Çinlilerin, Korelilerin, Japonların, Moğoların vs. gözleri neden çekiktir?
Tamer Korugan, "Aykırı Yayınları"ndan çıkan "Lüzumsuz Bilgiler Ansiklopedisi"nde bu tür sorulara yanıt arıyor... Yukarıdaki soruya cevaben ise diyor ki:
- Aslında "Çekik gözlü" tanımı yanlıştır. Göz yapısı bütün dünyada aynıdır. Farkı yaratan göz kapaklarıdır. Çekik gözlü diye nitelendirilen ırklarda gözün üzerindeki göz kapağının ikinci kıvrımı, gözün üstüne doğru daha fazla inmiştir ve bu durum sanki gözün daha darmış gibi görünmesine sebep olur.
Peki bu niçin böyledir? Bu teoriye göre göz kapağının üzerinde katlı olarak duran bu ikinci kıvrımı, bu insanların gözlerini yoğun olan kar tabakasının, göz kamaştıran ışığından korumak için, bir nevi kar gözlüğü gibi gelişmiştir.
Her ne kadar yukarıda belirtilen bölgelerin bazılarında kar hiç yağmıyorsa bile bilim insanları bugün çekik gözlü diye nitelediğimiz insanların atalarının son buzul çağında Sibirya’dan, yani Asya’nın kar ve buzla kaplı en soğuk bölgesinden güneye, bugün yaşadıkları yerlere göç ettiklerine inanıyorlar.
Geç kalan her zaman haksız çıkar.
Geçmiş günlerin özlemiyle yaşamak, yeni hedeflere odaklanmayı engeller.
Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’a sormuşlar:
- Sizin hastaneyle diğer hastaneler arasındaki en büyük fark nedir?
Haberal, cevap vermiş:
- Diğer hastaneler sağlam adama çürük raporu verirler, biz ise çürük adama sağlam raporu veriyoruz!
Eski DPT müsteşarı ve ANAP milletvekili Yıldırım Aktürk Hazine’den sorumlu 3 eski devlet bakanını rüşvet karşılığı banka lisansı vermekle suçlamıştı. Biz de eski devlet bakanlarından hiçbirisinin:
- İsim ver, iddianı ispat et, namuslu insanları zan altında bırakma diye kendilerini savunmadıklarını yazmıştık.
Eski devlet bakanlarından Işın Çelebi arayarak:
- Suçlamanın hedefinin ben olduğumu sanmıyorum, dedi, zaten banka lisansı vermeye yetkim yoktu, ancak bu yetkiye sahip eski bakanlar zan altında kalmışlardır ve Aktürk’ü ispata davet etmelidirler...
Hoş bir rüyaydı... Üç haftalığına bize acılarımızı, başarısızlıklarımızı, ezilmişliğimizi unutturdu. Bayrağımızı gururla dalgalandırdığımız geçmiş yıllarımızı anımsattı. Dünya ülkeleri liginde bir kez olsun üst sıralara tırmanmanın... yükseklerde dansetmenin keyfini özlemiştik...
Yılların biriktirdiği özlemleri giderdik...
"Kısa bir zafer arası" verdik.
Ve tekrar soyulmuş bankalarımızla, devlet hırsızı devlet adamlarıyla, cehalet, aymazlık, hödüklük, ilkellik, az gelişmişlikle baş başa kaldık.
Siyaset ve ekonomi cephesinde yeni birşey yok...
Teknik direktör yatakta... Futbolcular gol atmak yerine sadece ayak oyunu yapmakta...
Bu takımla dünya liginde sonunculuktan kurtulmak zor görünmekte...
Bu kadroyu seçen kitlenin daha iyi seçim yapacağına ilişkin umut ışığı yanmamakta...
Ne diyebiliriz bundan sonrası için:
"İyi şanslar Türkiye’m..."
Futbolcularımız anayurttan sadece dua istediler... Moral motivasyona ihtiyaçları vardı... Ama önüne gelen onlara moral yerine dolar motivasyonu vermeye çalıştı. Ortaya paralar kondu... TOBB’un, finale çeyrek kala, 1 trilyon lira ile katıldığı açık artırmada Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan çıtayı 50 milyon dolara kadar yükseltti. Para cepten çıkmayınca sallaması kolay oluyordu. Milli Takım’a çok para verenin reklamı çok oluyordu.
Ancak parası olup da bu ucuz reklam kampanyasına katılmayan...
Paralarını daha anlamlı ve gerekli yardımlara yöneltenler de vardı...
Örneğin Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün ...
Birkaç gün önce Ankara’da kilim sergisi açan Mardin Dargeçitli kızlara 500 halı siparişi verdi. Muazzam bir para desteği sağladı.
Ama tabii ki 60 milyar liralık bu sipariş gazetelere haber olmadı.
Çünkü Hakan, Tugay veya Alpay’a gitmediği için reklam değeri yoktu.