Estonya beraberliğini kaç net pozisyonu kaçırdığımızı göz önüne alarak değerlendirip analiz etmek doğru.
Ancak kaç pozisyon verdiğimizi görmezsek bu analiz eksik kalır. Savunmanın arkasına atılan toplarla iki. Duran topla iki, uzaktan şutla iki kez rakip gole yaklaştı.
Bu Estonya’nın bu seviyedeki takımlarda görülmeyecek bir açıklıkta oynayışından. Tercih ya da kapasite nedeniyle savunmasının açılması zor değil. Bosna’dan 7 yemeleri, Belçika’ya deplasmanda 2 atmaları, İspanya karşısında 3 net pozisyona girmeleri rakibin ne olduğunu anlatıyor zaten. Savunma açıklarını fizik oyuna ağırlık vererek kapamaya çalışıyorlar ama organizasyon sıkıntıları var.
Önde yaptıkları baskı etkili ama bunu geçtiğiniz zaman kademeyle karşılaşmıyorsunuz. Orta saha ve savunma birbirleriyle koordineli oynayamıyorlar. Orta sahayı geçtiğiniz anda pozisyona girmek kolay. Orta saha genel olarak savunmaya yardıma gitmektense dönen toplarla hücuma çıkmayı bekliyor. Dolayısıyla rahat pozisyona giriyorsunuz ama rakip geldiği zaman da 2 kişiyle değil fazlasıyla geliyor. Zaten Bosna’nın 7 atması, bizim 7 atma şansını bulmamızın açıklaması da bu.
Yani ortalama bir takım fizikli ama organizasyonsuz Estonya’yı her hâl ve şartta yeniyor. Peki biz niye yapamadık? Tamam çok kaçırdık. Kalecileri de fena değildi ama bunlar olup biteni açıklamaya yeter mi? Dakikada 2 pozisyon bulunabilecek olan ve zaman zaman bulunan bir rakibe karşı neden yapamadık.
Terim’in reddettiği şans kavramını biz de reddedelim ve sorunun kaynağını bulmaya çalışalım.
1-Hakan yoksa Fatih Tekke, o yoksa Semih olmadan bizim başarılı olmamız bir standarda kavuşmamız çok zor.
2-Orta sahada kaotik bir oyun bizim ulusal alameti farikamız. Baskılı, kaptığı topları zaman kaybetmeden ileri taşıyan ve orada topu tutacak bir oyuncuya ihtiyaç duyan bir oyun.
3-Burada bu kaosun içinde topu ileriye taşıyacak oyunculara ihtiyaç var sadece. Avrupa Şampiyonası’nda Arda ve Hamit yeni birer Oğuz Çetin oldukları için yıldızlaşmadılar.
4-Yani aranan bir orta saha organizasyonu değil, baskı, rakibi dağıtma ve dosdoğru hücum.
5-Bosna maçında tercih edilen Batuhan ileride bu orta sahayı ilerde destekleyecek ‘pivot’tu. İleride bu klasmanın en iyilerinden olacaktır. Boyu 1.92, cüsseli bir oyuncu ve kendi yaş grubunda bir dev. Ama A takım standardına çıkardığınızda hantal ve çok da uzun olmayan bir adama dönüşüveriyor. Bosna savunmasındaki oyunculardan ancak 5 santim uzundu. Ancak yine de Terim’in Batuhan tercihi anlaşılabilir.
6-Peki ya deplasmanda ve orta sahada iyi pres yapan bir takıma karşı bu özelliklerde bir oyuncu neden kullanılmıyor? Kulübede Mehmet Yıldız varken?
7-Nuri’nin Halil’e yakın durup ileride topu tutacak adam açığını kapadığını düşünelim. Peki 35. dakikada o çıkıp Mevlüt’ün oyuna girmesini nasıl açıklayacağız? Sahada ileride topu tutacak soğukkanlı oyuncu kalmayınca nasıl baskı kuracağız? Bulduğumuz pozisyonları nasıl sürekli kılıp baskı yaratacağız?
8-Bu işi 3 yıldır öyle büyük yıldızlarla dolu bir takımda değil, standart oyuncularla birlikte yapıp, tüm orta saha oyuncularını golcü yapan Mehmet Yıldız hasta ya da sakat mıydı? Sanmıyorum.
9-Terim onu kullanmak istemiyor olabilir mi? Batuhan’ı 17 yaşında çok önemli bir maça çıkaracak kadar bu pozisyonu önemsiyorsa, deplasmanda bu klasmana daha çok ihtiyaç duyarken onu oynatmamasını anlamak zor.
10-Evet kim sahada yoksa, o oynasa daha iyi olurdu demek, bir Türk spor yazarı geleneğidir. Ancak burada sorun isimler değil, kategoriler.
11-Türk Milli Takımı ve hatta bütün Türk takımları, Hakan Şükür, Fatih Tekke, Semih ve Mehmet Yıldız gibi topu ileride tutmayı bilen, orta sahasını oyuna sokan ve onlara zaman kazandıran oyunculara muhtaçtır.
Bu gerçeği kafamıza sokan adamın, bugün bu gerçeği reddetmesini anlamakta güçlük çekiyorum.
Bir Batuhan hamlesi, hem Ümit Milli Takımı devirdi, bir Yıldız-Tekke reddedişi de A Milli Takımı.
Hakemler de sorumlu
İmkanınız varsa Estonya maçının sadece hakemi seyretmek amacıyla bir kez daha izleyin. Sonra Bosna maçını sonra da Fenerbahçe’nin Kiev karşılaşmasını. Bir de bu maçları Türk hakemlerin yönettiğini düşünü sonra. Sarı ve kırmız kartların havada uçuşacağına rahatlıkla bahis oynarım. Türkiye’de çığırından çıkarılmış, her pozisyona kartla cevap vermeye programlanmış hakemlik, oyuncuların dengesini bozuyor. Her faule çıkan sarı kartlar, onları takip eden anlamsız sarı kartlar. Büyüklere karşı tam takım maç bitirmek olanak dışı artık. Ve o büyüklerin büyük oyuncuları, Avrupa maçlarında perişanlar. Başka bir kuralla yönetiliyor oyun çünkü. Eğer dışarıda zorlanıyorsak bizim hakemliğin de payı fazlsıyla var.