Çok özlemişsindir, geçmişten bir dostunu ya da aşkını. Neden artık ‘O’ hayatımda yok diye hayıflanırsın. Çünkü o başkadır. Şu an hayatında olan kimseye benzememektedir. Hayatın artık o kutlu zamanlara benzememektedir zira. Ve ‘o’ndan diye düşünürsün.
Aklında hep o hali ya da hoşsohbeti vardır.
Sonra bir gün görürsün onu, oturur konuşursun. Keşke hiç konuşmasaydım dedirtir. Özlediğin yeni o değildir. Ya da belki de aslında hiç senin aklındaki gibi olmamıştır.
‘O’nun mişli geçmiş halidir senin aklındaki.
Üzülürsün.
Hayata dair umutlarından biri daha yıkılır gider.
Bizim jenerasyonun futbola duyduğu aşkın temel sebepleri Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor kadar, belki de daha çok, Boluspor’dur, Zonguldak, Demirspor, Giresunspor’dur. Göztepe Karşıyaka’dır, Mersin İdman Yurdu’dur ve illa ki belki de en çok Eskişehirspor’dur.
Gerets geçen yıl yeni genç transferi Mehmet Topal’ı, Anfield’e ilk 11’de çıkarmıştı hatırlarsınız. Dardanel’den yeni transfer, Gerrard’ın tam karşısında ne yaptığını bilmez halde sahada salınırken, maç 3-0’a gelmişti bir anda. Genç bir yetenek hemen yok olup, gidecek gibi duruyordu. Adı sezon başında gidebilecek olanlar arasında geçti. Diğer 2 Dardanel orijinli oyuncu Kabze ve kaleci Fevzi gittiler, ama o kaldı.
Linderoth transferi, Ayhan’ın formu derken, Topal çok arkalara düştü, ama kaldı. Sonra bu zor sakatlanır ikilinin sakatlanmasıyla her şey sadece onun için değil Türk futbolu için de değişti. Türkiye en zor adam bulduğu pozisyona sadece bir oyuncu değil bir yıldız adayı buldu.
Mehmet Topal’ın, Linderoth’un yokluğunda ortaya koyduğu harika iki yönlü oyun Milli Takım açısından öyle açılımlar sunuyor ki. Emre’yi daha önde forvet arkasında değerlendirmek ya da Yıldıray’ı ikinci bir santrfor olarak kullanmak. Nihat’ın yükünü hafifletmek hatta Marco’suzluk halinde
Konya’nın tam merkezindeki Yusuf, Ceyhun, Erman üçgeni her ne kadar yüksek teknikli bir ekip olsa da, Fenerbahçe’nin en güçlü olduğu yeri tutmak için biraz fazla yumuşaktı. Zaten Fenerbahçe’ye ilk yarıda savunmayı bu üçlü değil, zemin yaptı diyebiliriz. Uğur’un, Deivid’in, Alex’in ve Gökhan’ın ilk yarıda en az bir kez zemine takılarak gollük akınlardan yararlanamadıklarını söyleyebiliriz.
Klasik ters toplarla oluşan kanat akınları ve orta saha üçgenleri, hep 2 hafta önce üzerinde iş makinaları, yüzlerce kürekli işçi ve polisin çalıştığı Konya zeminine takıldı. Burada daha düz, daha tek paslı oynamadıkları ve belki Konyalı oyuncular gibi bol bol uzak şut denemedikleri için Fenerbahçeli oyuncuları eleştirebiliriz en fazla. Fazla inceciydiler. Gerçi bundan Deivid’in Semih’e attırdığı golde olduğu gibi birkaç şık iş çıkardılar, ama yine de zorla kendilerini zorladılar da diyebiliriz. Tabii Semih’in oyunda olduğu 10 dakikada baştan sona değiştirdiği
Chelsea kağıt üzerinde en iyi kadrolu İngiliz takımı olarak gözükse de oyun temposunun diğer 3 ekipten geride olduğunu söylemek lazım. En azından Fenerbahçe’nin şu ana kadar karşılaştığı takımların standardının ilerisinde değiller. Bu yönüyle İstanbul’daki Inter maçından çok farklı olmayan bir tempoda maçın oynanması beklenebilir.
Mourinho’nun ilk dönemki oyununa daha yakın bir diziliş tercihi var Avram Grant’ın. Genelde 4-3-3/4-5-1 varyasyonuyla oynuyorlar. Essien, Malouda, Lampard, Ballack, Joe Cole ve Obi Mikel’le yine kağıt üzerinde çok iyi bir iki yönlü orta saha kadroları var ama bunun karşılığında oyuna sürekli hükmettiklerini söyleyemeyiz.
Bunun yanısıra Grant ve Abramoviç’le çok geçinemeyen yıldızların bir çoğunun sezon sonunda takımdan ayrılması beklenecek kadar büyük bir huzursuzluk var Chelsea’de. Kimsenin saklamadığı bir dolu sorun. Tarihini en huzurlu günlerini yaşayan Fenerbahçe için zor ama bir dolu dezavantajı olan bir dev Chelsea.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Derbiden aklınızda ne kaldı. Futbol adına aklınıza ne düştü. İkinciliği kabul etmez iki camianın ortaya koyduğu kalite neydi ? İki takımın yönetimleri, hocaları, oyuncuları sahaya ne koyabildiler? Futbol adına ne yaşadık. Peki, bu kalitesizlikte, Aydın'ın çok kaliteli bir yönetim göstermesini beklemek hakça mı?
Bin bir hata yaptı Ali Aydın. Tıpkı hafta içinde Portekiz - İtalya maçında Totti'nin, yan hakem saha içindeyken kullandığı serbest vuruşta, Vieri'nin faul yaparak attığı golü nizami sayması kadar büyük hatalar. Peki derbide gollere yol açan kararları için aynı kesin yargıyı koymak mümkün mü? Aydın'ın, Galatasaray'ın attığı golde art arda verdiği devam kararları kitaplara geçecek muhteşemlikteydi. Necati faul yapmıyor, Cordoba topu elinden kaçırıyor. Top Necati'nin eline çarpıp önüne düşüyor. Necati vuruşu yaptığında Orhan iki Beşiktaşlı oyuncuyla hizada ve topa vurmuyor. Üç müthiş tespit. Ama Lig TV, ofsayt kamerasından görüntü alamamasına rağmen, Erman Toroğlu'na iyisıhhatte olsunlar, pozisyonun ofsayt olduğunu fısıldıyor.
Kötü örnek
Beşiktaş'ın ilk penaltısında hakeme itiraz etmeyen tek oyuncu Suat. Çünkü rakibi çektiğini biliyor. Peki
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
İlk beş dakikada yediğimiz, Tomas'ın ayağından gelen sonuncusu ofsayt gerekçesiyle sayılmayan iki nizami gol, savunmada ne kadar uyumsuz olduğumuzu iyi anlatıyor.
Hırvatistan'ın baskı yaptığı kısacık dönemde dağıldık. Fatih, İbrahim Toraman, Tolga ve Deniz'den oluşan hattın ilk kez birlikte oynadığı için bu kadar başarısız olduğu söylenecektir. Ama öyle değil. Fatih Akyel, milli takım seviyesinin altına çoktan inmiş, şahsi olarak küme düşmüş bir oyuncu. Bu performansın milli forma ile ödüllendirilmemesi gerekiyor. Tolga ve İbrahim Toraman ise dörtlü çizgi savunmayı özümsemiş değil. Ruhlarında sabit kademe olmak var. Üst üste yapılan ofsayt hataları buna bağlı ve düzeltilmesi kolay olmayacak. İki oyuncu da milli formayı hak ediyor, ancak birlikte değil. İki işi bilen bir diğer tecrübe ile oynamalılar.
Savunmaya yardıma gelmekte zorlanan Ümit Özat ve Barcelona'daki yedekliğini bir şovla bitirmek isteyen Rüştü'nün garip hareketleri de bizi çok güvenliksiz kıldı. Bu hat takımın geri kalanından kopuktu ve bu çok ciddi bir sorundur. Öte yandan Tuncay ve Nihat'ın enerjileri, Serkan ve Gökdeniz'in heryerdeliği, Hakan'ın yüksek pivot performansıyla savunma
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Haluk Ulusoy aylardır Samet Aybaba'yı milli takım için bekletiyordu. Alttan alta yapılan nabız yoklamalarında Aybaba isminin destek görmediği anlaşılınca rota çevrildi. Öte yandan Şenol Güneş'e de görevde kalacağı söyleniyordu. Güneş'in görevden alınmayı "Beklenmedik ve ani bir karar" olarak değerlendirişi bundan, Karadenizli genlerinden değil.
Şimdi, Türk futbolunu yönetenler, içlerindeki yoğun itiraza rağmen, kamuoyunun tercihi Ersun Yanal'ı, milli takımın başına getirmek için uğraşıyor. İlhan Cavcav da haklı olarak tazminat istiyor. Haklı, çünkü Fenerbahçe, Mustafa Denizli'yi Ay - Yıldızlıların başından aldığında da Fenerbahçe yönetimi yüklü bir tazminatı federasyona ödemişti. Diğer yandan, Raşit Çetiner sırasının geldiğini düşünüyor haklı olarak ve bunu - kamuoyuna olmasa da - seslendiriyor. Ona da "Listedesin" diyorlar. Diğer taraftan Can Çobanoğlu'nun Almanya'da, Berti Vogst ve Ottmar Hitzfeld'le şartları konuştuğu da biliniyor. Bu kadar değil. Birkaç Fransız çalıştırıcı da listenin üst sıralarında. Haluk Ulusoy, Can Çobanoğlu ve diğer yetkililer dünyanın neresine giderse gitsin menajerlerin markajındalar. İsimler havada uçuşuyor. Bin bir isim, bin
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Normal şartlarda, Fenerbahçe'nin bugün şampiyonluk şansı olmayan, üst sıraları zorlayan ve futbolunu günden güne geliştiren bir ekip olması gerekiyordu. Ama ligin kaderini belirleyen zarlar öyle denk geldi ki, bir anda 6 puan farkla zirveye oturdular. Halbuki Türkiye'nin en iddialı camiası onlarca yıldır ilk kez şampiyonluk isteğini yüksek sesle belirtmiyordu. Hedef, gelecek senelere yatırım yapmak...
Fenerbahçe'nin dünkü kötü durumuna bu pencereden bakmak lazım. Beklenmedik zirve, Fenerbahçe'nin oturmamış, gelişen kadrosunu baskı altına soktu. Geçen hafta Bursa maçında olduğu gibi yine Türkiye'nin en olgunlaşmamış takımlarından Adana'ya karşı dün akıl almaz bir zayıflığa mahkum oldular. Bunda bahsettiğimiz zirve baskısı önemli rol oynadı. Maç boyunca en basit paslaşmaları, alan paylaşımını yapmakta bile çok zorlandılar. Geçtiğimiz haftalarda kariyerinin zirvesine çıkan Kaptan Ümit'in dün düştüğü vahim durum, Fenerbahçe'nin halini de özetliyor. Sarı - Lacivertliler, bu tip durumlara düştüğünde isyan edip, durumu toparlayan Tuncay'ın olmayışı da konuk ekibi çok etkiledi.
Daum'un henüz 36. dakikada Tomas'ın yerine Rebrov'u oyuna alışı, bu değişikliğin