Ekim başı kaloriferler yanıp, yorganlar piyasaya çıkar bu şehirde. Paltolar sokaklarda ufaktan belirmeye başlarken bir yandan da geç şortlular, gömlekliler, tişörtlüler son güzel günlerini yaşar.
Kalın gelmiş ceketler sırtta, yanlış hesap kaz tüyü montlar koltuk altında oflaya puflaya yürürsün. İşte bunun adı sonbahardır. Havaların bir açıp bir kapattığı, havalar gibi kafaların da karışık olduğu mevsim.
Uzun yıllar en sevdiğim mevsimdi, şehre dönüş enerjisiyle yeni bitmiş yaz hüznünün mükemmel bir karışımı. Derinde hâlâ deniz tuzu, biraz mutlu biraz durgun dolanırsın sokaklarda.
Sonra yaz oldu en sevdiğim mevsim uzun yıllar. Bitmeyen bir partide yaşamayı istemek gibi sonsuz bir pozitiflik arzusu, bitmez tükenmez öforik bir iştah, tatil bitmesin enerjisi.
Şimdi yaz çok sıkıcı geliyor. Neyse ki Londra’da kısa sürüyor. Sonbaharsa uzun, acele etmeden sakin, tadına vara vara geçiyor. İlkokulda öğrettikleri gibi üçer ay süren mevsimleri bu şehirde doya doya yaşayabiliyorum.
Londra’da sonbahar
Günümüzün dinleyicisi Türkiye’de büyük bir ‘kulak devrimi’ gerçekleştirdi. Komik gelebilir ama dinleyici alışkanlıklarının değişimini ve klişelerin kırılmasını ‘devrim’ diye adlandırmak uygun geliyor
Son dönem yerli R&B sahnemizde bir hareketlilik var. Giderek daha fazla yeni şarkı ve yeni sanatçı karşıma çıkıyor. Türkçe R&B çok telaffuz edilen bir tanım değil. Ama şimdilik… Pek yakında yeni yükselen alternatif müzik sahnesi olarak yerli R&B’den söz edildiğini duyacağız.
Yerli R&B daha çok yerli hip hop müziğinin ve cazın içinde gelişip büyüyen bir alt tür gibi görünse de son bir yılda ufaktan kendi ayakları üzerinde durmaya başladı. Arabeske de popa da çok yakışan R&B vokallerini giderek daha fazla yeni sanatçı ilginç buluyor ve müziğinde kullanıyor.
İşin aslı R&B gırtlağı denen ve siyah müzik geleneğinin bir özelliği olarak geçmişten günümüze uzanan özel vokal tarzı, pop müziğimize çok iyi uyum
Kuzey Batı Londra’dan bildiriyorum. Önümde trafik uzayıp gidiyor. Camlar açılmış, eller kollar dışarı çıkmış. Her iki yönden araçlar benzinciye girmek için yolu tıkamışlar. Trafik durmuş. Kimse gideceği yere gidemiyor. Neredeyse bir kilometreye yakın kuyruk var. Kapıları açık araçlardan yarı yarıya çıkıp ileriyi görmeye çalışan sürücüler de hiç iyiye işaret değil (bu tablonun evrensel ‘ayvayı yedik’ işareti olduğunu her sürücü bilir). Demek ki sıkıntı büyük.
Aynı yerden girilen oto yıkamacının gerginliği de ortama tuz biber ekiyor. Benzinciye giriş tıkanınca onlara da müşteri gelmiyor. Öfkeli Romen yıkamacılar kâh ıslık çalıp, geç geç geç yaparak, kâh yolun ortasında tek yönü tıkayıp diğer yöne akışı sağlamaya çalışarak olayı kontrol etmeye çalışıyor. Buna bir de karşıdan karşıya geçmeye çalışanları ekleyin. Nasıl desem, ortam Mecidiyeköy.
Benzincinin girişinde “En fazla 30 litre” uyarısı var. Pek çok yerde o da yok. Benzin bitti
Günümüzde şarkıların virüs gibi yayıldığını biliyor muydunuz? Dijital müzik formatlarının, ses dosyası ve videoların, yayılabilecekleri sosyal mecraları bulur bulmaz hızla çoğalmasını virüslerin yayılmasına benzetmek hiç de garip değil.
Dijital devrim öncesinde televizyon ve radyoda çalınmak ve mahalledeki plakçılarda (müzik dükkânlarında) görünür olmak ve “tavsiye edilmek” önemliydi. Bugün durum farklı. Bugünün dinleyicisi müziği bir şekilde sosyal medyada görüp duyuyor. Güvenilir bir ismin ya da kurumun, ya da restoranın ya da barın playlist’indeki şarkılar, cuma yeni çıkan şarkılar listeleri, TikTok’ta karşılaşılan komik videonun arkasında çalan müzik, dizilerde, filmlerde, video blog’larda karşınıza çıkan müzikler, bazen reklam müzikleri. Bir bakmışsınız varlığından haberinizin dahi olmadığı yeni bir sanatçının yeni bir şarkısı çoktan feed’inize düşmüş.
Stream servislerine her cuma binlerce yeni şarkı geliyor. Bunların internette izlediği yolu
Geçen hafta müzik haberlerini tararken görmezden gelemeyeceğim iki başlığı not etmiştim. İki albüm. İkisi de bugün 30 yaşında. İkisi de artık klasik. İkisi de yayınlandıkları dönemin ruhunu, yükselen yeni kuşağın imgelemini en iyi yansıtan albümlerden.
Nirvana’nın Nevermind’ı ve Red Hot Chili Peppers’ın Blood Sugar Sex Magik’i. Bu albümleri ilk dinlediğim anı ve mekânı hatırlamaya çalıştım.
Nevermind’ı okula giderken otobüste dinlemiştim. 90’larda belediye otobüsleri ders çalışmak ve genel kültürü geliştirmek için en hesaplı ve güvenilir yerlerdi. Kitap okur, müzik dinler, sınavlara çalışırdım. Siyah renkli bir Sony Walkman’im vardı. Evde karışık kasetler yapmak dışında Akmar gibi yerlerde kasetler doldurturduk. Bandrollü kaset aldığımı hatırlamıyorum, çok nadirdir. Muhtemelen Nevermind’ı da bir yerlerde çektirmiştim. Farklıydı, gerçekti, yepyeni tınlıyordu. Yoğun şekilde metal, rock, hard rock dinlediğim yıllardı. Belli standartlara sahip olmayan (mesela gitar solosu olmayan) bir şarkıyı
Bir şehrin nabzını tutmanın en iyi yolu taksiye binip sohbet etmektir demişti eskiden bir meslek büyüğüm. Devlet sırrı değildi elbette ama esaslı bir öğüttü. “Taksiye bin, atmosferi kokla, anlarsın.”
Sosyal medyanın olmadığı internetin e-mail’leri kontrol etmekten ibaret olduğu zamanlarda özellikle çok önemli bir kaynaktı taksiler. Ama bana her ne hikmetse hep en acayipleri denk geldiğinden ben nabzı koklamak yerine hep başımı derde sokmuş, olmadık işlere bulaşmışımdır.
Roma’ya gittiğimde taksiye binip, nabız yoklayayım derken dolandırılmıştım. Beni havaalanından kapıp kaçan taksi bayağı bir gezdirmiş, en son şehir merkezinde otele yakın bir yere “Şuradan yürürsün, iki dakika” diyerek resmen sallamıştı. Taksinin kaçak olduğunu fiş isteyince anlamıştım. Çok safmışım. Masraf olarak yazılamayan taksi bedeli acısı diye de bir şey var.
Bir dönem seçimin nabzını tutmak için Anadolu’daki şehirlere gönderilirdik. Farklı özelliklerdeki yazarların seçim öncesi geçtikleri gözlem haberleri her ne kadar sübjektif de
Dünya pop âleminin tek gündemi var şu ara. Lil Nas X’in “Montero” adlı ilk albümü. Lil Nas X, gerçek ismiyle Montero Lamar Hill, ABD’nin Atlanta eyaletinde Georgia’da doğup büyümüş. Babası gospel şarkıcısı bir papaz olduğundan, çoğu papaz çocuğu gibi küçük yaşta iki şeyle tanışmış. Müzik ve din. Bir parantez açayım. Marvin Gaye’den Kings of Leon’a babası papaz, vaiz, din adamı olan ya da sıkı bir dindar terbiyeyle yetiştirilmiş sanatçılar listesi hayli uzundur ve Batılı şarkıcı-söz yazarı geleneğinde kilise ve din eğitiminin etkisi başat rol oynar. Dindar ve muhafazakâr ortamlarda büyütülen çocukların ilerleyen zamanlarda en devrimci, cesur, fark yaratan ideolojilerin sözcüsü olduğu pek çok örnek sayabilirim ama bu başka bir yazı konusu. Kapa parantez.
Lil Nas X’in Tik Tok dostu rap-pop müziği bugün dünyada en fazla steam edilen şeyler arasında ilk sıralarda. Türkiye en çok dinlenen şarkılar listelerinde de halen “Montero”, “Industrial
Hadise’nin müziğinde yeni bir sayfa, Ezhel’den Hrant Dink şarkısı, Yüzyüzeyken Konuşuruz’dan yeni kırık kalpler şarkısı. Haftanın yeni şarkılarına dair notlar gözlemler
Hadise geçen Şubat’ta “Aşka Kapandım” isimli bir EP yayınlamıştı. Duygusal parçalardan oluşan bu albümünden birkaç ay sonra Temmuz’da “Hay Hay” adlı bir single geldi. Bu trap altyapılı pop şarkısı herhalde 2021’in en fazla stream edilen pop hit’lerinden biri olacak. Hafiften eski usül rock riff’lerini andıran bir bas partisyonun üzerinde yükselen bu şarkı eski tip eller havaya pop şarkılarından -en azından sound olarak- farklıydı. Hadise gibi popüler isimlerin kendini ve sound’larını yenileme çabalarını önemli buluyorum. Yeni gelen pop sanatçılarının da bu yenilikleri örnek alması muhtemeldir. Birilerinin Türk popunun çağı yakalamasında öncü rol üstlenmesi lazım, aksi takdirde bu Türkiye’nin en popüler müzik türü bir katalog sanatçılar toplamından ibaret olacak.
Bu hafta Hadise