Bir şehrin nabzını tutmanın en iyi yolu taksiye binip sohbet etmektir demişti eskiden bir meslek büyüğüm. Devlet sırrı değildi elbette ama esaslı bir öğüttü. “Taksiye bin, atmosferi kokla, anlarsın.”
Sosyal medyanın olmadığı internetin e-mail’leri kontrol etmekten ibaret olduğu zamanlarda özellikle çok önemli bir kaynaktı taksiler. Ama bana her ne hikmetse hep en acayipleri denk geldiğinden ben nabzı koklamak yerine hep başımı derde sokmuş, olmadık işlere bulaşmışımdır.
Roma’ya gittiğimde taksiye binip, nabız yoklayayım derken dolandırılmıştım. Beni havaalanından kapıp kaçan taksi bayağı bir gezdirmiş, en son şehir merkezinde otele yakın bir yere “Şuradan yürürsün, iki dakika” diyerek resmen sallamıştı. Taksinin kaçak olduğunu fiş isteyince anlamıştım. Çok safmışım. Masraf olarak yazılamayan taksi bedeli acısı diye de bir şey var.
Bir dönem seçimin nabzını tutmak için Anadolu’daki şehirlere gönderilirdik. Farklı özelliklerdeki yazarların seçim öncesi geçtikleri gözlem haberleri her ne kadar sübjektif de olsa memleketin durumu hakkında ne kadar isabetli fikirler verirdi, emin değilim. En azından eğlenceli olurdu. Artık unutulan bu uygulama esnasında Maraş’ta “tanıdık” kebapçılara, Antep’te “bi arkadaşın” baklavacısına (oradan da bir minibüsçünün işlettiği sokak arası kebapçıya), Van’da kahvaltıcıya götürüldüm. İstemediğim halde bir sürü bal kaymak yedim. Kendinizi taksiciye emanet edince artık çabalamak, müdahale etmeye çalışmak imkânsız. En güzeli tadını çıkarmak.
Kuzey Irak’ta bir Türk AVM’sinde kitapçıya götürülmüşlüğüm de var. Taksicinin kitap okumaya meraklı olanına denk gelince güzel bir kültür turu olmuştu hiç hesapta yokken.
New York’ta bir gece otele dönerken, “Memleket nere, vaay din kardeşiyiz, Tayyip çok büyük adam” muhabbetine giren bir taksici, bu girizgâhının ardından, “Hey dostum, ne istersen ayarlayabilirim. Neye ihtiyacın var bu gece?” diye lafa girmişti. Neyse ki uykuya ihtiyacım vardı da rica minnet otele bırakıldım.
Türk taksileri ayrı hikâye elbette. 2018’de bir gece Taksim meydanında saatlerce taksicilere kendimiz beğendiremeyip sinir krizinin eşiğine geldiğimizden bu yana yeminliyim, taksiye binmiyorum. Sonunda kuytu bir yere Uber çağırıp linç edilmeden binerek eve dönmeyi başardığımızda kendimizi şanslı saymıştık. O gün bugün otobüs, metro, bisiklet, tabanvay, otostop her şeye razıyım. Ama taksiyle ve taksiciyle muhatap olmamaya ant içtim. Kötü bir alışkanlıktan kurtulmak gibi, taksiyi ve taksiciyi bırakınca akıl ve vücut sağlığımı da geri kazandım.
Elbette İstanbul’dan ayrılınca durum değişti. Önce Varşova’da yaşadım. Varşova taksicileri, İstanbul kadar olmasa da kısa mesafelerde bayağı atar yapıyor. Kartla ödemelerden hoşlanmıyor, başta Uber bütün yeniliklere gıcık kapıyorlar. Ama Polonya’da Uber serbest olduğundan ve onun gibi bir sürü start up geliştiğinden problem yaşamamıştık.
Londra’ysa başka bir âlem. Klasik siyah taksiler, Uber ve muhtelif app’ler üzerinden her şey çok kolay halloluyor. Siyah taksi Uber’in neredeyse iki katı ama işi geniş ve sürücüler genellikle bilgili, eğitimli ve Uber’e göre daha güvenilir olduğundan fiyat farkına rağmen tercih ediliyorlar. Uber sanırım toplu taşına dışında en fazla kullanılan yöntemdir. Ancak orada da sürücü kalitesi giderek düşüyor. Uber sürücüleri dikkatsiz, çok hızlı giden, trafikte çok kaldıklarından sanırım aynı Türk taksicileri gibi “direksiyon sallamaktan” balataları sıyıran tiplere dönüşmüş durumda.
Çoğunda yüksek volümlü müzik var. Devamlı telefonla konuşuyor sürücüler. Elbette problem değil ama yüksek sesle bilmediğiniz bir dilde hararetli bir muhabbete 30 dakika boyunca maruz kalmak da yorucu.
Geçen gece dışarıda yemek yedikten sonra eve dönerken bindiğimiz Uber’in sürücüsü yol boyunca Kuran dinletti. Ayrıca yatsı saati geldiğinden arada bir de ezan okundu. Böyle bir ortamda ne sohbet edilebiliyor ne gık çıkarılabiliyor. Biraz kısar mısınız desek din düşmanı ya da inanca saygısızlıkla itham edilebiliriz. Elbette başka şansımız olmadığından saygıyla dinledik (dinletildik).
Taksiler ve taksiciler konusu bitmez tükenmez bir muhabbet ve anekdot konusu. Şanghay, Tokyo, Kahire, Rio taksileri ile ilgili dinlediğim enteresan hikâyeler ayrı bir yazı konusu olur.
Dünyanın her yerinde taksiciler ile müşteriler arasındaki gerilim bitmez. Hikâyeler, anekdotlar eksilmez. Şu ara İstanbul’un taksi sıkıntısına ve çözüm yollarının tıkanıp kalmasına dair haberler akın akın gelirken oturup düşündüm. Ama şu soruya yanıt bulamadım: Ne olacak bu taksilerin hali?