Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fenerbahçe geçen yılki ayağa oyunu oynayabilse içeride ve dışarıda Arsenal’den istediğini alabilirdi. Hem Arsenal’in, Şampiyonlar Ligi geçmişi - özellikle de evinde oynadığı maçlar- hem de Fenerbahçe’nin kontrol oyunuyla birbirinden çok farkı takımlara karşı kazanabilmesi bunu söylüyor.
Ancak maalesef durum bu yıl farklı. Londralı Fransızlar (Kadroda 2 İngiliz’e karşı Wenger’i saymazsak 8 Fransız kökenli var), Avrupa’nın üst düzey futbolundaki en genç oyunu oynuyor. Yüksek tempo tek çıkar yolları. Everton maçı da gösterdi ki, oyundan koptukları zaman sıradanlar ve kontrol oyununu beceremiyorlar. Ancak alan bulduklarında, rakip topa sahip olamadığında tam bir belaya dönüşüyorlar.

Utanmayalım
Dizginlenemez bir akın tutkuları var. Rakip alana yığılmak ya da hızla yön değiştirmek onlar için iş değil. Fenerbahçe’nin bu yılki futbolu da tam bu oyuna çanak tutacak bir tarz. Hücum hattıyla orta sahalar arsındaki pas ve alan kopukluğu iç acıtıcı. Kocaeli maçında Fenerbahçe’nin reel dizilişi şuydu. Güiza önde. Kazım-Semih-Uğur arkasında. Sonra Alex ve savunma önünü tutan oyuncu da Selçuk. Fenerbahçe’nin iki savunma kanadı da bırakın savunma göbeği ve Selçuk’a yardım etmeyi, Kazım ve Uğur’un arkasını doldurmakta bile yetersiz kalınca, müthiş bir boşluk oluştu. Orta sahadan başlayan savunma böylece hep alan kaybetti ve sıkıntı yaşadı. Bu tip bir organizasyonla Fenerbahçe’yi geçen yıl farklı yapan kontrol oyununu oynamak mümkün olmuyor. Başarılı Türk takımlarının temel oyunu olan kaotik pres de hayal.
Fenerbahçe’nin elindeki paha biçilmez ekip Alex- Semih ve Güiza üçlüsü. Bu seviyeye yakışır bir silah. Bu üçlüyü çalıştıracak bir ekip oluşturmak gerekirken, Mehmet Aurelio’yu kaybetmek ve burayı Emre’yle doldurmaya çalışmak olmadı. Burak ise şu an için kötü bir Kazım. Aragones’in 4-3-3/4-5-1 varyasyonuyla oynaması şart, ama buna göre ne savunma kanadı var elinde, ne de Selçuk’un iki tarafında oynayacak iç oyuncular. Klasik bir orta saha solu olan Uğur, Carlos’tan yardım alamadığı için işlemiyor. Kazım ise aslında santrfor, ama arkasında iyi bir sağ bek olunca sağ dış olabiliyor.
Bu yüzden iç oynayabilecek 2 orta saha oyuncusu transfer etmek şart. Kısa vadede Arsenal maçı içinse, kavga edebilen oyuncular lazım. Selçuk’un yanına Lugano’yu koymak bile Uğur-Kazım ikilisini iç oynatmaya çalışmaktan daha verimli bir sonuç doğurabilir. Ne kadar saçma geliyor değil mi? Ama bana değil, kadroyu böyle inşa edenlere kızın.
Tüm veriler sıkıntı verici bir 90 dakikayı işaret ediyor. Umuyorum bu akşam utanmayız.

Terim ve ’maaşı’
1-Terim’in aldığı maaş değil... Yıllık ücretinin aylık karşılığı. Maaş bizim aldığımıza denir. Kesintiler, SSK vs.
2-Terim’in yaptığı uluslararası bir iştir. Ülkenin asgari ücretiyle, başbakanın maaşıyla karşılaştırılamaz. Karşılaştırılması gereken küresel piyasadaki diğer teknik direktör maaşlarıdır. Örnek vermek gerekirse valinin maaşı tabii ki, New York Büyükelçisi’ninkinden azdır. Çünkü birisi yerel bir iştir, diğeri uluslararası. Birincisinde kıstas yerel ekonomik durumdur, diğerinde uluslararası.
3-Yerel ekonomiye de bakacak olsak bu para yine çok değildir. 4 büyüklerin hocalarının ve Terim’in takıma çağırdığı oyuncuların çoğundan az para kazanmaktadır.
4-Bahis konusu olan para Terim’in hizmetinin karşılığı olan paradır. Terim bu hizmeti dünyanın hangi kulübü ya da milli takımına verse en az bu parayı alır. Sizin yapabileceğiniz tercih ona bu işi vermek ya da vermemektir. Parasını azaltmak değil.
5-Aklı başında bir ülkede teknik direktörün aldığı maaş tartışılmaz, verdiği vergi tartışılır. Bu kadar yüksek ücretin en az %40’lık dilime girmesi gerekir. Yani bu kadar yüksek ücretler yerilecek değil sevinilecek şeylerdir. Ama bizde verginin lafı bile olmaz...
6-Terim’in aldığı maaşı kendi kazandığınız parayla karşılaştırmak saçmalıktır. Siz de uluslararası bir iş yapın, çalıştığınız işi bıraktığınız anda dünyanın herhangi bir ülkesinde rahatça aynı işi yapabilecek durumda olun siz de kazanın. İstanbul’daki 5 yıldızlı otellerin şef aşçıları da 10 bin avro kazanıyor misal. Neden? Çünkü Hawaii’ye de gidip aynı parayı kazanma şansı ve özgürlüğüne sahip. Çünkü yaptıkları işte bir uzmanlık var. Peki ya mahalledeki kurufasulyeci Mahmut? O yerel... Asgari ücret...
Sorun Terim’in maaşı/ücreti değil yani. Zaten çok daha fazla kazananlar var. Misal bunu haber yapan ana haber sunucuları ne kadar kazanıyor sanıyorsunuz? Çok daha mı az? Hayır!
Peki o zaman neden Terim’in ücreti sorun oluyor. Daha 8 yıl evvel, bu adamı hep birlikte Cumhurbaşkanı yapmak peşindeydik. Devlet, Terim ve takımına ödül versin diye ortalığı yıkıyorduk. Ne değişti? Bunu gerçekten çok üzülerek söylüyorum: Terim artık sempatik değil, antipatik.
Bakın, Estonya maçından önce ve sonra FIFA kurallarına göre Terim’in yayıncı kuruluşa bir dakikalık saha içi röportaj vermesi gerekiyordu. Bunun için yanına giden muhabir arkadaşımızı, Terim reddetti. FIFA’nın kuralı kendisine hatırlatıldığında Terim’in söylediği şu: “Size bir dakika değil, bir saniye bile konuşmam. Gidin referandum yapın’
Maçın yayını için dünyanın parasını ödemiş TV kanalına, FIFA’nın kuralları gereği hakkı olan zamanı ayırmıyor Terim. Sebep ise 2 ay önce yapılan kamuoyu anketi ‘Terim 2 takım çalıştırsın mı?’ diye sorulmuş, halkın %70’i ‘görevden alınsın’ demiş. Terim bu anketi yapanları cezalandırıyor. Halkın söylediği için medyayı cezalandırıyor. Peki bu kural tanımaz ego gösterisi ona yarıyor mu?
Terim uluslararası bir iş yapıyor, ama öyle davranmıyor. Milan’dan da bu yüzden ayrılmak zorunda kalmış olabilir mi? Bütün bu kavga ve gürültüler bu yüzden çıkmış olabilir mi? Ve Terim’in maaşı bu yüzden tartışılıyor olabilir mi?