş Kibir.Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: - Üzüntü, seninle geleyim. - Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış bile.
Mesut Yılmaz seçmenlerine "Türkiye Sözleşmesi" öneriyor... Sözleşmede Mesut Bey beş yılda 3.5 milyon kişiye iş bulmak, tüm çalışanlara işsizlik sigortası, her aileye bir konut, enflasyonu yüzde 5'e indirmek gibi taahütlerde bulunuyor. Karşılığında da vatandaştan ANAP'a oy istiyor. Bir tek oy karşılığında rüya gibi vaatler veren Mesut Bey sözleşmenin altında vatandaşa şöyle sesleniyor:
"Ben imzamı attım. Sen de at, sözünü yerine getir, oyunu Anavatan'a ver. Bu sözleşmeyi evinde sakla. Ben söz verdiklerimden birini bile yapmazsam benden hesap sor..."
Peki 5 yıl sonra hesabı nasıl soracaksınız?
- Söyle bakalım iki kere iki kaç eder Mesut Bey, mi diyeceksiniz?
Hayır...
Ertuğrul Özkök Hürriyet'te bu işin yolunu yordamını Mesut Bey'e soruyor:
Fethi Naci, Cumhuriyet Kitap Eki'nde Aslı Erdoğan'ın "Kırmızı Pelerinli Kent" adlı kitabını irdeliyor.... Radikal Gazetesinde köşe yazıları da yazan Aslı Erdoğan 31 yaşında... Sıradışı, acılı, serüvenli, fırtınalı yollardan geçip yaşadığı süreye bir o kadar daha yaşam eklemiş. Fethi Naci Adam Yayınları'ndan çıkan kitabı yer yer eleştirirken:
- Çok severek okuduğum, şiir tadı aldığım cümleleri var Aslı Erdoğan'ın, diyor ve o cümlelerden örnekler veriyor. Okuyalım:
...Romanını muska gibi hep yanında taşır, iç dünyasına kapanmak istediği her an, nerede olduğuna aldırmadan yazardı.
...horlayarak uyuyordu. Üzerine üstünkörü bir deri kılıf geçirilmiş kafatasına benzer, etsiz yüzü...
...Yaşamın karşısında kepenklerini çoktan indirmişti Portekizli...
...Oliveira'nın gözleri kendi içinde batan bir güneş gibi parıldadı ansızın...