Orta sahasız iki takımdan savunma oyuncuları daha az hata yapan kazandı. Maçı bir tek bu cümleyle de anlatabiliriz. Özelikle Milli Takım için de adı geçen Murat Sözgelmez’in herhalde oyuna ısınamamış olmaktan ileri gelen bireysel hatalarını sahanın en enerjik oyuncusu ‘Red Bull’ Holosko’nun çok çok iyi değerlendirişi oyunun kaderini belirledi.
Sivasspor evlerinde oynadıkları Fenerbahçe maçında olduğu gibi istediği boş alanları bu gollerden sonra bulmakta iyice zorlandı. İkinci yarıdaki uzak şut denemeleri dışında gole çok yaklaştıklarını söylemek güç. Bu onları panikletti ve Mehmet Yıldız dışında hep acele top kullandılar. Alışıldık sistemleri, Beşiktaş savunmasının sezonun en iyi oyunlarından birini oynamasıyla işlemez oldu.
Berbat zemin
Beşiktaş oyuna çıkarken top kaptırmadı, hiç baskın yemedi ve Cvetkov’a hiç vuruş şansı tanımadı. Hatta İbrahim Kaş’ın oyundan atılmasıyla eksik kaldıklarında dahi. Bunda savunma göbeğinin işini kolaylaştıran etkenleri de saymalı. Tello’nun göbeğe geçişiyle orada yer bulan Aydın,
Maç sonrası stattan çıkan muhtemelen - bir İngiliz taraftar haykırıyordu yanındaki arkadaşına. F’li kelimeyle yağladığı bir hayret nidasını: ‘İnanılmazdı’
Gülen yüzüne ve maç biter bitmez dışarıda oluşuna bakılırsa Chelsea taraftarı olmamalı. İnanamadığının ne olduğunu da kestirmek güç.
10 Ekim’den bu yana gol yememiş Şampiyonlar Ligi’nde toplam 2 gol yemiş Chelsea’nin 2 gol yemesine mi?
Bu yıl hiç kaybetmemiş olan Londralıların İstanbul’da kaybetmiş olmasına mı?
Oyun olarak bu kadar geri düşmüş bir takımın böylesine dirilişine mi?
Marco Aurelio’nun şahane oyununa mı?
Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’nin şu andaki statüsünün yoluna girdiğinden bu yana sadece Panathinaikos ve Galatasaray’ın başarabildiği bir şeyi başararak çeyrek finale çıktı.
Bu turu geçmesi halinde başaracağı ise daha büyük. Panathinaikos’tan sonra bunu başaran, 5 büyük ligden olmayan ya da daha önce bir büyük kupa kazanmamış ilk takım olacak.
Fenerbahçe evindeki tüm maçları kazandı ve sadece CSKA’dan gol yedi.
Gol atamadan yediği tek maç Inter deplasmanı.
Son 7 yılın 6’sında Şampiyonlar Ligi gruplarında var olan Anderlecht’i eleyerek gruba kaldı. Gruptan çıkma alışkanlığı olan Inter ve PSV’nin arasından çıktılar. Ve son 3 yılın UEFA Şampiyonları Sevilla ve CSKA’yı saf dışı bırakmış oldu.
5 yıl buralarda kalınmalı
Şimdi devrimin kapısı Chelsea. Yapılmamışı yapmak için sert bir duvar.
Maç başladığında sanki Beşiktaş orta sahasız gibiydi. Fenerbahçeli oyuncular hem kanatları, hem de göbeği kullanarak çok rahat Beşiktaş kalesi çevresine indiler. Gariplik bununla da bitmedi. Kazım’ın sağdan dalıp yaptığı üçüncü ortaya, Alex’in vurduğu ikinci kafa gol oldu. Beşiktaş’ın 3 uzun savunmacısının arasından.
Sonra Fenerbahçe klasiği olduğu üzere geriye yaslandı ve bu kez de görüldü ki Fenerbahçe’nin - belki de en iyi bölgesi diyebileceğimiz - orta sahasının direnci de neredeyse yok. Çok rahat geldi Beşiktaş bu kez. Fenerbahçe’nin golü bulduğundakinden belki daha net servislere Beşiktaş’ın golcülerinden önce müdahale eden Volkan nedeniyle skoru eşitleyemediler. Bu yüklenme sırasında Semih ve Deivid’sizlik Fenerbahçe’yi kontratak oyununda zayıflattı. Buna rakip alanda yerleşikken İbrahim Üzülmez’i çok zorlayan Kazım’ın ona çok daha uygun gibi duran açık alan oyununda işlemeyişi eklendi. Holosko endişesinden ve
Beşiktaş ve Fenerbahçe aslında aynı oyunu oynamaya çalışıyorlar. Zaman zaman başka seviyelerde olsa da. Beşiktaş’ın çift santrfor oynuyor gözükmesi aslında bir illüzyon. Aynı Fenerbahçe’nin tek santrfor oynuyor gözükmesi gibi.
Beşiktaş, Holosko - Nobre’yle oynadığında (bu hafta bu bir mecburiyet), Kezman - Alex ikilisiyle oynayan Fenerbahçe’den çok da farklı değil aslında.
Savunmanın önüne bir oyuncu sabitliyor iki takım da. Önstoper yani*. Selçuk bir tarafta, Cisse ya da İbrahim Toraman diğer tarafta. Kezman ve Nobre gol vuruşu iyi, diğer yönleri noksan iki santrfor. Tabii ki ki Nobre’nin pivot özellikleri Kezman’dan daha iyi Holosko ve Alex başka düzlemlerde olsa da aslen servisçi golcüler. Fenerbahçe’nin Uğur’una karşılık, ters kanatta da olsa Serdar Özkan sürükleyici. Oyunu hücum yönünde açan Tello’ya karşılık Deivid (bu maçta yok) var. Geriye Marco ve Delgado kalıyor. Ve zaten iş de burada kilitleniyor. Marco başlı başına iki yönlü bir oyuncu.
Bunun bir dostluk maçı olması nedeniyle futbol üzerine yapacağımız yorumlar asla yerine oturmayacak, maçın oynandığı yer kadar yersiz olacaktır. Şu şöyleydi, bu böyle olsa daha iyi olurdu demenin de pek faydası olmayacak. Çünkü yeri ve iklimi bakımından bu oyun hazırlık maçı statüsüne bile girmiyor. Öte yandan kadronun da pek ideale yakın olduğunu söyleyemeyiz.
O yüzden daha önemli konularla başlayalım.
Mesela formadan. Elinize aldığınızda durduğundan çok daha yakışıklıymış bu Turkuaz forma. Sahadaki oyucuların üzerinde duruşu hoş. Renk adımızla alınıyorsa, bundan faydalanmak farklılaşmak gerekir demiştik. Olmuş. Daha iyisi olmaz mı, olur tabii...
Mutlaka bu konuda yangın çıkarmak isteyenler olacaktır. Bunun üzerinden vatanseverlik dersi vermeye çalışanlar. Onlara böyle şekle ait olan tartışmalara değil, öze yönelmelerini tavsiye ederim. Misal dün Milli Takım’ın 11’inde Almanya Güney Ligi’nden bir gurbetçimiz, Ceyhun vardı. Avrupa’nın en kalabalık genç nüfusundan stoper çıkarmakta zorlanan bizlerin asıl konusu bu olmalı. Bir hesapla, Almanya 3., bir hesapla 4. liginden bir oyuncunun Milli Takıma değer bulunması hem de az sırıtması üzerine konuşmalı. Türkiye 3. Ligi’nden en son
Zico’nun Semih’i 11’de oynatmamasını ben de anlamıyorum. Anlamaya çalışıyorum. Buna mecburum. Zira işim bu.
Çünkü eğer önümüzde şampiyonluk, lig liderliği, Avrupa’da kulüp tarihinin en iyi teknik direktör performansı, ülke tarihinin en iyi yabancı hoca performansının egale edilmesi gibi ipuçları varsa anlamaya çalışmalıyız. İşi ‘anlatmak’ olan bizler, önümüzde bunlar varsa önce ‘anlamaya’ uğraşmalıyız.
Tamam, günlük skorlar üzerinden bu oyunu yorumlamak doğru değil. Ancak 2 yıllık toplam skor da bir şeyler anlatır herhalde. En az artistik ve teknik puanlar kadar.
Yine de bu puanlamaya bakmak istersek de veriler var. Fenerbahçe’nin ne olursa olsun 40 metrede oynuyor oluşu misal.
Ya da Lugano ve Edu’daki gelişim, Alex ve Marco’daki rafine mükemmeliyet, Gökhan ve Uğur’un yaptığı aşama gibi ipuçları varken, buna uğraşmalıyız.
Deivid’e bakalım
Hepsinden önce Deivid’i görünce buna çalışmalıyız. Geçen yıl koskoca Fenerbahçe
Bobo oyundan atılana kadar Beşiktaş orta sahasının defansif yönünde belirgin bir aksaklık vardı. Belediye 20 dakikada 3 kez Necati, İbrahim ve Adriano’yla Rüştü’yle karşı karşıya kaldı ve bir gol buldu. Savunma önünü Serdar Özkan’la tutma zorunluluğu Tello’nun savunma yönünde zayıf kalışı, kağıt üzerinde böyle bir maç için fazla yumuşak duran Belediye orta saha ve hücumunu fazlasıyla etkili yaptı.
Tjikuzu savunma ve top dağıtma başarısıyla yetti de arttı bile. Skoru belirleyen harika 2 hamlesini alkışlamakla beraber Necati eski oyunun yarısı kadar bir performans ortaya koyabilse, maçı çok önce farklı bir yere getirebilirlerdi. Orta sahadan yaptıkları her ara pas girişiminde istedikleri pozisyonu buldular çünkü.
Bobo’nun atılışı sonrası Beşiktaş’ta oyuncu değişikliği olmadı ama savunma dikkati belirgin ölçüde arttı. Oyun onların yarı sahasına yığılmış ve Belediye’nin iştahı artmıştı ama ev sahibi kaleye gitmekte bu kez zorlandı.
Birer eleştiri
2 teknik adama birer eleştiri getirmek lazım. Tamamen işlevsiz