Skibbe’nin travması

18 Kasım 2008




Galatasaray, Türk Futbol tarihinin en büyük başarısını kazanıp UEFA Kupası’nı kaldırdığı sezonun şubat ayında, Bundesliga tarihinin en genç teknik adamı Michael Skibbe’nin, Dortmund’daki gö-
revine son veriliyordu. 22 yaşında sakatlık nedeniyle futbolu bırakmış, 10 sene Schalke ve Dortmund’da alt yaş gruplarında çalışmıştı. Borussia, 1997 yılında Şampiyonlar Ligi finalinde Juventus’u 3-1’lik skorla devirip kupayı kaldırdıktan sadece bir sene sonra Hitzfeld, Bayern’e giderken Skibbe, Bundesliga tarihinin en genç teknik adamı olarak takımın başına geçmişti.
Mart 2000’de Galatasaray, UEFA Kupası 4. turunda Dortmund’u 2-0 ve 0-0’la elemeden 1 ay kadar önce görevden ayrılmak zorunda kaldı. Ve onun için başka bir hayat başladı.
5 ay sonra Fatih Terim, Fiorentina’nın başına geçerken, kendisinden 12 yaş küçük Michael Skibbe Alman Milli Takımı’nın başına, Terim’in yaşıtı ve Milli Takım’dan arkadaşı Şenol Güneş de, Türk Milli Takımı’na geçti.

Yazının Devamı

Bobo’suz Nobre, Nobre’siz Bobo

17 Kasım 2008

Güvenç Kurtar’ın birkaç senedir peşine takıldığı oyun modeli, uzun toplarla ileri gidip, oyunu bir an önce rakip kale çevresine yıkmak üzerine kurulu. Özellikle Denizli’de bu konuda göstermiş olduğu başarı da onu cesaretlendirmiş olmalı. Bu oyun tarzının üzerine bir de ‘Yeşil Bursa’ tanımıyla bağdaşmayacak korkunç zemini ekleyince, Beşiktaş için doğru dürüst bir oyun oturtmak çok zordu.
Buna rağmen ilk yarıda zaman zaman rakip yarı alana yerleşip Bursa’yı sıkıntıya sokacak bir baskı oluşturabildiler. Eksikliklerin yol açtığı kısmi taktik değişikliğinin siyah-beyazlılara olumlu etki yaptığını söylemek lazım. Burada sanırım eksik olan, pivot olarak kullanılan Nobre’nin yanında oynayacak bir direkt golcüydü. Geriden gelen oyuncuların bu tip bir zeminde etkili olması zordu. Nitekim kazandıkları en fazla korner oldu. Nobre’yle yakın oynayabilecek misal Bobo tek vuruşlardaki becerisi nedeniyle belki de çok daha etkili olabilirdi. Denizli ilk 10 dakikada anlaşılabilecek bu duruma rağmen ikinci yarıya kadar bekledi ve üstüne Bobo’yu, Nobre’nin yerine oyunda aldı.

Değişiklikler fayda sağlamadı
Bu değişiklik sanırım Denizli’nin hanesine bir eksi olarak yazılacak. Bobo’yu, Nobre’siz ve

Yazının Devamı

Çakır-Emre farkı

16 Kasım 2008

Dün özellikle ikinci yarıda keyifle maç seyreden seyirci iki isme teşekkür etmeli. Öncelikle çok hoş bir pas oyununu ortaya koyan genç Ankaraspor’un hocası Aykut Kocaman’a... Fenerbahçe rakibine uymayı ikinci yarıda başardı ve oyun bu yüzden bu kadar keyifli hale geldi.
İkinci isim ise Fenerbahçe’ye akıl katan, hücumu zenginleştiren Emre Belözoğlu... Çok uzun zamandır ilk kez bu kadar hücuma yakın oynamasına rağmen Fenerbahçe’nin rakip alana zaman zaman da olsa yığılabilmesinde onun rolü çok büyüktü. Büyük bir yüzdeyle doğru ve adam eksilten paslar atarak Fenerbahçe’yi gol bölgesine sokan, topu ayağında tutarak ve faul alarak takımını orada tutan yegâne adam oldu. Hafta içi, “kronik bir sakatlığım yok” haykırışını takip etmişsinizdir. Sakatlığı kronik olmasa da, kronik sakat olduğu için, dünyanın en iyilerinden biriyken gözden düşen ‘küçük dev adam’ dün sahanın en iyisi, takımına en fazla şey katan oyuncusuydu.
Misal, belki genel anlamda rakibinden daha iyi pas yaptığını söyleyebileceğimiz Ankaraspor’la, Fenerbahçe arasındaki fark, Emre’nin Ankaraspor’daki karşılığı olan Mehmet Çakır’la arasındaki fark kadardı. Yani çok büyük...
Ankaralı olan korkunç bir bencillikle takım

Yazının Devamı

Aghahowa

14 Kasım 2008

Dünkü Aghahowa’yı gördükten sonra hocaya bir şey söylenemez, gerçekten tanımlanamaz bir son vuruşçuydu.

Tolunay Kafkas dün Mehmet Eren’i sağ bekte, sanırım Olembe’ye yer açmak için oynattı. Çok yetenekli bir oyuncu olmasına rağmen dün oyundan kopuk olan Turgay’ı ise saha kenarında o kadar bağırıp çağırmasına rağmen oyunda tuttu. Ancak buna rağmen Kayseri şansları buldu. Belki ligdeki Fenerbahçe maçından daha çok.
Turgay’ın sadece kaleciden dönen topları takip etmeyişinden kaçan iki gole Aghahowa’nın son vuruşlardaki akıl almaz, anormal isabetsizliği eklendi. Tolunay Kafkas’ın planı kafama yatmasa da bir takım bu kadar pozisyona giriyorsa hocanın bir bildiği var deyip iyimser olmalı. Ve tabii dünkü Aghahowa’yı gördükten sonra hocaya bir şey söylenemez. Dün gerçekten tanımlanamaz bir son vuruşçuydu.
Özetle Kayseri’nin dün arkası sağlam ama önü üretkenlikten uzak bir takımdı. Eline geçen fırsatları ise aklılamaz şekilde kaçıran bir takımdı.
Konuk ekip adına şunu da söylemek lazım; Beşiktaş maçı dahil olmak üzere Kayseri’de belirgin bir form düşüklüğü var. Bu düşüş bir yıkıma yol açmıyorsa bu iyi oluşturulmuş şablon ve sistem sayesindedir. Başka bir Anadolu takımı olsa darmadağın

Yazının Devamı

Sürpriz değil

11 Kasım 2008

Kayseri’deki 0-0’lık oyun... Bükreş yenilgisi, Bellinzona’dan deplasmanda yenen 3 gol, Bursa yenilgisi, Eskişehir yenilgisi... Galatasaray’ın arada bir tek, klasman dışı diyebileceğimiz, maalesef çok kötü oynayan Kocaeli’ye karşı alınmış bir galibiyeti var.
Bu belirgin deplasman sıkıntısının içinde hâlâ yüzmekte olan Galatasaray’ın, Fenerbahçe’ye yenilmesi sürpriz değil. Sürpriz ya da beklenmedik olan Lizbon’daki çok iyi oyun ve galibiyetti.
O maçta Arda, Ayhan ve Lincoln’ün iki yönlü ekstra oyunları, Quique Flores’in planlarını alt üst etmiş olmalı. Galatasaray’ı iyi analiz etmiş bir teknik adam için yaptığı tüm çalışmayı alt üst eden bir maçtı Işık Stadı’nda oynanan.
Bu sadece bizi ve Flores’i değil, Skibbe’yi de şaşırtan bir oyun oldu. Maç sonrası açıklamalarında bunu netlikle görebilirsiniz. Yani özel ve sır dışı olan Kadıköy’deki oyun değil, Lizbon’daki oyundu. O yüzden bu maçları bir kenara bırakalım ve genel sıkıntıya odaklanalım.
Galatasaray’ın bu sıkıntıya düşmesinin psikolojik bir sebebi olduğunu düşünmemek için bir sebep yok. Hayır, Fenerbahçe deplasmanlarından ya da Kadıköy’ün büyüsünden bahsetmiyorum. Çünkü sıkıntı pazar akşamı başlamadı. Senelerdir var ve pazar

Yazının Devamı

Skibbe’nin suçu değil

10 Kasım 2008

Galatasaray orta sahası Benfica’ya ne yaptıysa, Fenerbahçe orta sahası da dün Galatasaray’a onu yaptı.
Tartışmasız maçın yıldızı Selçuk, arkasında defansın önünü toparlayacak Josico’yu bulunca, oyunun iki yönüne de katkı yapmayı başardı. Fenerbahçe açısından kötü giden işleri düzelten o oldu. Çok önemli bir sakatlıktan çıkıp böylesine bir maçta sahaya çıkan Deivid’in de Fenerbahçe orta sahasının, rakibin presi karşısında soğukkanlı kalabilmesinde rolü büyüktü. Maçın son dakikalarında golü bulacak kadar diri kalabilmesi ise hayret verici bir hâl...
Fenerbahçe için çoğunlukla favori görülmediği bir oyunda yine tarihi bir skorla kazanmasından da öte önemli olan, maçın ilk dakikasında geri düştükten sonra bunu yapabilmesiydi. İlk yarı için Galatasaray kötü oynadı demek mümkün değil. Benfica maçından çok da farklı olmayan bir orta alan-savunma bütünlüğü ve hücum iştahı vardı. Fenerbahçe’nin bununla başa çıkabilmesi sezon başından bu yana en iyi orta alan kurgusunu Alex’siz ve Emre’siz sağlayabilmesi ev sahibinin aslında neler yapabileceğini gösteriyor. Bu farklı galibiyeti Skibbe’nin hatalarına bağlayanlar olacaktır. Buna en nazik tabirle kolaycılık demek gerekir.
İkinci yarıda

Yazının Devamı

Gerçek bir orta saha

7 Kasım 2008

G.Saray’ın orta saha imparatorları birer futbol işçisi olduklarını hatırlayınca takım değer kazandı

Arda ve Lincoln gerçek birer orta saha oyuncusu gibi oynadılar. Uzun süredir ilk kez. Üstün yeteneklerini bir kenara bırakmadan. İsviçre maçındakinden belki daha iyi bir Arda (şahane oynamasının yanı sıra Di Maria’yı sıfırlaması ayakta alkışlanmal) ve Schalke’deki Lincoln gibi...
Ayhan’ı artık anlatmaya gerek yok. Onun kişisel tarihinin anlattığı, ‘futbolda olmayacak hiçbir şey yok’.
Gaziantep’teki virtüöz Ayhan’ı hatırlayın. Sonra Beşiktaş’ta gerileyen oyuncuyu. Ve bunca yıl sonra şimdi bu muhteşem orta saha performansını... Vücudunu harika kullanan, şut deneyen, harika paslar atan tam bir orta saha oyuncusu. Ümit Karan da bu üçlüye - santrforda ya da ortanın solunda, nerede olursa, oyunun iki yönünde çok yardmcı oldu.
Böyle parlak iki yönlü bir orta saha performasınız olunca bu kadro değeriyle Avrupa’da parlamak zor değil. Baros ve Ümit Karan orta sahayla öyle bütünlemiş oynadılar ki, bu oyun neredeyse futbolun ‘kızıl elmas diyebileceğimiz 4-6-0’ydı. Herkes orta saha, herkes hücum. Böyle bir oyunda kaç santrforunuzun olduğu sizin hücum gücünüzü belirlemez. Dün akşam

Yazının Devamı

Volkan yine kahraman

6 Kasım 2008

Fenerbahçe’nin bu oyunu Aragones’in strateji değişikliğinden mi, yoksa Alex’in olmayışının her şeyi değiştirebilmesinden mi kaynaklanıyor bilmek mümkün değil.
Yani Aragones’in özellikle Stoke City-Arsenal maçını seyrettikten sonra ‘Evet aslında Arsenal’e böyle oynamalıymışız’ demesinden mi, yoksa sadece Alex’in yerine, - Emre’nin de olmayışında - herhangi bir başka orta sahayı oyuna sürmesinden mi? Bu sorunun cevabı Fenerbahçe’nin ve Aragones’in bu takımdaki geleceği açısından çok önemli.
İlk maçın sonunda Wenger ‘Çok açık bir maç oldu’ cümlesiyle hafiften gülümseyerek konuşmaya başlamıştı, hatırlayın. Sezon başından bu yana arayıp da bulamadıkları bir oyunla karşılaşmışlardı zira. Fenerbahçe ise hep böyle oynuyordu. Düne kadar... Hiç olmadığı kadar kapalı bir Fenerbahçe’yle karşılaştı Wenger.
Hücum ve savunma hatları arasında korkunç bir boşlukla Porto’da, Kadıköy’de devler arenasına çıkan Fenerbahçe’nin, dün savunmayla bitişik bir orta saha ve hatta Semih’le oynaması rakibin yakaladığı şans sayı ve kalitesini düşürdü. Orta alan ve savunma çıkmadan kaleye yakın bir bütün oluşturup rakibe engel olmaya çalıştılar. Bunu hücumdaki üretimi sıfırlamak pahasına yapmış olsa da,

Yazının Devamı