2018 yazına bakış

4 Şubat 2018

Yaz festivalleri ufak ufak kadrolarını tamamladı, belli başlı gruplar turne programlarını açıkladı. O halde sahneleri kimler şenlendirecek bir bakalım.

Bu yıl Arctic Monkeys’in yılı. Bir defa bunu söyleyelim baştan. Yaz boyu Avrupa ve ABD’de yapılacak müzik festivallerinin neredeyse hepsinde yer alacaklar. 2 Haziran’da Primavera Sound ile başlayacakları turne Amerika’ya uğrasa da ağırlıklı olarak Avrupa’da. Albüm henüz yayınlanmadı, tarihi de açıklanmış değil ama baharda gelecek ve yaz konserlerinden önce piyasaya çıkacaktır. Gorillaz’ın turnesi 18 Mart’ta Meksika’dan başlıyor. Güney Amerika’yı dolaştıktan sonra 1 Haziran’da Almanya’ya Rock Em Ring’e geliyor. 16 Ağustos’a kadar Avrupa’da festival festival dolaşacak ekip. Gorillaz’ın 2017’de yayınlanan son albümü “Humanz” ticari açıdan iyi bir başarı yakalamasının yanında radyoların da gözdesi oldu. Pek çok düet içermesi bakımından sahnede sürprizler olacaktır.

Küçükçiftlik Park’ta sahnede olacaklar

Bu yıl faal olacak isimlerden bir diğeri Nick Cave ve The Bad Seeds. Sezonu 31 Mayıs’ta Primavera Sound’da açıyor ekip. Daha sonra Avrupa’nın festivallerini ve konser salonlarını dolaşacaklar ve 10 Temmuz’da da İstanbul’u ziyaret

Yazının Devamı

Yasemin Mori’nin yeni albümü

3 Şubat 2018

Yasemin Mori ilk albümü “Hayvanlar”dan 10 yıl sonra dördüncü albümü “Estrella” ile artık hafızalarda giderek silikleşen bir anı haline gelen Türk popuna taze bir katkı sunma amacında

Elbette Yasemin Mori’nin albümünü tarif için spotta kullandığım bu kişisel ifade bir tahmin veya yakıştırmadır. Onun böyle bir amacı yoktur herhalde. Popa katkı dedim ya, bu aslında çok zor bir iş. Dinleyicinin kulağı ne kadar açık; yeniliklere, çeşitliliğe ne kadar uyumluysa, üretimi yapan taraf yani işin mutfağı o kadar muhafazakar bu pop işinde. Bu kapalılık, bu tutuculuk olmasa Türkiye geçen 10-15 yılda bu alanda çağ atlardı. Her türlü ortam vardı ama bir türlü olmadı işte.

Bir alternatif janr olarak Türkçe pop

Müzik üretimindeki çeşitlilik, yeni neslin yaratıcılığı, dili popa pek yansımadı. Alternatif diye anlattığımız, bazen de indie diye tarif ettiğimiz bir yeni alan yaratmakla yetindi bu hareket kendine. Normalde çoktan popa evrilmesi beklenen bir enerji, alternatif olarak kendini ortaya koyunca pop zaman içinde marjinalleşti. Elimizde birbirine pek değmeyen iki alan, bir alternatif sahne, bir de marjinal pop kaldı.

Size garip gelebilir ama bugün Türkçe pop, bir alternatif janr olarak

Yazının Devamı

‘Cennet vatan’ etkisi

30 Ocak 2018

Line adında bir uygulama duydunuz mu? Ben de duymadım. Asya’da çok kullanılan bir mesajlaşma uygulaması. Japonya çıkışlı bu şirketin sahibi Güney Koreli internet devi Naver. 2011’de lansmanı yapılmış.

Line’ın Japonya’da 70, Asya bölgesinde 130 milyon insan tarafından tercih edilmesinin temel nedeni sticker’larmış. Çıkartma yani. Dijital çıkartmalar.

Bir tanesi ifadesiz ayı. Yüzünde ifade yok, onun hareketlerinden ne yaptığını anlıyorsunuz. Bir diğeri panda. Cony adında bir dişi tavşan var. Bir tanesi Moon, bu cinsiyetsiz bir karakter ve ilk çıkartma. Yani ay. Sally bir civciv. Leonard yağmurda şarkı söyleyen bir kurbağa.

İnsanlar bu dijital çıkartmaları birbirine yolluyormuş. Buna bayılıyorlarmış. Bu yüzden Line’ı tercih ediyorlarmış.

“Ne çıkartması, ne ayısı, bebek miyiz biz” diyor musunuz şu anda? Ben dedim kendi kendime. Ama internetin geleceği ve “medya” dediğimiz şey böyle yerlere doğru gidiyor hafiften. Ara yüz anlamında tabii ki. Elbette altyapıda 360 derece hizmet verecek karmaşık bir teknoloji gelişiyor. Line şöyle bir uygulama, onu açıyorsunuz, mail’lerinizden online alışverişe kadar, haberlerden vergi ödemeye kadar her şeyi onun altında yapabiliyorsunuz. Line tipi

Yazının Devamı

İsveç’in yeni “soft power” hamlesi: First Aid Kit

27 Ocak 2018

İsveç çıkışlı sanatçı ve müzik insanlarının dünya popüler müzik piyasasında hatırısayılır bir yeri var. Klara ve Johanna Söderberg kardeşler bu dalganın en yeni üyeleri olabilir

First Aid Kit, folka gönül vermiş bir ekip. İsveçliler, Stockholm çıkışlılar. Ama hedef kitleleri kendi şehirleri Stockholm’deki dar bir indie camiası değil. Onlar sıradan Amerikan halkının müzik kulağına hitap ediyorlar. Ve bu işte hayli başarılılar.

Müziklerini doğru aktarmak için sanırım öncelikle Fleedtwood Mac etkisinden bahsetmek gerekiyor. ‘70’lerin popüler folk sound’unu en iyi tarif eden şarkılara onlar imza atmış olabilir, o bakımdan.

Stevie Nicks’in büyüleyici vokallerine ve Fleetwood Mac’in büyüleyici bir berraklıktaki grup sound’una biraz Joni Mitchell ekleyelim, America’nın “Ventura Highway”de kullandığı gitarları da kullanırsak sanırım ne demek istediğim anlaşılacaktır.

Kategori farkını göreceğiz

First Aid Kit, İsveçli olmalarına rağmen zihinleri ve kalpleri Amerikan kırsalında, sonsuz ovaları ve ufku kesen bir yolda yoluna devam eden eski tip bir arabada ya da yol üstündeki bir diner’da olan iki kızkardeş.

Zaten şu anda turnede oldukları yerlere bakarsanız Oakland, Portland, Seattle, Vancouver, Na

Yazının Devamı

Siyaset ve yalnızlar

23 Ocak 2018

“Britanya’da yalnızlık bakanlığı kuruldu” haberiyle Kaybedenler Kulübü II’nin fragmanını izlemem aynı saatlere denk geldi. Kulağımda Mete Avunduk’un “Çok yalnızım” diyen sesi, internette gezinirken Simon Kuper’in makalesine rastladım. Financial Times’taki köşesinde o da şu soruyu soruyor: “Yalnızlık ve mevcut siyasi çıkışsızlık arasında bir ilişki olabilir mi?

İnsanlar yalnız olmayı çoğu zaman “single” yani bekâr olmak olarak algılıyor. Ama istatistiklere göre doğru dürüst arkadaşı, iş arkadaşı, yakın aile dostu olmayan da çok fazla insan var. Yani yalnızlık sadece “bekâr” olmak değil. Yalnızlık, bayağı yalnız olmak, yapayalnız olmak anlamında. Ve yalnızların sayısı gün geçtikçe artıyor.

Yalnızlık siyasette de var. Siyasi partiler onları temsil etmede işe yaramıyor. Küçük topluluklar, gruplar, kulüpler bile işe yaramıyor. Yalnız bireyler geleneksel siyasetle yönetilemiyor.

Yalnızların en yakın dostu televizyon ve internet. Buralardan manipüle ediliyorlar. Yalnızlar sayıca çoklar, ama yalnızlar. O yüzden artık iyiden iyiye örgütlü azınlıklar ve azınlıktaki fikirleri yönetiyor dünyayı. Akıl almaz bulduğumuz, bu kadar da olmaz artık denilen her şey normalleşiyor ya. İşte bu fenomen bu

Yazının Devamı

Dalida ve aranjmanlar

21 Ocak 2018

“Dalida by Ibrahim Maalouf” adlı albüm, ölümünden 30 yıl sonra Fransız starı hatırlamak için müzikseverlere güzel bir fırsat yarattı. 12 şarkılık albümde Dalida’nın meşhur ettiği eserleri Fransız isimler yorumluyor

italyan asıllı Fransız şarkıcı ve yorumcu Dalida, ‘60’lardan itibaren 1987’deki ölümüne kadar sesi ve yorumladığı eserlerle sadece Fransa’nın değil, Avrupa’nın en büyük starlarındandı. Ünü elbette memleketi İtalya ve doğup büyüdüğü Mısır üzerinden çok farklı coğrafyalara ulaşmıştır. Bu coğrafya içinde bizim ‘70’lerde pek çok alanda değişimler, dönüşümler yaşayan, siyasi açıdan çalkantılı ama popüler kültür açısından hayli zengin ülkemiz de var.

Bugün mesela Ajda Pekkan’ın Dalida’yı kendine örnek almadığını düşünmek saflık olur. Kulağımıza aşina pek çok şarkıyı dünyaya Dalida tanıttı.

‘60’lar ve ‘70’lerin Avrupası, Amerika’da meşhur olan şarkıları kendi dillerine uyarlayan büyük yorumcuların Avrupasıdır. O dönem popüler müzik sektöründe bir kısım insan sadece bu işle uğraşıyordu. Ve Türkiye de bu açıdan Avrupa’dan hiç geri değildi.

Bu iş bu şekilde açıklanınca sanki basit bir iş gibi görünebilir ama değil. Aranjman denen bu şarkılar en fazla satan şarkılardı. Ve sanatçılar

Yazının Devamı

“Koyu” bir Teoman retrospektifi

20 Ocak 2018

“Koyu Antoloji” adlı yeni albümünde Teoman, geçmişine bakıyor. 26 bestesini yeniden yorumluyor. Galiba kendi kendinin “tribute” albümünü yapmaya soyunuyor.

Dergilerde şöyle olur. Bir sanatçıyla fotoğraf çekimi yaparsınız. Onu dinleyicilerinin görmeyi istediği şekilde yansıtmaya çalışırsınız. Tabii böyle bir şey bilimsel değildir. Tahmin eder, sezgilerinizi kullanırsınız. Şarkılarıyla, duruşuyla, sözleriyle mesajıyla bu sanatçı dışarıdan nasıl görünmektedir? Nasıl görünmelidir? Fotoğraf hangi mesajı verecektir? Bunu aramaya çalışırsınız. Bir fotoğrafçıyla editoryal kadro arasında bir sürü diyalog geçer ama bu çift yönlü iletişimin amacı özetle şudur. Bu sanatçı dinleyenlerine nasıl görünmektedir?

Ego ön plandadır

Diğer yanda da sanatçının kendini görme ve algılama biçimi vardır. Bununla, başkalarının gördüğü insan arasında dağlar kadar fark olur. Sanatçı bu ikilik arasında gider gelir. Çoğu kendisini, kendi gözünden gördüğü şekilde yansıtmak istediğini söyler. Pek azı kayıtsız şartsız hayranlarının onu gördüğü gibi olmayı kabul eder. Sadece bazen hayranların gördüğü insan olmak işine gelir, hoşuna gider. Bazen de sanatçı tamamen kişisel bir nedenden bir anda kendi olmanın daha iyi

Yazının Devamı

Dolores’in ardından

17 Ocak 2018

Polis raporuna göre pazartesi günü yerel saatle 09.05’te Londra Park Lane’deki bir otelden 40’lı yaşlarında bir kadının ölü bulunduğu ihbarı geldi. O kadın bizim Dolores’miş meğer

The Cranberries’in solisti Dolores O’Riordan’a Dolores dememi ‘90’larda rock dinleyenler hiç yadırgamayacaktır. Hiç tanımasak da müziğiyle, sesiyle, yorumuyla tanıdık biriydi kendisi bir kuşak müzik dinleyicisi için.

The Cranberries, şarkıları İrlanda’dan bütün dünyaya yayılmış, rock dünyasının son büyük gruplarından biriydi. 90’lardaki görkemli çıkışını ‘Zombie’ ile yapmıştı. 1994 yılında yayınlanan ‘No Need To Argue’ albümünü, sadece ‘Zombie’ ile değil ‘Ode To My Family’, ‘I Can’t Be With You’, ‘Ridiculous Thoughts’ ile de hatırlarız. Grubu erken keşfedenlerse 1993 çıkışlı ilk albüm ‘Everybody Else Is Doing It, So Why Can’t We?’den ‘Linger’la tanımıştır grubu ve Dolores’i.

Daha sonra gelen ‘To The Faithful Departed’, ‘Bury The Hatchet’ grubun daha büyük olmasını sağlamadı, görece olarak ticari başarısızlık olarak nitelendiler. The Cranberries ilk yıllarında başarıyı arayan ama 90’ların kültürel ve müzikal atmosferinin dışına pek adım atamayan bir grup oldu. 90’ların ruhunu çok iyi yansıtan bütün isimlerin

Yazının Devamı