Telefonundan kafasını kaldırmadan yanındakine sorduğu soruya tepkisizce yanıt bekledi.
“Ne yaparsan yap ama Tron’a girme kanka. Riske gerek yok” yanıtı geldi.
“Gelecek istasyon Fikirtepe” dedi TRT spikeri sesli kadın.
Telefonlarda rakamlar aşağı yukarı inip çıkarken, metrobüs bir ara gaz yaptı ve hınk diye ileri sıçradı. İki kafadarın zihninden muhtemelen “Bi 500 kâğıt bassam ne olur?” diye geçti.
Kulaklığımda Aga b “La N’olur” dedi.
O sırada arkadaki yolcu ensesindeki muhabbete ilgiyle dönerek teklifsiz dalıverdi:
“Tron almayın derler, arz ederim.”
“Ben olsam çoluk çocuğun rızkını şifrelemem, alırım bi çeyrek koyarım kenara” dedi ayaktaki, şoförün kıvrak debriyaj hareketleriyle bir ileri bir geri yayık ayranı gibi sallanırken.
Bazı gruplar, sanatçılar, müzik türleri hatta sound’lar, bazı semtlerle özdeşleşir. Kadıköy’ün bir sound’u varsa onu icat edenlerden biri Kesmeşeker olmalı
Kadıköy’e 1980’li yılların ortalarından beri gelip giderim. Önceleri o zamanların İstanbul’undaki her müziksever gibi Akmar’a kaset doldurtmaya gelirdik. Mesele sadece kaset doldurtmak değildir elbette. Sizin gibi yağmur çamur demeden Rush, Camel, Alan Parsons, Budgie, Venom kaseti doldurtmaya gelmiş birilerini bulup iki laf etmek vardır işin içinde. Tanımadığınız insanlarla yıllardır tanışıyor gibi muhabbete girersiniz, çünkü müzik en güçlü paylaşımdır. Ne dil ne ırk dinler. Siyasetin falan ortadan kalktığı çok güzel alanlardır bunlar.
Kadıköy’e sonraki yıllarda müzisyenlik yapıp cover gruplarında çalarken de gelip gittim. Burada bir sürü müzisyen arkadaşım oldu. Onlarla Kadıköy stüdyolarında provalar yaptım. Geceledim, sabahladım. Orada, burda sürttüm. Bir Kadıköylü olamadım ama sokaklarında çok zaman geçirdim.
Yıllar sonra evimi buraya taşıdım. Burada evlendim. Çocuğum burada doğdu. Benim için yıllar içinde yavaş yavaş içine girdiğim sahiplendiğim bir yer Kadıköy. Kadıköy ruhu diye bir şey var ya hani. Ben şimdi bu ruh halini
Yeni yıl popüler müzikte rock rüzgarları estirecek albümlere gebe. Bu mini listeyi gelecek yaz açıkhava festivallerinde başa oynayacak isimler olarak da okuyabilirsiniz.
- “Resistance is Futile” - Manic Street Preachers
6 Nisan tarihinde yayınlanacağı açıklanan albüm Manic Street Preachers’ın işlemeyi çokça tercih ettiği toplumsal bellek, çağdaş gerçeklik ve sisteme sanat yoluyla itiraz temalarını taşıyor. Bol gitar ve ağır melankoli bekleyebiliriz bu albümden. Zaten Manic’e yakışan da odur.
- MItsubishi Macchiato” - Vampire Weekend: Vampire Weekend ilk kez besteci ve grubun gizli beyni Rostam Batmanglij olmadan bir albüm hazırladı. Solist Ezra Koenig’in etkisi altında hazırlandı elbette bu albüm. Koenig Instagram hesabında “Bu seferki bir bahar albümü” diye yazmıştı. Bir önceki albüm, 2013 tarihli “Modern Vampires Of The City” gerçekten de grubun ilk iki albümüne göre daha hüzünlü bir tür sonbahar albümü görünümündeydi.
- Interpol
Interpol “Real Life” isimli yeni şarkısını geçen yıl boyunca devam eden “Turn On The Bright Lights” konserlerinde çalmaya başlamıştı. Bu albümün 15’inci yılı dolayısıyla hızlanan yeni albüm çalışmaları 2018’de sonuç verecek. Grup New York’ta kayıtlara devam
İngilizce bilmeyen Arap turist ile İngilizce bilmeyen kafe çalışanı bir türlü anlaşamadı. Bizim genç sonunda patladı:
“İngilizce bilmiyorum ne yapayım abi yaaa, o Türkçe öğrensin. Ben niye İngilizce öğreniyorum?”
Kafedeki diğer İngilizce bilmeyen gençler sessizce onayladı. Türklere ve fazla soru sormayan yabancı müşterilere hizmet etmeye devam ettiler.
Halbuki Arap kadıncağız en azından çat pat da olsa “cheese”, “tomato” diyebiliyordu. Sandviçin içindeki malzemeleri soruyor. Edebiyat sorusu değil. Zaten kafedeki gençten de Scott Fitzgerald ya da Hemingway’i okumasını, Joseph Conrad’ın hikâyelerindeki deniz ve denizcilik teması hakkında 1000 kelimelik bir kompozisyon yazmasını beklemiyor kimse.
Uluslararası bir kahve zincirinin İstanbul’daki en şık, en kozmopolit ve turistik şubesinde çalışıyorsun. Peynir ve domatesi bil.
Gencimizin isyanını, öfkesini anlayabiliyorum aslında ben. “Öğrettiler de biz mi öğrenmedik” siniri bu. Ülkedeki eğitim kalitesi o kadar düşük ve bilmemek o kadar çok yüceltiliyor, “Bana ne, onlar bilsin. Ben niye biliyorum?” diyenlerin sırtı her alanda o kadar çok sıvazlanıyor ki böyle köşeye sıkışınca atarlanmak normal.
Fakat itiraf etmeliyim, ben bu tavrı hayatımda
İstanbul’un en gözde muhit- lerinden, sosyal hayatın kalbi Nişantaşı. Yılbaşı akşamı saat 20.00 sularında bir arkadaş yemeğine gitmek için yürüyoruz.
Sokakta bizden başka yürüyen dört ya da beş kişi var. Üzerimizde ısrarlı bakışlarıyla yedi sekiz çift polis gözü. Dikkatle inceliyorlar. Ellerinde makineli tüfekler, parmaklar tetikte.
Başımızı öne eğip tedirgin bir şekilde yürümeye devam ediyoruz. Araçları durdurdukları kontrol noktasına yaklaştık. Yaya olarak geçiyoruz.
Buradaki polislerden biri içini dikkatle incelediği arabadan kafasını kaldırıp bize bakmaya başlıyor.
Diğerleri ona eşlik ediyor. Bizim duyup duymadığımızı umursamadan “Tamam aile bunlar”, diyor yanındaki.
Dikkatle bakan ikna olmak için iki saniye daha bekliyor. “Tamam, sıkıntı yok” diyor.
Önündeki arabaya sert bir el işaretiyle geçmesini emrediyor. Araba gaza basıyor. Sıra arkadaki takside. Aynı işlem tekrar...
---
Yılın son yazısında ustalara saygımızı ifade etmeden geçmeyelim. İşte geçen yıl yeniden yayınlanan compilation ve box set’lerden bazıları (Siz bunlara müziksevere hediye gözüyle de bakabilirsiniz)
- Fela KutI Box Set #4
Afrobeat üstadı ikonik sanatçının eserlerini derleyip topayan seçmelerden bu yıl içinde yayınlanan dördüncü box set Erykah Badu’nun yaptığı seçkiyi içeriyor. Neo soul ikonu Badu’nun Afrobeat ikonu Kuti’den seçtikleri gayet ilgi çekici yapıyor bu derlemeyi.
- Early Years 1965-1972 / PInk Floyd
Pink Floyd’un 1965-1972 tarihleri arasındaki kayıtlarına odaklanan bu box set 27 CD’lik bir arşiv sunuyor ki bu kadarı Roger Waters’ın evinde bile yoktur. Syd Barrett’lı yıllardan yayınlanmamış kayıtları da içeren uçsuz bucaksız bir hayal alemi.
Bu başlığı, 2017’de dinleyip keyif aldığım, eğer gözden kaçırdıysanız siz de yıl sonunda hatırlayın diye not ettiğim albümler olarak da okuyabilirsiniz
- “Escher ChronIcals” - Şevket Akıncı: Bu çok özel çalışma açıkçası eğitimli kulaklara, biraz da müziği kalıplardan, klişelerden uzak algılayabilen açık fikirli zihinlere hitap ediyor. A.K. Müzik tarafından yayınlandı. Adından anlaşılacağı gibi Hollandalı ressam M.C. Escher’in görsel kurgusundan ve eserlerinden esinleniyor. Buradaki imkansız matematiksel yapıların müzikal matematikteki karşılığını arıyor. Besteci, icracı, çok yönlü müzik adamı Şevket Akıncı’nın 18 eseri var bu albümde. Berklee Müzik Okulu’ndan 1994’te mezun olan Akıncı’nın o dönemden bugüne cazdan elektronik müziğe, klasik müziğe sınır tanımayan müzikal düşüncesinin geldiği son aşamaya dair bir fikir veriyor. (A.K. Müzik)
- “Boyutlar” - Bubituzak: 2017 başında yayınlandığından yıl sonu listelerinde biraz gözden kaçmış gibi geliyor bana “Boyutlar”. Unutmak haksızlık olur. 2017’ye dönüp baktığımda lansman konserindeki performanslarıyla hatırlıyorum ben bu albümü. Eski usul power trio’lar gibi güçlü rock temellere oturtulmuş şarkılara kişliğini veren Görkem Karabudak’ın
Hani bir sahil kasabasında balıkçılık yapmak diye eski bir düş vardır bu ülkede.
Hani gitmesek de görmesek de orada olduğunu bilmek yeter de artar. Zaten pek kimsenin gerçekten gittiği de yoktur.
Hani dedim ya bu hayal gelişti, serpildi, yıllar içinde güneyde bir sahil şehrine yerleşip “internette bir şeyler yapma”ya dönüştü. Gözler İzmir’e
çevrildi diye...
İşte bu kaçış planları bitmek bilmiyor değerli okurlar. Güney, kuzey, doğu fark etmiyor. Yeter ki bu kargaşadan uzakta, bu siyasi itiş kakışın üzerimizden silindir gibi geçmediği bir yerlerde olmanın hayali kurulsun. Daha doğrusu kurulmaya görsün.
Yeni moda Doğu Ekspresi’ne binip Kars’a gitmek. Birkaç günlüğüne de olsa epik manzaralar arasından geçip bambaşka bir yere adım atmak ihtiyacı.
Şehirden, hatta güneydeki sahil kasabasından bile uzağa uzanmak.
Bırakın kasabayı sahil şehrini kendini dağlara ıssız ovalara vurmak.