Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Müzik stüdyoları müzisyenler için çok özel yerler. İleride kimisi tarihe geçecek pek çok şarkının ete kemiğe büründüğü, hayata geldiği bu mekanların duvarları, koltukları, kayıt odaları, kafeleri kim bilir nelere tanık olmuştur! Hangi sohbetlere, itiraflara, kavga dövüşlere, partilere denk gelmiştir.

Müziğe hayat veren mekanlar

Ben her stüdyonun kendi tarzı, üslubu ve müzikal zevki olduğuna inanırım. Stüdyonun enerjisinin albüme geçtiğini düşünürüm. Kaydedilen albümler birbirinden farklı türlerde de olsa, o stüdyonun bir imzası olur illa ki albüm üzerinde.

Haberin Devamı

Pek çok klasikleşmiş albümün kaydedildiği meşhur stüdyolar, müzik tarihinin önemli bir parçasıdır. Oysa stüdyolar, teknik adamlar genelde grubun göz önündeki elemanları kadar (doğal olarak) ilgi görmez. Prodüktör ve menajer bile ön planda olabiliyorken teknik elemanlar, miksleri yapanlar, stüdyolarında yatıp kalkan emekçiler ister istemez geri planda kalır. Çoğu da zaten geri planda kalmayı sever. Bu işin karakteri biraz da isimsiz kahraman olmaktır.

Efsane stüdyolar

Müziğe hayat veren mekanlar

Bugünlerde çoğunlukla ev stüdyoları revaçta. Büyük stüdyoların ve yarattıkları ekollerin önemi azalıyor, belki de bu devir sona eriyor. Eğer elektronik temelli bir müzik yapıyorsanız, artık zaten kayıt için büyük stüdyolara ihtiyacınız da yok. Evinizdeki bir odada her şeyi halledebilirsiniz.

Davul, bas, gitar, vokal kayıtlarının dahi evde yapılabildiği bir ortamda stüdyoya gitmek lüks olarak algılanıyor. Hem pahalı hem de gereksiz görünüyor çoğu zaman.

Ev stüdyosu kavramını siz bir grup ya da sanatçı için hazırlanmış özel bir kayıt mekanı olarak da algılayabilirsiniz. Filanca otel, filanca sahil evi. Artık bu tip yerlerde kayıtlar yapılıyor. Ama eskiden durum böyle değildi. Bu imkanlar yokken caz müzisyenleri, klasik müzikçiler, ilk rock’n roll grupları eserlerini herkesin gelip kiralayabildiği stüdyolarda kaydetti. Bu yüzden bir tarihin doğduğu yer oldu stüdyolar. Müzisyenler birbirleriyle tanıştı, birbirini dinledi, fikir ve kültür alışverişi yaptı. Stüdyolar müziğin kutsal alanlarıydı. Aynı zamanda kültürel kavşaklardı.

Haberin Devamı

Elbette hâlâ pek çok başarılı stüdyo var, bazı tarihi stüdyolar da yaşamlarını sürdürüyor.

1931’de açılan Abbey Road stüdyoları mesela. Burada önceleri klasik müzik kayıtları yapılıyordu. 1958’de eklenen ikinci stüdyo Cliff Richard’dan itibaren rock müziğin merkezi oldu. 1968’de Beatles’ın aynı adlı albümünün kaydedildiği stüdyoda daha sonra Pink Floyd, “The Dark Side of The Moon”u (1973), Radiohead “The Bends” (1995) ve “Ok Computer”ı (1997) kaydetti.

Los Angeles’taki Sound City stüdyosu da bir dönem Nirvana’dan Red Hot Chili Peppers’a, Rage Against The Machine’e belli tarzdaki grupların merkeziydi. 2011’de kapanmasının ardından Dave Grohl bu stüdyonun aynı adlı belgeselini yapmıştı (“Sound City”, 2013).

Jimi Hendrix’in Electric Lady Studios’u, tarza adını vermiş Motown stüdyoları, reggae’ye hayat veren mekanlardan Studio One, Nat King Cole’dan, Beach Boys’a, Oasis’e, Daft Punk’a pek çok grup ve sanatçının albümlerinin kaydedildiği Capitol Studios, U2 albümlerinin çıkış yeri Windmill Recording Studios efsane stüdyolardan bazıları.

Haberin Devamı

Hepsinin sırları var

Bu konuya nereden geldik derseniz, geçenlerde bir haberi not etmiştim. Pink Floyd’un “Animals” albümünü ve “The Wall”un bazı bölümlerini kaydettiği Britannia Row Stüdyoları’yla ilgili. Bu bina lüks konut ve rezidans oluyormuş.

Viktorya dönemine ait bir depo ve kilise salonundan oluşan bu binanın sahibi 1990 yılına kadar grubun davulcu Nick Mason’dı. Mason stüdyosunun o yıl yeni bir adrese taşıyınca binayı eski sahibine satmış. 20 yıl boyunca küçük dükkanların bulunduğu stüdyo şimdi lüks rezidans olacakmış.

“Pigs On The Wing”, “Sheep”, “Dogs” gibi hayvan metaforları üzerinden toplum eleştirisi yapan politik şarkıların kaydedildiği bu bina şimdi İngiltere’nin yeni zenginleri ağırlayacak. Pek manidar.

Stüdyolar varlıklarını sürdürmeye çalışırken çok değişik çözümlerle de karşılaşılabiliyor. Londra’da Ben Philips tarafından hayata geçirilen Lighship 95 eski bir fener gemisine yerleştirilmiş bir kayıt stüdyosu. Bunu da bir ara not etmişim. Artık Doğu Londra’da daimi olarak demirli bir gemi bu. Makine dairesi stüdyo olmuş. Gemi müzisyenler ve teknik ekibin gerektiğinde kalacağı odaları da bulunan bir stüdyo kompleksi haline getirilmiş. Bir de gezebilseydi şahaneydi.

Müzik tarihini anlamak, tarzların ekollerin izini sürmek için bakacağımız yer sadece şarkılar, albümler ve sanatçılar değil. Müziğe hayat veren stüdyolar meraklısına bu konuda pek çok sır ve bilgi sunuyor.

Türkiye’nin meşhur stüdyolarından da gelecek yazıda söz edeyim.