Moskova'dan
Münir:      Rüyamda
Boris Yeltsin'le votka içiyorum...
     Â
Boris içkiye sabahın erken saatlerinde başlamış; dut gibi... Kadehleri tokuşturduktan sonra:
     Â
- Eee, Türkiye'de ne var ne yok? Depremin yaralarını sarabiliyor musunuz Münir? diye soruyor...
     Â
- Tam değil ama yakında sararız herhalde, diyorum...
Şimdilik bu felaketten kimlerin nasıl yararlanacağını izlemekle yetiniyoruz...
     ÂHıçkırıyor
Yeltsin... Boşalan kadehleri doldurup başka konuyu geçiyor:
     Â
- Yoldaş Bülent ne yapıyor? İşleri iyi götürebiliyor mu?.. Ben hergün sarhoş olduğumdan durumu tam izleyemiyorum...      Acı acı gülümsüyorum:
     Â
- N'apsın, sağa sağa taviz verip durumu idare ediyor işte, diyorum,
malum, o sizin bildiğiniz eski Ecevit değil artık. Feci şekilde değişti...
      Türkiye'yi bu şekilde halledip Rusya'yı ele alıyoruz... Soru sırası bende:
     Â- Yav Hocam, bizdeki binalar yeraltı, sizdekiler yerüstü hareketleri nedeniyle yıkılıyor... Ne iÅŸ?..
     ÂYine hıçkırıyor
Boris:
      - Ooo, sen uyuyorsun oğlum, diyor,
bizdeki de yeraltı hareketi... KGB'nin mafya ve çete ilişkili üyeleri ortalığı karıştırıp balıklama atladığımız liberalizmin nimetlerinden yararlanmak için her haltı karıştırıyor... Bildiğin gibi, liberalizmde ne kaparsan kapacan.. Sen kapmazsan başkaları kapar...
      Bunu elbette biliyorum.. Yine de kendimi tutamayıp geçmişe dönüyorum:
     Â- Yani üstad, sosyalizmle yaÅŸarken hiç deÄŸilse halkınızın huzuru yerindeydi be... diyorum, liberalizme geçtiniz, birden paylaşım savaşı baÅŸladı. Halk ÅŸimdi hem huzursuz, hem de daha fakir... Üç - beÅŸ kiÅŸinin mutluluÄŸu uÄŸruna koskoca devleti bataÄŸa sürüklemeye deÄŸer miydi?..
     ÂAÄŸlamaya baÅŸlıyor Yeltsin...
      YORUMU: Keser döner sap döner... Gün gelir hesap döner...
CNN'ciler...
      Gazeteci arkadaşımız sokakta yatan ailelerden birine
"neden dışarda yattıklarını" soruyor... Yanıt:
     Â
- Deprem olacakmış, CNN alt yazı geçti...      - Peki siz İngilizce biliyor musunuz?..
     Â
- O kadar biliyoruz. "Turkey"
ve "earthquake"
laflarını görünce anladık...
      ***
      Deprem bölgesinde eğitim, çadırlarda olacakmış..
      Bari Kızılay çadırında olsun, çocuklar yırtığından dersi kırarlar!..
      ***
Kariyeri kurtarmak...
      Profesör
Ahmet Mete Işıkara son 5.8'lik depremden sonra, sanırız bir büyük deprem olursa
"Neden haber vermedin?" diye sorulur endiÅŸesiyle:
     Â
- Bundan sonra 6'yı geçen depremler olabilir ama 7.4'ü geçmez, diye içinde her ihtimali barındıran bir demeç verdi.
      Halka yeni bir 7.4'lük deprem ihtimalinin korkusunu saldı.
      Önceki gün Kandilli Sismoloji Laboratuarı Şefi Doç.
Ali Pınar konuştu:
     Â
- Artçı sarsıntılar devam edecek. Ama 6'yı geçmeyecek...     ÂBirkaç günde ne oldu da olasılık 6'nın altına düştü? Yoksa Sayın
Işıkara sırf kariyerine gölge düşmesin diye mi ihtimalleri yüksek tutuyor? Halkın korkuları kariyer kaygısından mı büyütülüyor? Değilse
Işıkara'nın meslektaşı
Ali Pınar nasıl
"6'yı geçmez" diyebiliyor?
Alo Yazıcıoğlu...
      Deprem sonrası kurtarma ve organizasyon konusunda çok deneyli bir isim... Erzincan Valisi
Recep Yazıcıoğlu'yla Körfez depremini konuşuyoruz. Diyor ki:
      - Mucize çözüm, mucize yönetici yoktur. Ama pratik çözümler vardır. Bakınız, yardım paraları Bayındırlık Bakanlığı'nda toplanıyor şimdi. Bu yanlıştır. Para Vali emrine girmeli. Bayındırlık Bakanlığı, devlet bütçesinden veya dış krediyle alınan parayı kullanır. Vatandaşın ihtiyacı olan pratik çözümler Vali'nin kullanımına verilen parayla üretilir.
     Â
- Åžu an afet bölgesinde başını hala bir çadıra sokamamış yurttaÅŸlar var?     Â- Biz çadır konusunda Erzincan'da da sınıfta kalmıştık. Yıllardır
"En az 1 milyonluk çadır stoğumuz hazır beklemeli" diye haykırıyorum. Hala ders alınmamışsa Vali ne yapacak?..
     Â
- Marmara depreminden çıkardığınız diÄŸer dersler?     Â- Ä°sterseniz iÅŸin aslını konuÅŸalım: Türkiye maalesef bu
"beton" işine fazla bulaşmıştır. Dünyada en fazla beton kullanan ilk beş ülke arasındayız. Betona talep olunca mühendislik tahsili de ağırlıklı olarak beton üzerine yoğunlaşmış, kafalar betonlaşmış... Betonu çok kötü kullandığımız da ortada. Peki ama güvenilirliği betonla mukayese bile kabul etmeyen
"çelik prefabrikasyon" tekniği mühendislik eğitiminde neden yeterince öğretilmez ve neden uygulanmaz? Sadece çok kısıtlı olarak bazı fabrika inşaatlarında, şantiyelerde uygulanıyor bu teknik... Oysa ABD'de, Batı'da, Japonya'da villa tarzı, konut tarzı çelik prefabrik yapılar inşa edilir, gökdelenler yapılır. İnsanlar depremde dışarı bile çıkmazlar o binalardan... Bina sallansa da insanlara birşey olmaz. Ayrıca betonarme bina yapımı yıllar sürer, pahalıdır. Çelik prefabrik inşaat ise ucuzdur, çabuk ilerler. Biz kafayı betonla bozmuşuz ya; bunu göremeyiz, anlayamayız... Erzincan'da 124 yataklı, üç yıldızlı bir otel yaptık 1993 yılında... Çelik prefabrik idi. O günün parasıyla metrekaresi (içinin tefrişi dahil)
"3 milyon" liraya maloldu. Aynı günlerde yapılan betonarme afet konutlarının metrekaresi ise
"2.9 milyon" liraya çıktı. Dayalı döşeli çelik prefabrik otel, çıplak afet konutu fiyatına geldi yani... Madem ki deprem bölgesindeyiz, önce şu betonu bırakalım...
      ***
      Savaşlar geride üç ordu bırakır...
      Yaslılar ordusu, sakatlar ordusu, hırsızlar ordusu...
     Â
Anonim      ***
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr