Royal Court Theater “The Living Newspaper/Canlı Gazete” konseptinde altı bölümlük bir seriyi hayat geçiriyor şu günlerde. Londra ve çevresi Tier 3 denen kısıtlama uygulamasına girdi. Yani karantina yok ama mekânlar kapalı. Bir tür düşük yoğunluklu karantina diyelim.
Daha 20 gün önce,
2 Aralık’ta karantinadan çıkıldı diye bir yazı yazmıştım. Bugün rakamlar yeniden olumsuz yönde geliştiğinden yeniden kapanma geldi.
İngiltere’de aç-kapa şeklinde geçen marttan bu yana hastalık kontrol edilmeye çalışılıyor ama başarılı olunamadığı ortada. Tam da aşılamaların başlamasıyla hastalığın tırmanması aynı döneme denk geldi ve herkes artık yüksek sesle üçüncü dalgadan söz ediyor. Muhtemelen bahar aylarını da sert tedbirlerle geçireceğiz İngiltere’de.
Durum böyleyken, özellikle eğlence ve kültür sanat emekçilerinin durumu giderek kötüleşiyor. Hem İngiltere’de, hem Türkiye’de, özetle, bütün dünyada.
Royal Court Theatre’ın online
Yeni müzik âleminde poptan bahsedecek olursak ilk 10’da hatta ilk 20’de klasik isimlerin pek azı yer alıyor 2020’de. Bu yeni bir vaka.
Türkçe poptan bahsederken artık iki tane Türkçe poptan bahsedebiliriz. Biri klasik Türkçe pop; 90’lardan 2010’lara kadar uzanan dönemde adını duyuran ve hâlâ şu veya bu şekilde aktif olan sanatçılar. Serdar Ortaç’tan Mustafa Sandal’a, Hadise’den Tarkan’a, Mustafa Ceceli’ye, Sinan Akçıl’a Gülşen’e; liste bildiğiniz klasikleşmiş isimler. Bunlara klasik Türkçe pop diyorum; çünkü hem isimler hem de şarkıları artık klasik diyebileceğimiz tarzda. Müzikte, sözlerde pek sürpriz yok, öngörülebilirlik üst düzeyde. Daha filmin ilk karesinde katil belli ama meraklıysanız sonuna kadar izlersiniz. Bu klasik Türkçe pop ve sanırım şu an genele vurduğumuzda Türkiye’deki popüler müziğin ana ekseni bu.
Bir de 2010’lardan bugüne uzanan, 2010’ların ortalarında şekillenen ve bugünkü
“Hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık” demiş Dostoyesvski. Ona ithaf edilir. Gerçekten o mu söylemiş net değil, ama yakışır. Burada Dostoyevski Gogol’u övüyor gibi görünse de paltoya dikkat çeker. Çünkü esas kahraman ‘Palto’dur.
Palto üzerinden çok şey anlatabilirsiniz.
O palto Cem Karaca’nın şarkısında “parka”yla yer değiştirse de aslında hikâye aynıdır. Palto pahalı olduğundan dedenin üç aylığından alınmıştır o parka.
Oğuz Atay’ın beyaz mantolu adamında mantolaşır palto. Ama ağırlığı hissedilir. Beyaz mantolu adam suya girip gözden kaybolurken Atay adamı değil mantoyu tarif eder. “Mantonun etekleri önce suyun üstünde açıldı, sonra ağırlaşıp battı. (...) Deniz sığdı; bütün manto suyun içinde kaybolduğu zaman kıyıdan çok uzaklaşmıştı.”
Palto eski zaman hikâyelerinde başrolde hep. Şimdi başka çözümler var ve paltonun sembolik anlamı sekteye uğramış durumda.
Bir defa pahalı palto, tek çözüm olduğu yıllarda. Kıştan, soğuktan koruyan bir
İngilizlerin yağmur ve soğukla başa çıkma şekli çok basit. Bu ikisi onlar için “yok hükmünde”. İki yıl oldu geleli. “Evet, anlat bakalım, İngilizlik nedir?” deseler, yanıtım net: Yağmur, çamur ve soğuğa karşı umursamazlık, artı Barbour ceket ve lastik çizme.
İlk geldiğimizde üşüyordum. “Ne haber, nasılsın, neler yapıyorsun?” diyenlere “İyiyim, üşüyorum” diyordum. İngiltere’den önce Varşova’nın kışını yaşamış biri olarak söylüyorum bunu, İngiltere’ye ilk geldiğimdeki kadar hiç üşümemiştim. Ne yapsam olmuyordu. Gündemimdeki tek madde üşümekti. Ocak ayında taşınmıştık ve o ocakta kar yağmıştı. Sonradan gördüğüm kadarıyla, benim yaşadığım yere kar ender düşüyor. Şansımıza en soğuk kışın ortasında gelmişiz.
Isıya, yağmura ve çamura uyum sağlamam çok kolay olmadı. İngilizlerin “normal”leri beni hâlâ şaşırtıyor ama şoka sokmuyor en azından. Karda, kat kat giyinip atkılara sarındığımız günlerde mesela, her taraf buz kesmişken, üzerinde
2020’de Türkçe rap giderek büyüdü, gelişti ve ana akımın en önemli türü haline geldi. Geçen cumartesi başladığım yıl sonu değerlendirmesine devam...Ati242 (Atilla Serin), geçen hafta yayınlanan “Bulutlarda” isimli single’ıyla ilgi çekmeye devam etti. 2020’nin en başarılı hip hop sanatçılarından biriydi. Pek çok ikili çalışmasından Patron ile yaptığı “Whatsapp” sanırım bütün en çok dinlenenler listelerine girecektir. Ati’nin LP albümü 1 Ocak’ta piyasaya çıkacak. Adı “Everest”. Herhalde 2021’de daha da aktif olacak.
Patron, elbette geçen yılın en çalışkan isimlerinden biriydi. 10 kadar single, bir EP (“Yaz Albümü”). Ve neredeyse yaptığı her şey trending oldu ve iyi stream aldı. Sagopa Kajmer ile ortak “Siyah”, birkaç hafta önce yayınlanan ve Bedo ile birlikte yaptıkları “Ölebilirim” yılın top Türkçe rap şarkıları arasında.
Bedo’nun “Sana Ne”sini, yılın en başarılı şarkıları arasında hemen
Kovid falan derken gündemden iyice düştü ama burada yani İngiltere’de Brexit diye bir gündem var ve şu ara yine canlanmakta. Hani Britanya toplumunu ikiye bölen, ‘çıkalım kalalım’ ikiliği yaratan, çıkalımcıların kazandığı, uzadıkça kabak tadı veren ve sonunda Boris Johnson’ın başbakan olmasıyla nihai olarak tarihi konan Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden çıkışı hadisesi.
31 Aralık’ta yani şahane (!) geçirdiğimiz 2020 yılının bitmesiyle Birleşik Krallık da Avrupa’dan kopmuş olacak. Bu da elbette burada yaşayan Türkleri yakından ilgilendiriyor.
Tam olarak bir kopuş mu? Hayır değil çünkü Avrupa orada duruyor, Ada da burada. Yüzlerce, binlerce yıldır nasıl olduysa, bundan sonra da hayat devam edecek. Ama bazı şeyler değişiyor. AB üyesi ülke vatandaşları için bazı şeyler eskiye göre daha zor olacak. Şu ara herkes bunu konuşuyor. Avrupalı arkadaşların, Avrupa dışındaki ülkelerden dostlarım ve elbette görüştüğüm Türk arkadaşlarım, hepimiz merakla bekliyoruz.
Burada çalışma ve diğer haklara
2 Aralık’ta İngiltere’de karantina sona erdi. Siz bu yazıyı okurken ben muhtemelen bir kafede gazetelere bakıyor ve kahvemi içiyor olacağım. Teknik olarak bu zaten salgın öncesinde de en çok yaptığım şey olabilir. En sevdiğim şey haline de geldi mi bilemiyorum. En azından ilk üçe girer. Konser iki, kafe üç...
En sık yaptığım şeye geri dönmek bile yeterli mutlu olmama. Alt tarafı bir kafede oturmaktan söz ediyorum. O kadar çok sıradan şeyden mahrum kaldık ki...
Geçen gün telefonun derinliklerinde son yıllarda gittiğim konserlerde çekilmiş fotoğraflar buldum. Sanki eskiden çok tedbirsizce, sorumsuzca, aptalca işler yapıyormuşuz gibi hissettim. Evet, bu tanıma girecek şeyleri hepimiz yaptık ama bunlar arasında konsere gitmek yoktu. “Cık cık cık, baksana dibimizde beş kişi falan var. Maske de yok” falan... Bu tip yorumlar. Kalabalıklara karışmayalı konserlere bakışım bile değişmiş. Eski filmlerde her yerde sigara içildiğini görüp “Nasıl bir dünyaymış!” diye düşünmek gibi bir şey. Bundan sonra konserler imkânsızmış gibi geldi bir
Yılın “en”leri şimdiden açıklanmaya başladı. Madem öyle biz de aralık ayını 2020’nin değerlendirmesine ayıralım. Önce Türkçe rap2020’de her zamankinden daha popülerdi Türkçe rap. Ortak çalışmalar yıla damgasını vurdu. Almanya-Türkiye arasında bir hip hop köprüsü oluştu. İki yönlüydü bu köprü. Hem bazı Avrupalı rap yıldızlarını Türkiye’ye tanıtmak hem de Türkiye’den çıkan rap’çileri Almanya üzerinden global müzik sahnesine sürmek hedeflendi. Kısmen başarılı olunduğunu düşünüyorum. Almanya-Türkiye arasındaki köprü giderek genişleyecek ve başka tarzlar da işin içine girecek. 2021’de devamını göreceğiz. Türkçe rap’te pek çok iyi şarkı gündeme geldi. Ama önce albümlere bakalım. Nesli tükenen bir format olmasına rağmen büyük isimlerin uzunçalar albüm yapması açıkçası benim hoşuma gidiyor ve önemsiyorum.
Gazapizm mesajını verdi
Gazapizm, eklektik tarzıyla hem rock hem elektronik