Sosyal medya ve tepkilerimiz

24 Temmuz 2016

Darbe girişimi olduğu haberi geldi. Darbe. Bir ülkenin başına gelebilecek en kötü iki şeyden biri. Diğeri savaş. Daha üzerinden bir dakika geçmedi, timeline espri doldu. Bu normal mi?

Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın Twitter’da hep aynı format hakim. Durumu daha anlamadan hemen dalgasını geçmeye girişiyoruz. Böyle bir görüntü var.

Bir olay oluyor, bir dakika içinde sosyal medya espri doluyor. Aforizma üretme denemeleri, ironik, sarkastik cümleler, “anlayana” temalı mesajlar, “caps”ler...

Hangi ara bunları hazırlayıp da dolaşıma sokuyoruz? Durun önce ne olduğunu anlayalım.

Gerçekle yüzleşelim

Terör, darbe, yasaklar, hükümetin aldığı herhangi bir karar, muhalefetin bir tutumu, ne olduğu önemsiz. Mizah malzemesi var mı, yok mu? Önemli olan tek şey bu sanki.

Hayır mizah yapmayın, susun, falan demeyeceğim. Böyle bir şeye kimsenin hakkı yok, herkes dilediği gibi yazıp çizmekte özgür olmalı. Zaten kendimi de dışında tutmadan yazıyorum bunları. Eleştirim hepimize. Ama bu tutumun ardında yatan gerçekle de yüzleşmek lazım.

Gezi ile zirve yapmış bir alışkanlık bu. Ancak o zaman anlamlı olan şu günün ruhunda eğreti duruyor. Benim derdim “ciddi olun” tarzı ham bir ahlakçı duruş değil. Ben sadec

Yazının Devamı

Joan Baez’ın mesajı

23 Temmuz 2016

Joan Baez 12 Ağustos’taki İzmir konserini iptal ettiğini Facebook’taki resmi hesabından yaptığı şu açıklamayla duyurdu: “Bugüne kadar savaş bölgelerine, diktatörlük altında yönetilen ülkelere ve sivil çatışmaların yaşandığı yerlere konser için gittim fakat bugünün Türkiye’sinde yaşananlar kadar öngörülemez bir tehlike ile karşılaşmadım. Bana bu konuda tavsiyeler veren en dikbaşlı aktivist dostlarım bile kendimi ve ekibimi, şu an Türkiye’yi savuran böyle bir kabus dalgasının içine sokarak riske atmamam konusunda uyardılar.”

Baez 12 Ağustos’un bile öngörülemediğini ifade etmiş oldu kısaca. “20 gün sonra ne olacağı belli değil” dedi. Belki hepimizin gün içinde ettiği sıradan laflar bunlar. Ama Baez gibi biri söyleyince insan itiraz ediyor.

İnsana dokunan sözler

İki sebepten. Birincisi, herkes memleketini eleştiriyor ama sonsuz da seviyor. Başkası eleştirince tüyler diken diken oluyor. Başkasının bu tip laflar etmesi insana dokunuyor. Bana dokunuyor.

İkincisi, Baez gibi dünyaca tanınmış bir sanatçının ağzından çıkan bu sözlerin buraya davet edilen, edilme ihtimali bulunan tüm diğer sanatçılar üzerindeki negatif etkisi.

Fransa’da da çok üzücü olaylar yaşandı, yaşanıyor ve kimse bittiğini

Yazının Devamı

İnsanlığımızı koruyalım!

19 Temmuz 2016

Kardeşim aradı. “Abi, askerler köprüyü kapamış, bir şeyler oluyor, iyi misiniz” diye konuşuyor telefonun öbür ucunda.

Seyrettiğim filmi pause’a aldım. Uykulu ses tonumu kamufle etmek için boğazımı temizledim.

“Ne diyorsun, anlamadım, Twitter’da gördüğün her şeye inanma, her şeyi de retweet etme” dedim ters ters...

“Tamam tamam, hadi öpüyorum, siz gene de dikkatli olun” dedi, kapattı.

İçime bir kurt düştü. Twitter denen illeti açıp bakmaya başladım.

Timeline giderek tuhaflaşıyor. Sahiden bir şeyler oluyor galiba. Allah Allah! Darbe mi?

Yok artık ne darbesi, darbe mi kaldı bu devirde?

Sağa sola bir iki telefon ettim, Whatsapp’a kuvvet yazışmalar başladı. Hâlâ inanamıyorum.

Yazının Devamı

Müziğe hayat veren mekanlar

17 Temmuz 2016

Müzik stüdyoları müzisyenler için çok özel yerler. İleride kimisi tarihe geçecek pek çok şarkının ete kemiğe büründüğü, hayata geldiği bu mekanların duvarları, koltukları, kayıt odaları, kafeleri kim bilir nelere tanık olmuştur! Hangi sohbetlere, itiraflara, kavga dövüşlere, partilere denk gelmiştir.

Ben her stüdyonun kendi tarzı, üslubu ve müzikal zevki olduğuna inanırım. Stüdyonun enerjisinin albüme geçtiğini düşünürüm. Kaydedilen albümler birbirinden farklı türlerde de olsa, o stüdyonun bir imzası olur illa ki albüm üzerinde.

Pek çok klasikleşmiş albümün kaydedildiği meşhur stüdyolar, müzik tarihinin önemli bir parçasıdır. Oysa stüdyolar, teknik adamlar genelde grubun göz önündeki elemanları kadar (doğal olarak) ilgi görmez. Prodüktör ve menajer bile ön planda olabiliyorken teknik elemanlar, miksleri yapanlar, stüdyolarında yatıp kalkan emekçiler ister istemez geri planda kalır. Çoğu da zaten geri planda kalmayı sever. Bu işin karakteri biraz da isimsiz kahraman olmaktır.

Efsane stüdyolar

Bugünlerde çoğunlukla ev stüdyoları revaçta. Büyük stüdyoların ve yarattıkları ekollerin önemi azalıyor, belki de bu devir sona eriyor. Eğer elektronik temelli bir müzik yapıyorsanız, artık

Yazının Devamı

Melankolik dans mümkün

16 Temmuz 2016

The Avalanches “Since I Left You” ile müzik televizyonlarını ve radyoları fethettiğinde, yani grubun ilk albümü yayınlandığı sıralarda (“Since I Left You”, 2000) iPod yoktu, Apple Music yoktu, Spotify yoktu, müzik ve stream kelimeleri yan yana gelmemişti, dijital devrim yaşanmamıştı.

İnsanlar, korsan bile olsa hâlâ CD, DVD kullanıyordu. Yazıcıoğlu İş Hanı’nda, şehrin “çoğaltmacı” ekonomisinin kalbi olan muhtelif kırtasiyelerde hâlâ 50’lik, 100’lük kutu kutu boş CD satılıyordu. O dönem alınıp kullanılmamış, bir işe yarar diye 2000 yılından beri beş ev dolaşmış bir kutu boş CD’yi daha geçenlerde çöpe attım. CD sürücüsü olmayan bilgisayar üretilecek deseniz muhtemelen size deli gözüyle bakardık o yıllarda.

Dünya şimdi çok farklı

2000 yılında ana akım olabilmiş ekletktik yapıdaki pop albümü azdı çünkü müzikte eklektik denen renk ve çeşitliliğe insanlar (sanatçılar) ancak kişisel tecrübeleriyle yani yaşayarak erişebilirdi. Sample yapmak o sesi arayıp bulmaya, plağını elde etmeye ya da gidip elde mikrofon orijinalinden kaydetmeye bakardı ve her babayiğitin harcı değildi. Mesai isterdi.

Şimdi elinizin altında her tür müzik var. Karıştırmak, eklemek, çıkarmak, kesip biçmek kolay. Bakış

Yazının Devamı

Türk futbolu topluma borcunu ödüyor mu?

12 Temmuz 2016

Rafael Nadal’ın hayatını anlattığı “Rafa, My Story” adlı kitapta olimpiyatlarla ilgili izlenimlerin yer aldığı bir bölüm var. Teniste ülkesi İspanya’yı temsil eden Nadal, olimpiyat köyü izlenimlerini anlatırken yüzücüleri, koşucuları ve tüm diğer atletleri sporun gerçek kahramanları olarak niteliyor.
Çünkü daha fazla çalışıyorlar. Olimpiyat gibi kendilerini gösterebilecekleri önemli bir müsabaka ancak dört yılda bir var. İşler bir yarışta ters giderse dört yıllık emekleri çöpe gidiyor. Üstelik bu çabaya ve zorluğa hem gelirleri az, hem de daha az tanınıyorlar. Başarılarının toplumda onlara sağlayacağı manevi imkânlardan da yoksunlar.
Oysa diyor Nadal, tenis öyle değil. Biz de çok çalışıyoruz ama karşılığını hem maddi hem manevi alıyoruz.
Dürüst yorumlar.
Geçen hafta boyunca tenis sporunun en önemli turnuvası Wimbledon’daki tenis karşılaşmalarını ve futbolun en önemli turnuvalarından Avrupa kupasını birlikte izlerken bu konuyu düşünüyordum .
Televizyondan karşılaşmalara bakıp bir yandan kucağımdaki bilgisayarda (ikinci ekran fenomeni) onu bunu google’larken Forbes’un en fazla kazanan sporcular listesi dikkatimi çekti. İlk dört: Ronaldo, Messi, LeBron James, Federer.

Yazının Devamı

Öteki Ortadoğu

10 Temmuz 2016

Suriye, Irak, IŞİD, cihatçı terör, kesilen kafalar, pazarlarda alınıp satılan 12 yaşındaki seks köleleri, canlı bombalar, roketatarlı pikapların üzerinde tekbir getiren ölüm mangaları, tecavüz edilen, katledilen Aleviler, Yezidiler, Kürtler, Türkmenler, gizli silah anlaşmaları, gizli petrol anlaşmaları, off shore hesaplara akıtılan paralar vesaire vesaire... Her şey din için, Allah için. Burası Ortadoğu.

Ortadoğu’da yıllardır hakim olan manzara bu. Ama bir de öteki Ortadoğu var. Bu Ortadoğu lüks ve şatafatlı bir hayat yaşıyor. Bu olan bitenin pek etkilemediği saraylarda, expat cenneti AVM’leşmiş şehirlerde, lüks otellerin, dev iş kulelerinin lobilerinde, teraslarında, lüks restoranlarda ve kulüplerde süregiden gösterişe dayalı bir hayat. Bir yanı ne kadar sefilse, öteki yanı da o kadar lüks.

Asıl hedef kitle Körfez zenginleri

Ve bu Ortadoğu hakkında klişeler dışında pek az şey biliyoruz. O yüzden Arap Vogue’unun yayımlanacağı haberi dikkat çekici.

Derginin yayın yönetmeni Suudi Kraliyet Ailesi’nin gelinlerinden (bu durumda prenses oluyor) Deena Aljuhani Abdülaziz. 41 yaşındaki yayın yönetmeni/prenses Abdülaziz “Arap dünyasında 350 milyon insan yaşıyor, bugüne kadar hiç Vogue’ları

Yazının Devamı

Yeni nesil politik pop

9 Temmuz 2016

İngiliz blues ve soul müzisyeni Devonté Hynes’ın (Blood Orange) yeni albümü “Freetown Sound”un adı babasının doğduğu şehirden geliyor, Sierra Leone’nin başkenti Freetown’dan. Özgür şehir demek.

Portekizli denizci Pedro De Sintra’nın şimdi Freetown’ın bulunduğu tepeleri, uzaktan yatan bir aslana benzetmesi sonucu Serra de Leoa diye haritaya kaydettiği tarih 1462. Portekizli tüccarların buraya gelerek ilk kaleyi kurması ve limanı inşa etmesi 1495.

Fransızlar, Hollandalılar, İngilizler, Portekizliler, İspanyollar burayı 200 yıldan uzun süre köle ticaretinin merkezi olarak kullandı. Afrika’nın içlerindeki kabilelerden getirilen zavallılar buradan gemilere bindirilip yeni kıtadaki tarım bölgelerine, ya Güney Amerika’nın kahve ve kauçuk plantasyonlarına ya da Kuzey Amerika’nın pamuk tarlalarına taşınıyordu.

Amerikan İç Savaşı’nın 1783’te bitmesinin ardından İngilizler özgürlüğünü kazanan kölelerden kurtulmak istedi. Öyle ya, evde veya tarlada boğaz tokluğuna çalışmadıkları ve beyaz sahiplerinin her türlü kibirli rezilliklerine sessiz kalıp katlanmadıkları sürece bu insanları kimse etrafta görmek istemiyordu. Köleleri özgürsün deyip sokağa atarak sorunu çözemeyeceklerini anlamaya başladılar.

Yazının Devamı