Oran'dan
Oral:      Rüyamda Başbakan
Ecevit'le Amerika'ya gidiyorum... Uçak havalandıktan kısa bir süre sonra geziye katılanların büyük çoğunluğu
Bülent Bey'in bulunduğu bölüme geçip Başbakan'a çeşitli sorular soruyorlar.... Sorulardan biri şu:
     Â
- Efendim, bu geziden ne gibi somut sonuçlar bekliyorsunuz?      Soruyu hemen yanıtlıyor
Ecevit:
      - Çıkaracağımız devlet tahvillerine Amerika garantisi bekliyoruz...
      Araya giriyorum:
     Â- TC'nin devlet tahvillerine ABD garantisi aramayı nasıl içinize sindiriyorsunuz Sayın BaÅŸbakan?.. Türk halkı kendi devletine güvenmiyor mu?..
      Çıt çıkmıyor... Başka bir şey söylemeden uçağın arkasına doğru yürüyorum...
      Birkaç koltuk ileride Ahmet Özal çarpıyor gözüme... Bayağı düşünceli... Elimi Özal'ın omuzuna koyup:
     Â- N'aber Ahmet?.. Bulutlara dalmış gidiyorsun, diyorum, hayırdır inÅŸallah?...
     ÂDerin bir iç çekiyor
Özal:
      - Önemli değil, babamın dönemini hatırlayıp hüzünlendim biraz, diyor. Malum, onun zamanında Amerika'yı daha sık ziyaret ederdik... O günleri anımsadım...
      O günleri ben de anımsıyorum. Yeri gelmişken Ahmet Özal'a küçük bir öneride bulunuyorum:
     Â- Yahu Ahmet, biliyorsun rahmetli babanın yakın dostu George Bush'un oÄŸlu baÅŸkanlığa soyundu... Sen de CumhurbaÅŸkanlığı'na soyunsana...
     ÂBirden heyecanlanıyor Özal:
     Â- Hakkaten ya, ben bunu hiç düşünmemiÅŸtim, diyor. Prezidan Bush'un oÄŸlu prezidanlığa soyunuyor da ben neden CumhurbaÅŸkanlığı'na soyunmayayım...
      Bu tür sohbetlerle uzun yolculuğu tamamlayıp Washington'a iniyoruz.. Bizi karşılayan görevliler eşliğinde Beyaz Saray'a gidiyoruz... Başbakan'ı Saray'ın bahçesinde kucaklayarak selamlayan Clinton'un yanında Engin Civan ve Selim Edes de var... Onları işaret ederek kısa bir hoşgeldiniz konuşması yapıyor Başkan:
     Â- Bu adamlar yüzünden boÅŸalan Hazine'yi doldurmak amacıyla devlet tahvili çıkarıp o tahvillere bizden güvence istemeye gelen Türk heyetini saygıyla selamlıyorum...
      Hepimizin boynu bükük...
      YORUMU: Küçük Amerika olacağız diye yola çıktık, olamadık... Ama... Amerika'ya her zaman muhtaç olduk, her zaman küçük düştük...
Kim utanacak?
      Kadının artık burasına gelmiş. Kocasının vurdumduymazlığına isyan ediyor:
      - Bir erkek olarak utan, diyor, evimizin kirasını babam veriyor. Evimizin gıda ihtiyacını annem karşılıyor. Elbiselerimi kız kardeşim alıyor. Ve sen aile reisi pozunda dolaşıyorsun ortalıkta!..
      Adam da sinirlenmiş:
     Â
- Kazık gibi iki erkek kardeşinin bugüne kadar tek kuruşluk katkısı olmadı evimize. Esas sen utan!..      ***
      Sorunlar, onları yaratanlarla aynı bilinç düzeyinde kalarak çözümlenemez.
     Â
Albert Einstein       ***
Sistemli sohbet
      Delikanlının telefonda saf ve temiz niyetle konuştuğu belliydi:
     Â
- Abi bir şey soracam.      - Sor kardeşim.
     Â
- Şimdi abi, memlekette her kötülüğü sistemin bozukluğuna bağlıyorlar.      - Evet...
     Â
- Bu sistem nasıl düzelir abi?      - Bozuk sistemden zarar eden çoğunluk, bozuk sistemden kar eden azınlığı etkisizleştirirse...
     Â
- Mümkün mü abi bu?      - Zor..
     Â
- Neden?      - Çünkü bozuk sistemden kar eden azınlık siyasi partileri ele geçirmiş. Devlet güçlerini kendine bağlamış. Adamlarını Devlet, hükümet, parti başkanlıklarına yerleştirmiş. İktidarı ele almış. Çarkı çeviriyor. Senin benim bozuk sistem diye adlandırdığımız çark rantiyeye, tefeciye, kapkaççıya, yağmacıya, vurguncuya, mafyaya falan göre düzgün sistem. Onlar için iyi işliyor.
     Â
- Ama abi onlar da zaman zaman sistemden şikayet ediyor.      - Bakma sen... Sistemden şikayet ederler de değiştirmeye kalkarsan gününü gösterirler. Onların çoğu Turgutçu'dur. Hem bozuk sistemden şikayet ediyor gibi yaparlar, hem de bu kokuşmuş sistemin mimarına taparlar.
     Â
- Peki bu sistemi kim değiştirecek abi?      - Emekçiler, aydınlar, namuslu insanlar.
     Â
- Nerede onlar abi?      - Duman oldular. Kafalarına önce Kenan darbesi indi, sonra üzerlerinden Yeni Dünya Düzeni silindiri geçti. Dümdüz edildiler.
     Â
- Bu durumda bana ne tavsiye edersin abi?      - Kararını bir an önce vermeni. Ya bozuk sisteme uyacaksın. Ya değiştirmeye soyunacaksın. İkisinden birini beceremezsen Figüran Osman'ı oynayacaksın.
     Â
- Tavsiyen abi?      - Değiştirmeye çalış... Çünkü sistemin tadı yok. Rantiyelik sıkıcı. Öteki hiç değilse sana iyi meşgale olur. Canın sıkılmaz. Hem de sisteme karşı olmak her zaman sisteme uymaktan daha soylu davranıştır.
Vatandaş uyanık
      Arkadaşımız
Aydın Arıcıoğlu, büyük otellerden birinde düzenlenen
"2000 sendromu"yla ilgili semineri izledikten sonra taksiye atlamış gazeteye geliyor. Sohbeti şoför başlatmış:
     Â
- Toplantı neyle ilgiliydi abi?      - 2000 sendromuyla...
     Â
- Haaaa, şu mesele!.. Geçen gazetede bu konuda bir haber vardı...       - Ne tür etkileri olur sence 2000 sendromunun?..
     Â
- Şöyle söyleyeyim abi: 2000 yılına girmeden önce kesin Vergi Dairesi'ne gidecem ve "Vergi borcu yoktur"
diye imzalı kağıt alıcam!.. N'olur n'olmaz.. Bilgisayarlar sıfırlanırsa ödediğimiz vergiyi yeniden ödetmeye kalkarlar. Hiç olmazsa elimde imzalı belge olsun!..
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr