Suriye, Irak, IŞİD, cihatçı terör, kesilen kafalar, pazarlarda alınıp satılan 12 yaşındaki seks köleleri, canlı bombalar, roketatarlı pikapların üzerinde tekbir getiren ölüm mangaları, tecavüz edilen, katledilen Aleviler, Yezidiler, Kürtler, Türkmenler, gizli silah anlaşmaları, gizli petrol anlaşmaları, off shore hesaplara akıtılan paralar vesaire vesaire... Her şey din için, Allah için. Burası Ortadoğu.
Ortadoğu’da yıllardır hakim olan manzara bu. Ama bir de öteki Ortadoğu var. Bu Ortadoğu lüks ve şatafatlı bir hayat yaşıyor. Bu olan bitenin pek etkilemediği saraylarda, expat cenneti AVM’leşmiş şehirlerde, lüks otellerin, dev iş kulelerinin lobilerinde, teraslarında, lüks restoranlarda ve kulüplerde süregiden gösterişe dayalı bir hayat. Bir yanı ne kadar sefilse, öteki yanı da o kadar lüks.
Asıl hedef kitle Körfez zenginleri
Ve bu Ortadoğu hakkında klişeler dışında pek az şey biliyoruz. O yüzden Arap Vogue’unun yayımlanacağı haberi dikkat çekici.
Derginin yayın yönetmeni Suudi Kraliyet Ailesi’nin gelinlerinden (bu durumda prenses oluyor) Deena Aljuhani Abdülaziz. 41 yaşındaki yayın yönetmeni/prenses Abdülaziz “Arap dünyasında 350 milyon insan yaşıyor, bugüne kadar hiç Vogue’ları olmadı” diye konuşuyor.
Conde Nast ise bu gecikmeyi, “Gerçekten dergiyi çıkarabilecek yaratıcı bir ekibin varlığına emin olduktan sonra harekete geçmeyi tercih ettik, yıllardır bu proje gündemdeydi” diye açıklıyor.
Arapça ve İngilizce hazırlanacak ve ekimde ilk sayısı online yayımlanacak Vogue, yılda
Dergiyi yayımlayacak Nervora grubunun 31 yaşındaki kurucusu ve CEO’su Sashi Menon, “Arapça konuşan okur kitlesini geliştirmek hayati önem taşıyor” diye anlatıyor. Conde Nast’ın sahibi olduğu
Style.com’un Arap edisyonu Style.com/arabia’nın 500 bin okuyucusu varmış. Bu sayıyı artırmayı hedefliyorlar.
Doların güçlenmesi ve petrol fiyatlarının düşmesi Arap lüks tüketimini etkilemiş görünüyor. Menon’a göre şu anda dünyadaki lüks sektörü zengin Çinli ve Ruslar sayesinde ayakta kalabiliyor. Arapların payı giderek azalıyor ancak bu sebepten de markaların bu bölgeye yönelik reklam harcalamaları artış trendinde. Vogue’un zamanlamasını da biraz böyle açıklıyorlar.
Kurucu editör olarak seçilen Deena Abdülaziz’in eskiden Riyad’da D’NA adında bir butiği varmış. Vogue’un hayranıymış. Bu profile bir de prenseslik eklediğinizde Conde Nast’ın stratejisi de biraz anlaşılıyor. Zira yapılan açıklamalara göre dergi Dubai merkezli olsa da asıl hedef Suudi Arabistan ve Körfez zenginleri.
Dindarları üzmeyecekler!
Abdülaziz “Avangart olmayabiliriz ama Arap kadınının sofistike bir yapısı vardır. Ciddi ve Kuveyt’in seçkin mekanlarında eskiden beri sosyalleşen stil sahibi ve takipçisi kadınlarımızın zevkini yansıtacağız” diye konuşuyor.
Bunu yaparken dindarları da üzmeyeceklermiş. Abdülaziz “Çıplaklık olmayacak, dini sembollere saygısızlık olmayacak, gay tasarımcılardan söz edeceğiz ama onların cinsel yönelimlerini ön plana çıkarmayacağız, kendi insanımıza yabancılaşmayacağız” demiş.
Bakalım Körfez kadını ya da öteki Ortadoğu’nun insanları Arap Vogue’unu nasıl karşılayacak? Müslüman hassasiyetler ne derece işe karışacak, her şeyden önemlisi Ortadoğu bu kültürel ve sosyal çifte yaşamı daha ne kadar sürdürebilecek?
Burning Man seneye Amsterdam’a geliyor
Çöl festivallerinin en görkemlisi Burning Man seneye Avrupa’ya geliyor. Festival yönetimi Amsterdam’da bir öncü festival düzenleyecek.
29-31 Temmuz 2017 tarihleri arasında düzenlenecek bu etkinliğin adı Where The Sheep Sleep. Biletler sadece Burning Man Hollanda Facebook sayfasına kabul edilenlere satılacakmış.
Burning Man bir festivalden çok yaratıcılık ve görsel sanatların ön planda olduğu radikal bir deneyim olarak tanımlanıyor. Katılımcıların aktif rol oynadığı, kendini ifadenin ve özgürlük deneyiminin ön planda olduğu bir etkinlik bu, yani Avrupa tipi müzik festivallerinde olduğu gibi bira içip sahnedeki grupları izlemekten farklı bir şey. Türkiye’den pek çok ismin Burning Man’e, Nevada’ya (ABD) gittiğini biliyorum. Amsterdam’a da ilgi büyük olacaktır.
PAZAR ALBÜMÜ
“Why Are You OK”
Band of Horses
Seattle çıkışlı folk rock ekibi ilk albümü “Everything All The Time”ı yayınladığında folk revival diye bir şeyden yeni yeni söz ediliyordu ve eğer bir revival geliyorsa işte bu albüm onun kanıtlarından biriydi. 10 yıl sonra, arada ana akıma göz kırpan üç albümden sonra köklere dönüş albümü geldi gruptan. “Funeral”, “St. Augustine”, “The Great Salt Lake” kadar naif, öforik folk besteleri bunlar. Ben Bridwell’in sesi ve grubun sound’u 10 yıldır değişmedi. Yeni açılımlara gitmedi. Bunu bir şans diye görüyorum dinleyici olarak. Yola çıkmasanız da, olduğunuz yerde dursanız da zevkle dinleyeceğiniz bir yol albümü.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024