Yol notları!..

28 Eylül 1999


       Tek başına 6 gazeteciye bedel yolsuz arkadaşımız Fahrettin Fidan Başbakan Bülent Ecevit'in ABD yolculuğunu Washington'dan bildiriyor:
       * Başbakanın tasarruf merakı daha Esenboğa Havalimanı'nda minik çapta bir krizin yaşanmasına neden oldu. Ecevit'in kaptan pilota "Yolculuğu ayakta yaparsam indirim yapar mısınız?" şeklinde soru sorması heyet mensupları arasında soğuk duş, bende ılık duş etkisi yarattı.
       * Uçak Türkiye semalarını terkederken üç işadamı para cüzdanlarının çalındığından şikayet ederek Ecevit'e başvurdular. Olayın duyulması üzerine uçakta bulunan Ahmet Özal'ın birden ayağa kalkarak, "Ben çalmadım arkadaşlar, çaldıysam iki gözüm önüme aksın" diyerek kendisini savunma ihtiyacı hissetmesine kimse bir anlam veremedi, ben verdim.
       * Başbakan, Belçika semalarından geçilirken Moritanya Devlet Başkanı'na iyiniyet mesajı göndermeye kalktı. Dışişleri Bakanlığı Protokol Dairesi Başkanı Moritanya'nın Afrika'da olduğunu hatırlatınca Başbakan, "Afrika çok uzakta mı?" diye sordu.
       * Kaptan pilota yolu tarif etmek üzere (!) kokpite giderken Başbakan'la gözgöze geldim, gözpınarlarında iki damla gözyaşı gördüm. "Sebebi, yine

Yazının Devamı

Rüya tabiri...

26 Eylül 1999


       Oran'dan Oral:
       Rüyamda BaÅŸbakan Ecevit'le Amerika'ya gidiyorum... Uçak havalandıktan kısa bir süre sonra geziye katılanların büyük çoÄŸunluÄŸu Bülent Bey'in bulunduÄŸu bölüme geçip BaÅŸbakan'a çeÅŸitli sorular soruyorlar.... Sorulardan biri ÅŸu:
      - Efendim, bu geziden ne gibi somut sonuçlar bekliyorsunuz?
       Soruyu hemen yanıtlıyor Ecevit:       - Çıkaracağımız devlet tahvillerine Amerika garantisi bekliyoruz...       Araya giriyorum:       - TC'nin devlet tahvillerine ABD garantisi aramayı nasıl içinize sindiriyorsunuz Sayın BaÅŸbakan?.. Türk halkı kendi devletine güvenmiyor mu?..       Çıt çıkmıyor... BaÅŸka bir ÅŸey söylemeden uçağın arkasına doÄŸru yürüyorum...       Birkaç koltuk ileride Ahmet Özal çarpıyor gözüme... Bayağı düşünceli... Elimi Özal'ın omuzuna koyup:       - N'aber Ahmet?.. Bulutlara dalmış

Yazının Devamı

Dilimize eşek arısı!

25 Eylül 1999


       Gazete dili, ulusal "söz" varlığımızı yansıtan en temel ölçü belki de... Dil bilimci Profesör DoÄŸan Aksan'ın gazeteleri 60 yıl geriye doÄŸru tarayarak saptadığına göre... Dil devrimi sonrası - 1930'larda gazetelerin "öz Türkçe" sözcük kullanım oranı yüzde 35 dolayında imiÅŸ... Yıllar içinde bu oran giderek yükseliyor: 1960'larda yüzde 60'lara, 80'li yıllarda ise yüzde 70'lere çıkıyor...
       Ya son durum?.. Onu da Prof. Ömer Demircan önceki gün "Türk Dilinin ZenginleÅŸtirilmesi Kurultayı"nda açıkladı:
      - Öğrencilerim son dönem gazetelerini taradılar. Öz Türkçe kullanım oranının ÅŸimdilerde "yüzde 52" dolayında olduÄŸunu gördük...      10 yıl içinde "yüzde 20" geriye gidiÅŸ... Hiç garip deÄŸil... Osmanlıca ve "Amerikanca" uyduruk sözcük kalıplarıyla fiyaka yapmanın doÄŸal sonucu tabii ki...
       ***
      Hakkı Devrim de Kurultay'a ilginç bir öneri getirdi:
      - Dünyanın hiçbir ülkesinde isteyen herkesin yazım

Yazının Devamı

Trafik filmi!..

24 Eylül 1999


       Bir meslektaşımız geçen pazar günü arabasıyla Ankara'dan Bursa'ya gidiyordu. Yolda, çok tehlikeli kural ihlalleri yapan bir otobüs ÅŸoförünü trafik polislerine ÅŸikayet ederken, onların da kimi ÅŸikayetlerini dinleme fırsatını buldu:
       - VatandaÅŸ, aşırı süratten dolayı radarımıza yakalanmış. Durumu kendisine anlatıp cezasını kesmek istiyoruz, baÅŸlıyor itirazlara... Suçunu efendice kabul eden neredeyse yok... Altında son model Mersedes olan bile sıkılmadan "Yapmayın - etmeyin memur bey, bu araba o kadar sürat yapar mı!" diyebiliyor. Sonunda baktık olacak gibi deÄŸil, kendimizce bir yöntem geliÅŸtirdik. Sürücüye suçunun ne olduÄŸunu söyler söylemez arkasından hemen ÅŸu hatırlatmayı yapıyoruz:
      "Ä°tiraz hakkınız kutsaldır ve buna saygı duyarız. Ama bir ÅŸartla: Siz de bizim ispat hakkımıza saygı duyar ve bedelini ödemeyi göze alırsanız. Size suçunuzu radarın çektiÄŸi filmle ispat ederiz, fakat ceza ikiye katlanır. Evet diyorsanız, buyrun filmimizi (!) izlemeye..."
       Bu yöntem o kadar etkili oldu ki anlatamayız. Ä°tirazımda

Yazının Devamı

Gölcük notları

23 Eylül 1999


       Deprem bölgesini gezen arkadaşımız Fahrettin Fidan'ın notlarını birlikte okuyalım...
       ...Gölcük'te, Ä°zmit Körfezi'ni kuÅŸbakışı gören Gözlementepe'de Gölcük'ün en büyük çadırkentlerinden biri kurulmuÅŸ...Ä°SKÄ°'nin, Söke Belediyesi'nin, Siirt Belediyesi'nin, ÇYDD'nin eleman ve araçları 20 gün kadar önce kurulan çadırkentin hala bitmemiÅŸ eksiklerini gidermek için harıl harıl çalışıyorlar. Söke Belediyesi'nin birkaç gün önce hizmete açtığı seyyar tuvalet ve banyolar hemen devre dışı kalmış. Çünkü tuvaletlerde su yok, banyolarda ise elbise deÄŸiÅŸtirilecek yer...
       ***
       Gözlementepe'de Siirt Belediyesi, askerlerin kurduÄŸu çadırlarda kalan depremzedelere yemek yardımı yapıyor. Mutfağın aşçısı, Ä°zmit Mustafa Kemal Lisesi son sınıfında okuyan Cemil Yakut... Cemil deprem olduÄŸunda depremzedelere nasıl yardımcı olabilirim, diye düşünmüş. Ä°yi yemek yaptığını bildiÄŸinden kriz merkezine baÅŸvurmuÅŸ ve aşçı olarak göreve baÅŸlamış. Ä°deali üniversiteye girmek. "Giremezsem" diyor, "burada deneyim de kazandım,

Yazının Devamı

Hayal görmeyelim...

22 Eylül 1999


     ÂHiçbir ÅŸey eskisi gibi olmayacak, gibisinden hoÅŸ bir slogana sarıldık... Acaba?.. HerÅŸeyin eskisi gibi olması mı büyük ihtimal, olmaması mı? Buyrun Ä°nÅŸaat Yüksek Mühendisi Ersin Acar'la sohbetimize... Önce "belde" konusunu ele alıyor:
       - Güvenli binaların ve uydukentlerin inşa edilebileceği büyük ölçekli araziler artık sadece "mücavir alan" dediğimiz yerlerdedir. Buralarda belde belediyeleri ihdas ettiler. "Kasap", "manav", "emlakçı", "yapsatçı" vs. belediye başkanı, belediye meclisi üyesi, imar komisyonu başkanı oluyor. "Demokrasinin gereği bu!" diyeceksiniz. Bu mu demokrasi! Ortaya koyduğunuz projeleri anlayamayacak çapta insanlar, sırf birtakım siyasi hesaplar uğruna mühür sahibi olmuş. "Demokrasinin gereği" değil mi? İyi de, bunu "bilgi" unsuruyla birleştirmeyince insanlığın felaketine de sebep olabiliyorsunuz. Bu vesileyle somut önerim: Anayasa Mahkemesi süratle harekete geçerek belde belediyeleri lağvetsin. Başka çare yok. Yerine bilgili ve uzman şube müdürlükleri ihdas edilsin...
     Â- Bu kadarı yeterli mi?..
       - İstanbul'un yüzde 60'ı illegal yapılaşmış. Geriye kalan ruhsatlı kısmın da ancak yüzde 10'u evrensel normlara

Yazının Devamı

Vakıf haracı

21 Eylül 1999


       Dostumuz İçel'de bir vakıfta yönetici... Vakıf, fakir çocukları okutmak, onlara yurt sağlamak gibi görevler edinmiş... Yardımseverlerden topladıkları üç beş kuruşla fakir çocukları sokaktan kurtarmaya çalışıyorlar.
       Vakıflar Genel Müdürlüğü bir süre önce yeni bir uygulama başlatmış... Vakıfları yıl içinde denetleme karşılığında para alıyor...
       Az buz bir miktar değil...
       Vakfın geliri ile gideri arasındaki farkın yüzde 5'i...
       Bu uygulama sonucu sözünü ettiğimiz vakıf 1999 yılı içinde 178 milyon lira para ödemiş Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne...
       Devlet holdinglerin hesaplarını denetler... 1 kuruş denetleme masrafı almaz... Almaması da olağandır. Devlet hizmetinin masrafı toplanan vergilerden sağlanır. Peki holdinglerden bile harç almayan devlet, birer hayır kurumu olan vakıflardan neden denetleme haracı alır?

Yazının Devamı

Rüya tabiri

19 Eylül 1999


       Moskova'dan Münir:
       Rüyamda Boris Yeltsin'le votka içiyorum...
      Boris içkiye sabahın erken saatlerinde baÅŸlamış; dut gibi... Kadehleri tokuÅŸturduktan sonra:
      - Eee, Türkiye'de ne var ne yok? Depremin yaralarını sarabiliyor musunuz Münir? diye soruyor...
      - Tam deÄŸil ama yakında sararız herhalde, diyorum... Åžimdilik bu felaketten kimlerin nasıl yararlanacağını izlemekle yetiniyoruz...      Hıçkırıyor Yeltsin... BoÅŸalan kadehleri doldurup baÅŸka konuyu geçiyor:
      - YoldaÅŸ Bülent ne yapıyor? Ä°ÅŸleri iyi götürebiliyor mu?.. Ben hergün sarhoÅŸ olduÄŸumdan durumu tam izleyemiyorum...

Yazının Devamı