Deivid’e bakalım
Hepsinden önce Deivid’i görünce buna çalışmalıyız. Geçen yıl koskoca Fenerbahçe camiasında bir kişi çıkıp “Bu adam kalsın” demezken, Beşiktaş maçı öncesi yokluğunun camiada herkesi üzmesini görünce buna uğraşmalıyız.
Ve aslında bizzat Semih’in performansı. Semih’in potansiyeli hakkında yaklaşık 4 yıldır yazan bir adam olarak, geçen yılın başında Kiev maçları sürecinde onu Fenerbahçe göndermiş olsa, ben dahil çok az adamın çıkıp yüksek sesle konuşacağını, itiraz edeceğini bildiğimi de itiraf etmem gerek.
Yani Semih hep iyi bir golcüydü, hep ideal bir pivottu, ancak tepe performansı da Zico zamanında gösterdi. Hayır, tabii ki Zico’nun onu yedekte tutup, daha iyi bir şey çıkardığını iddia etmiyorum. Ancak tersini de iddia edecek bir durum ve bunu kuvvetlendirecek bir kanıt yok önümde.
Aksine onun direkt ve Fenerbahçe’nin çift santrfor oynadığı dönemi, Zico’nun startının, Brezilyalı hocanın en başarısız hali olduğu gerçeği var.
Bir de şöyle bakalım yani:
1- Bildiğimiz şu ki Zico bu dönemden fazlasıyla etkilenmiş ve çift santrforlu oyunu yeterince güvenli bulmuyor.
2-Bu düzene dönüşleri hep rakibin yeterince güven kazandığı, oyununu Fenerbahçe’nin bu oyununa göre dizayn ettiği ve kısmen yorulduğu dönemlere rastlıyor.
3-Zico, Semih’i oyuna sürdüğünde sadece çift santrfora dönmüyor. Ön stoperini * yani savunmanın önünde sabit oynayan oyuncusunu çıkarıp Marco’yu çapa yapıyor. Ve Fenerbahçe’nin oyun merkezi ileri kayıyor. Bunu oyun başında riskli görüyor olmalı.
4-O yüzden tek santrfor istiyor. Kezman’ı kulübede tutmanın hem maliyeti, hem kariyeri, hem de kırılgan ruh hali nedeniyle olanaksız olduğunu görüyor.
5-Semih ise bu durumla dalga geçebilecek olgunlukta. Gol sonrası gidip kulübeye oturacak kadar. Ve de üstüne bu durumdan harika bir performans çıkarmayı da biliyor. Yedekliği, onun Milli Takıma çağrılmasını, gol krallığında önde olmasını ya da büyük liglerin transfer listesine girmesini engellemiyor. O da bunun farkında olmalı ki, durumla böyle dalga geçebiliyor.
6-Tabii ki bunun da riski var. Semih bir gün ‘E yeter!’ diyebilir. O zaman Zico’nun bu duruma yönelik yeni bir plan geliştirmeyeceğini bugünden bilemeyiz. Belki o gün de bu dönemde Kezman’a yapılana benzer bir terapi yapılacak, kim bilir?
7-Evet, bu yapıyla İlhan’ın önü tamamen kapanıyor. Kazım için işler hiç kolay değil. Aslında yedek oyuncuların çoğu için aynı şeyi söyleyebiliriz. Ancak devam eden yarışmada bazen hocaların bazı genç oyuncuları geride tuttuklarını, günü geldiğinde onları kullanıldıklarını da hep ve her yerde gördük. Evet Zico dar bir kadro kullanıyor. Ancak icap ettiğinde yaptığı değişikliklerin, görevlendirmelerin tutmadığı da olmadı hiç.
8-Zico, Lippi, Capello değil. Cebinde kesin doğrularla, test edilmiş onaylanmış, başarısı kesin planlarla takımın başına geçmedi. Zico büyük bir hoca değil. Büyümek isteyen bir hoca.
9-Ve sahne, Avrupa’nın ilk tercih olmayan, daha çok paranın çekiciliğiyle gelinen bu ligiyse zaten bu tip büyük hocalardan bir şeyler almak zordur. Bu lige büyük değil büyümek isteyen hocalar lazım. Terim böyleydi, Luce, Denizli, Yanal, Löw de. Hepsi dersler çıkarıp geliştiler. Zico’nun bu yolda olmadığını nasıl söyleyebiliriz?
İşte bu yüzden Zico’yu onaylamıyorum, içime sinecek şekilde anlamıyorum.
Ama anlamaya çalışıyorum.
Ve biliyorum ki artık herkesin bunu yapmaya çalışması lazım.
* Bu terim Öztürk Pekin ustaya aittir ve bu pozisyonu en iyi anlatan çalışmadır. Saygılarımla.
Piyango değil tamamen Servet
Ümit topu kafayla aşırmış. Kötü bir hamle. Yapması gereken, olabiliyorsa göğsüne almak, alamıyorsa daha dışarı mesela penaltı noktasına doğru atmak topu. Top o kadar yükseğe çıkıyor ki, Süleymanou’nun topu kontrol etmesi ya da topun dışarı gitmesi beklenir. Tabii Hakan Şükür’ün 2000 Avrupa Şampiyonası’nda Belçika’ya attığı gol gibi bir hamle gelmezse. Zaten bu yüzden sahadaki herkes pozisyon bitmiş gibi davranıyor.
2000’deki o golü kovalayan Hakan Şükür ellerini başının arasına almış üzgün. Ümit yaptığı vuruşa pişman. Nonda öylece bakıyor. Denizli savunmasında herkes rahat duruyor. Ellerini açıp, o bildik ‘Tamam top dışarı çıktı. İşimize bakalım’ hareketi dışında bir şey yapan, adım atan yok. Ceza sahasında hareketli tek oyuncu Servet. Süleymanou bile kendinden emin yerini almış çoktan. Çıkıyor topa. Sahadaki 3 santrfor ve Denizli’nin 4 bekinden kimse bir adım dahi atmıyor.
Muhteşem bir takip
O sırada Servet 3 metre uzakta yaklaşıyor. Yetmiyor kale içine sola doğru gidiyor. Süleymanou tutamıyor. Tokatlamaya çalışıyor, o da olmuyor. Servet’in hareketi devam ediyor. Top direğin üzerinden saha içine düşüyor. Servet yine takipte ve tam da topun düştüğü yerde kafayı vuruyor. Hem de kaleciye hiç dokunmadan. Müthiş!
Bakın burada bir kaleci hatası var, kabul. Ama normalde böyle bir pozisyonun sonunda spikerin ağzından ne duyarsınız? ‘Evet bir anlık hata, ama Süleymanou 2 hamlede topu kontrol etti sayın seyirciler’. Olması gereken budur.
Çünkü hata var, ama telafi edilmeyecek bir hata değil. Bunu telafi edilemez yapan adam Servet. Garip bir şekilde, muhteşem bir takipçilikle topu sonuna kadar takip eden bir adam var orada. Şöyle düşünün kendi kalesinde böyle bir pozisyon olsa Servet o kadar girer mi içeri?
Bu gol Süleymanou’nun hediyesi filan değil. Bu gol piyango da değil. Bu gol yüzde bin Servet’in.
Ümit topu doğru aşırtabilse ve Servet kafayı vursa, ya da 45 metreden çektiği bir golle atsa, bu kadar onun olmazdı.
O yüzden bu golü şansa filan bağlamayın. Bu gol sadece ve sadece Servetin’dir.