Lafı fazla uzatmadan, özellikle ilk 70 dakikada Galatasaray’ın bu yılki en iyi performansını sahaya yansıttığını söyleyelim. Bireysel ve takm halinde çok parlak bir oyundu
Lafı fazla uzatmadan, özellikle ilk 70 dakikada Galatasaray’ın bu yılki en iyi performansını sahaya yansıttığını söyleyelim. Bireysel ve takm halinde çok parlak bir oyundu. Servet, Avrupa Şampiyonası sonrası ilk kez geçen yılki gibi, belki o seviyeden de yukardaydı. Rakibin etkili golcüsü Diogo’ya karşı katıydı. Sabri, Galletti ve sonra da Leto’nun oyun iştahını tamamen kesti. Meira’nın önden savunmaya verdiği destek tüm oyuncuların işini kolaylaştırıyordu. Arda ve Kewell’ın hareketliliği Pireliler için rahatsızlık vericiydi. Lincoln bu hücum hareketliliği ve boşluk bırakmayan takım savunmasının arasında rahatça oynama şansı buldu. Baros bir golcü olarak çok parlamasa da orta alana yarattığı alanlar sürekli çalışmasnın ürünüydü.
Tüm bunları mümkün kılan ekstra performans ise Ayhan Akman’ndı. Servet kadar savunmacı, Lincoln kadar hücumcu her yerde yüksek pas ortalaması ve ikili mücadele başarısıyla mücadele etti. 54’de önce Arda sonra Lincoln’ün kaçırdığı inanılmaz pozisyonu hazırlayan oydu. Gol olsa büyük pay
Olympiakoslular, 8 eksikle geldiklerini söylebilirler, ama aslında eksik denebilecek oyuncu sayısı üç. Brezilyalı yeni transfer Diogo, Dudu ve Papadopulos. Hepsinin yerine koyacakları eşdeğer oyuncuları da var.
Yunanistan Lig liderini 5 galibiyet 1 beraberlikle yenilgisiz kılan oyuncuların çoğu bugün sahada olacaklar. Pire ekibinin oyun anlayışını etkileyecek bir noksanlık yok.
Anorthosis’e elendikten sonra onları rahatlatan, Güney Kıbrıslıların, Şampiyonlar Ligi’nde gösterdikleri performansla bu yenilgiyi biraz olsun haklı çıkarmaları oldu. Bu yazıyı yazarken Anorthosis henüz Inter maçını oynamamıştı ama 2 karşılaşmada alınan 4 puan Pirelilerin kayıplarının korkunç bir sürpriz olmadığını ispat etti.
Galatasaray’ın en çok sıkıntı yaşadığı bölge olan sağ kanat onların en etkili bölgesi. Özellikle genç Arjantinli Leto, Galatasaray’ı en çok zorlayacak olan oyuncu. Tabii arkasında oynaması muhtemel tecrübeli Fransız Domi ile birlikte.
Galatasaray bu alana bir yığılma yapamaz, çünkü ters kanatta da Fenerbahçe - Zaragoza eşleşmesinden hatırladığımız Arjantinli Galletti var. Çok iyi bir hücum gücü ve kontr oyuna yatkınlık göze çarpıyor. Galatasaray’ın en iyi maçlarından biri olarak
Volkan’dan, Güiza’ya kadar herkeste suç bulunabilir. Ama hepimiz biliyoruz ki, dünkü sonuç bu kadroyu böyle dengesiz kuranların eseridir
Arsenal’in en tartışmalı adamı Almunia. Wenger değil de başka bir hoca olsa aynı Enke’nin, Fenerbahçe’den gönderilmesi, gibi hızla geldiği gibi İspanya’ya dönerdi. Önündeki ideal 4’lünün 3’ü sakat. Toure, Gallas, Sagna yok. Yani çok tartışmalı bir savunma var. Zaten ilk yarı istatistikleri de bu durumu doğruluyor. Fenerbahçe 5’i isabetli 8 şut çekmiş. Şutla tamamlanmayanları da sayarsak 7 net pozisyon var. Ama bir gol o da Silvestre’den. Öte yandan 4 pozisyondan 3 gol çıkarıyor Arsenal.
Bu gollerden ikincisi önemli. Hayır, Maldonado ve Selçuk’un arasından çok rahat derin pası veren Denilson’un boşta oluşundan, Walcott’un iki savunmacını arasından rahatça çıkışından değil. 18 yaşındaki genç İngiliz’in sıyrılışı ve dengesini kaybetmeden o olağandışı vuruşu yapmasından. Wenger 16 yaşında onu 12 milyon pound’a almıştı ve iki yıldır da doğru düzgün oynatmıyordu. ‘Şimdi ligin en güçlü oyuncularından birine sahibiz’ diyor. ‘Kilo aldırmadan üst tarafını çalıştırıp güçlendirdik artık. Zaten güçlüydü şimdi çok daha dengeli ve güçlü. Ligi domine eden
Fenerbahçe geçen yılki ayağa oyunu oynayabilse içeride ve dışarıda Arsenal’den istediğini alabilirdi. Hem Arsenal’in, Şampiyonlar Ligi geçmişi - özellikle de evinde oynadığı maçlar- hem de Fenerbahçe’nin kontrol oyunuyla birbirinden çok farkı takımlara karşı kazanabilmesi bunu söylüyor.
Ancak maalesef durum bu yıl farklı. Londralı Fransızlar (Kadroda 2 İngiliz’e karşı Wenger’i saymazsak 8 Fransız kökenli var), Avrupa’nın üst düzey futbolundaki en genç oyunu oynuyor. Yüksek tempo tek çıkar yolları. Everton maçı da gösterdi ki, oyundan koptukları zaman sıradanlar ve kontrol oyununu beceremiyorlar. Ancak alan bulduklarında, rakip topa sahip olamadığında tam bir belaya dönüşüyorlar.
Dizginlenemez bir akın tutkuları var. Rakip alana yığılmak ya da hızla yön değiştirmek onlar için iş değil. Fenerbahçe’nin bu yılki futbolu da tam bu oyuna çanak tutacak bir tarz. Hücum hattıyla orta sahalar arsındaki pas ve alan kopukluğu iç acıtıcı. Kocaeli maçında Fenerbahçe’nin reel dizilişi şuydu. Güiza önde. Kazım-Semih-Uğur arkasında. Sonra Alex ve savunma önünü tutan oyuncu da Selçuk. Fenerbahçe’nin iki savunma kanadı da bırakın savunma göbeği ve Selçuk’a yardım etmeyi, Kazım ve Uğur’un
Trabzonspor’un ilk yarıda savunmanın arasına ve arkasına attığı toplar bir şey gösteriyor: Meira’nın öne, orta sahaya çekilmesi ve Emre’nin Servet’in yanına montajı savunma yönünde çok fazla etkili olmamış. Trabzonspor bu olanaklardan - hamlıkları, heyecanları - her neyse yararlanamadılarsa, sebep tamamen kendileriydi. Gökhan, Umut, Isaac, Serkan organizasyon olarak vasat, bireysel olarak zayıf kaldılar.
Buna karşılık Galatasaray’ın farkı bu organizasyonu iyi yapması oldu. Meira’nın orta sahada oluşu hücum yönünde Galatasaray’ı çok olumlu etkiledi. Hem Lincoln’ün tembellik yapma hakkını kuvvetlendirdi, hem de çok iyi top taşıyarak belki de Mehmet Topal’ın iyi zamanlarındandan bile daha faydalı bir oyun oynadı. Ancak tekrar edelim, bunların savunma yönünde 2-0’a kadar çok önemli bir artısı olmadı.
Sanctis yine iyiydi
Portekizli’nin varlığıyla Galatasaray daha rahat ve kolay ileri çıkabildi. Arda’nın golünün orta ya da şut, hangi niyetle vurulmuş bir toptan geldiğini tahmin etmek güç, ama o gol öncesinde de gol bölgesine rahat geldikleri açık. Servet’in eline vurup giren top da tartışmalı, ama ancak Arda’nın oradan içeri vuramaması kadar. Bu gollerin şekli de Trabzon’u
Neden Semih olduğu zaman, Alex geriye çekilmek zorunda? Semih, Güiza, Alex, Fenerbahçe’nin en elle tutulur tarafı Kocaelispor ikinci yarıda Fenerbahçe’nin orta sahasız kopuk oyununa belki de yorgunluktan ve mecburiyetten uymasa neler olurdu acaba?
Muhtemelen utanç verici bir yenilgi. Ligin en toplama takımından, galibiyetsiz ve çok yiyen Kocaelispor’dan - belki de farklı - bir yenilgi.
Geçen yılın Şampiyonlar Ligi çeyrek finalisti için korkunç bir düşüş. Belki de düşüşün sonu olabilecek bir yaralanma olacaktı bu. Bunun bir dolu sebebi, anlattıkları vs. var. Tabii Kocaeli’nin, ülkenin en zengin şehrinin bu toplama takıma mahkum oluşu ortada. Yılmaz Vural’ın kaderinde hep bu son dakikalarda kaybetmek var. O yüzden hepsini boşverelim. Mehmet Aurelio, Zico, Aziz Yıldırım vs. hepsini...
Fenerbahçe’nin içine düştüğü sıkışık hal üzerine ben de dahil olmak üzere herkes yazıp, döktü içindekileri. O yüzden dünün anlattığını sadece sahada olup bitenler ölçüsünde özetlemekle yetinelim.
Anlamak güç
Neden Semih olduğu zaman, Alex geriye çekilmek zorunda? Semih, Güiza, Alex üçlüsü Fenerbahçe’nin hem en elle tutulur tarafı, hem de rakibi kafaca en çok rahatsız edecek yönü. Bu üçlüyü
Estonya beraberliğini kaç net pozisyonu kaçırdığımızı göz önüne alarak değerlendirip analiz etmek doğru.
Ancak kaç pozisyon verdiğimizi görmezsek bu analiz eksik kalır. Savunmanın arkasına atılan toplarla iki. Duran topla iki, uzaktan şutla iki kez rakip gole yaklaştı.
Bu Estonya’nın bu seviyedeki takımlarda görülmeyecek bir açıklıkta oynayışından. Tercih ya da kapasite nedeniyle savunmasının açılması zor değil. Bosna’dan 7 yemeleri, Belçika’ya deplasmanda 2 atmaları, İspanya karşısında 3 net pozisyona girmeleri rakibin ne olduğunu anlatıyor zaten. Savunma açıklarını fizik oyuna ağırlık vererek kapamaya çalışıyorlar ama organizasyon sıkıntıları var.
Önde yaptıkları baskı etkili ama bunu geçtiğiniz zaman kademeyle karşılaşmıyorsunuz. Orta saha ve savunma birbirleriyle koordineli oynayamıyorlar. Orta sahayı geçtiğiniz anda pozisyona girmek kolay. Orta saha genel olarak savunmaya yardıma gitmektense dönen toplarla hücuma çıkmayı bekliyor. Dolayısıyla rahat pozisyona giriyorsunuz ama rakip geldiği zaman da 2 kişiyle değil fazlasıyla geliyor. Zaten Bosna’nın 7 atması, bizim 7 atma şansını bulmamızın açıklaması da bu.
Yani ortalama bir takım fizikli ama organizasyonsuz Estonya’yı
2 maçta 5 ayrı oyun planı denenmesi, bir teknik deha becerisinden çok ‘Bu olmadı hop o zaman bunu yapalım’ garipliğidir
Terim’in, Ümit Millilerden Milli Takım’a, oradan yeniden Ümit Takıma yaptığı kaydırmalar, Federasyon Başkanı’nın daha gidilmemiş Ümitler Şampiyonası’na Milli Takımdan şimdiden adam kaydırmaları neticesinde her şeyi kaybettik. Ne İsveç’e gidebiliyoruz, ne de kolay kolay Güney Afrika’ya...
Şenol Güneş, Dünya Kupası’nda 3. olmamızdan 3 sene kadar sonra, o 3’lüğü iyi değerlendiremediğimizi hatta o başarının bizi uyuttuğunu söylemişti. Benzer şeyleri söylemek için Avrupa 3.’lüğünün üzerinden o kadar zaman geçmesi gerek yok. Bugün maalesef Terim’in ‘Ben ne yapsam olur’ zihniyetine esir olduk.
Ben de çok iyi biliyorum: Belki de son 5 yılda giremediğimiz kadar pozisyona girdik dün. Ama şunu da çok iyi biliyorum ki, Bosna ve Estonya maçları için çağrılan Milli Takım kadrosunda en fazla gol atan oyuncumuz Halil’di. 6 golle. O da son şampiyonada kadroda yoktu. Sonra Arda 4 golle geliyor. Ve ardından gelen oyuncular arasında kayda değer bir skor geçmişi olan yok. Evet çok sakatımız vardı. Buna da kabul.
Ama 2 maçta 5 ayrı oyun planı denenmesi, bir teknik deha becerisinden