Büyüklerden manzaralar

20 Ocak 2009

-Skibbe Antalya’da verilen barbekü partisinde iki oyuncunun arasında sırada yemek bekliyor. Fotoğrafı görmüşsünüzdür. Karizma, misyon, vizyon, yerle bir... Sırada, sıradan oyuncularla birlikte ‘et’ bekleyen bir lider...
Bize uyar mı bu? Sanmam. Fazla insani, çok alçakgönüllü... Neredeyse ‘ayıp’ yaptığı... Koskoca Galatasaray’ın koskoca antrenörü için olacak iş değil. Birini yollatıp, bir işaretle, bir kaşını oynatıp getirmeli yemeğini önüne. Yakışan budur! Bu mudur?
-Bir başka ders. Bursa maçından sonra Aragones’ten: “Bir iyi futbol, bir de şova dayalı futbol var. Şova dayalı futbol gerekli değil. Daha çok ayağa pasların yapıldığı, iyi futbol lazım”.
Şunu söyleyen bir Allah’ın kulu çıktı mı? İki hoca çıktı, ikisi de ancak belediyelerde çalışabiliyor. Avcı ve Kocaman... Diğerleri tribüne oynuyor. Aragones gibi düşünenler ise tribünsüzleri çalıştırıyor.
Aragones devre arası transfer için ne demişti: ‘Devre arasında transfer yapmak sezon başında yanlış yaptığınızı kabul etmektir.’
Aragones hiçbir şey yapmasa, hiçbir kupa kazanamasa da dersleriyle öğrenmeye açık beyinlerde iz bırakacak. Bir Avrupa Şampiyonu’ndan da önce bu beklenir zaten. Bu beklenmelidir.
-Bobo’yu

Yazının Devamı

Yeni başlar gibi

16 Ocak 2009

Beşiktaş yepyeni bir hocayla sezona yeni başlar ve yeni bir şeyler dener gibi

Yusuf, Nobre’nin arkasındaki üçlünün, Serdar ve Tello’nun ortasında, Ekrem ve Cisse’nin önünde yer almakla birlikte reel anlamda Nobre’nin ekürisi, ikinci bir santrfor gibiydi.
Bu işi yaparken hücum yönünde hiç sırıtmadığını, hatta neredeyse takımının en iyilerinden biri olduğunu söylemek lazım... Bu durum tabii ki, Yusuf’un üstün performansından çok, geri kalanların performanssızlığından kaynaklanıyor.
Sivok’un mecburiyetten savunmaya çekilişi, Yusuf’un savunma anlamında Delgado’dan da geride bir oyuncu olması, dün Beşiktaş’ı kendi ortalamasının da gerisine düşürdü. Bremen’in hemen her denemede hızla paslaşarak Beşiktaş savunmasının arkasına inişi sıkıntı verici bir durum... Zapo’nun dönüşü sonrası Sivok orta sahaya çekildiğinde bu konuda bir ilerleme sağlamak mümkün olacaktır. Ancak Denizli’nin Delgado-Yusuf ikilisini birlikte oynatmak isteyişini açıklaması, durumu karmaşıklaştırıyor. Serdar ya da Cisse kim eksilirse eksilsin Beşiktaş orta sahası yine yumuşayacak. Ayrıca bir de Holosko var...
Öte yandan Yusuf sonrası, Delgado ve Tello’yla birlikte son derece iyi bir pasör ekibine sahip oluyor. Bu

Yazının Devamı

Var mısın yok musun?

13 Ocak 2009

En çok övündüğümüz futbol başarımız ne? UEFA Kupası Şampiyonluğu...
Halihazırdaki en iyi futbol stadımıza hakkını vermek için bu yıl hangi organizasyonu düzenleyeceğiz?
UEFA Kupası Finali’ni...
Peki geçen yıl bu kupanın finalini Türkiye’de kaç kişi TV’den naklen izledi?
Hiç kimse...
Çünkü yayın hakkını elinde tutan kanal yaklaşık 500 bin dolar ödediği maçı, reklam kaybıyla 500 bin dolar daha zarar etmemek için yayınlamadı.
Çünkü Acun’un reyting mucizesi yarışmasını yayınlamak daha kârlıydı.

Yazının Devamı

Aragones’in izleri

12 Ocak 2009

Dün izlediğimiz Aragones’in bildik stiline daha uygun bir oyundu. Herkesin kendi işini yapmaya çalıştığı, kimsenin kimseyi taşımak zorunda olmadığı bir oyun. Herkesin mümkün olduğunca iki yönlü oynamaya çalıştığı, kimsenin ekstra bir yük taşıması bu yolla kahraman olması gerekmeyen bir futbol...
Alex’li, Carlos’lu takımınkinden daha güzel, daha keyifli bir oyun olmayabilir ama doğruya daha yakın bir oyun olduğu tartışılmaz. Bu bir hoca takımı. Ancak elinde Alex varsa yokmuş gibi davranman mümkün olmuyor. Her pozisyonda atılamayan her gol pasında insanın aklına ister istemez o geliyor.
Bunun dengesini bulamamak Fenerbahçe’nin mahkûm olduğu bir lanet. Ortega, Ceyhun,Yusuf, Sergen... Ta Rıdvan - Tanju, Osieck’e karşı dönemlerine kadar hep bu lanette debelendi Fenerbahçe.
10 numara geleneğiyle bir sistem, bir teknik direktör takımı olma seçenekler, arasında gidip geldi.
Dün Antalya’da Bursa karşısında kendi kale çizgisine kadar adam kovalayan Diego’yu seyrettikten sonra Fenerbahçe’nin bu sıkıntıyı nasıl olup da hâlâ yaşadığını sordum kendime. Çünkü biliyorum ki bu bir Diego - Alex karşılaştırması meselesi değil. Alex’le Diego’yu değiştirseniz bu kez Diego dönüşecek. Ve biz

Yazının Devamı

Eski günlerdeki gibi

9 Ocak 2009

İlk yarıda belki de bu sezonun en iyi iki yönlü orta saha performansını sergileyen Galatasaray’ın eksiği Lincoln’den ziyade, oyuna ısınamama olabilir

Dün akşamki maç, özellikle de her iki devrenin son 15’er dakikası, kupanın cazibeli bir hedef olduğu eski günlerin ruhunu taşıyordu. İsmi büyük ama geçmişi arayan alt kademe takımı, şampiyonluk adayı karşısında öne geçiyor. Sonra onca baskıya, pozisyona rağmen kaleyi kolay kolay vermiyor. Genç kaleci onca net pozisyonun yanında bir de penaltı kurtarıyor. Son düdüğü beklerken büyük eşitliği sağlıyor vs.vs.
Her maçın laf olsun diye değil gerçekten final olduğu o günlerdeki gibi.
Kupanın baştan sona elemeli olduğu, sürprizlerinin 20-30 yıl sonra bile hatırlandığı o güzel günlerdeki gibi..
Sehmus’un şahane vuruşuyla gelen golünün bu ruha uygun bir ‘Mustafa Denizli’ esintisi olduğunu söylesem ‘De Sanctis olsaydı yemezdi’ diyenler çıkacaktır. Altay iyi direndi desem ‘Lincoln olsa maçı koparırdı’, demeyen çıkmaz.
İlk yarıda belki de bu sezonun en iyi iki yönlü orta saha performansını sergileyen Galatasaray’ın eksiği Lincoln’den ziyade, oyuna ısınamama olabilir. Ligin ilk yarısında kariyerinin en yüksek gol ortalamasına ulaşan Baros’un

Yazının Devamı

Üç harika röportaj ve düşündürdükleri

6 Ocak 2009

Cemal Ersen’in geçtiğimiz günlerde yaptığı 3 harika röportajı okumuş olmalısınız. Okumadıysanız internetten bulmanızı ve okumanızı tavsiye ederim. Kemal Dinçer, Muhittin Boşat ve Ali Aydın’ın söyledikleri üzerinden Türk futbolunu okumak kolay. Bu oyunun ülkede nasıl yönetildiği, neyin aslında ne olduğu gün gibi ortaya dökülüyor. Üstüne bir de Ercan Güven’in yazısını okuyun ve anlayın vaziyeti.
Üzerinde durulması gereken o kadar çok şey var ki. Yorumu birkaç gazete sayfası alır.
Ancak öte yandan, Ercan Güven’in “Bu hakemler faalken de böyle miydi?” cümlesi de her şeyi anlamak için yeterlidir olabilir.
Tüm bu röportaj dizisinde benim en çok ilgimi çeken ise Ali Aydın’ın verdiği cevaplardan çok üslubu oldu. Önce son derece çarpıcı duran röportaj başlığına bakmak lazım. Ali Aydın, Kemal Dinçer için ‘Hayat Bilgisi’nden sınıfta kaldı’ diyor. Oturaklı bir laf. Zaten sadece bu cümle bile röportajı okumaya itiyor insanı. Biraz naif mafya kokuyor. Hafif hafif!
Sonra okumaya başlıyor ve televizyonda kendilerini kaybeden eski hakemlerden çok daha öte buhranlı bir üslupla karşılaşıyorsunuz. Önce hafiften bir tebessüm kaplıyor insanın yüzünü. Sonra da üzülüyor insan. Ali Aydın ve

Yazının Devamı

10 numara olmadan

30 Aralık 2008




-Sivasspor geçen yıl şampiyonluğu son iki haftaya kadar kovaladı. Şimdi devre arasında yine zirvede...
-Bu yıl Trabzonspor ilk 11’ine 8 yeni oyuncu monte etmesine rağmen Sivas’la aynı puanda.
-Galatasaray geçen yıl sezon başında tahmin edilemeyecek bir kadroyla şampiyon oldu.
-Milli Takım hiç beklenmedik bir başarıyla finalin kapısından döndü.

Yazının Devamı

Uyuşturucu gibi

23 Aralık 2008

Geçen yıl boyunca en çok eleştirdiğim futbolcu Lincoln... Bu yılın başında da durum çok farklı sayılmazdı. Sebebini anlatmaya gerek var mı bilmiyorum! Eleştiri onun ne olduğuyla ilgili değil, ne verdiğiyle alakalıydı.
Ayrıca defansif orta sahanın bu kadar savunma yönü olmayan oyuncuyu taşıyamaması nedeniyle ve Avustralyalı’nın iş ciddiyeti avantajıyla, Lincoln’ün, Kewell’ın yedeği olması gerektiğini düşünüyordum.
Ancak Lincoln bu durumu değiştiriyor. Geçen yılki Beşiktaş maçı öncesi kadro dışı bırakılmasıyla başlayan ‘yokluğu’ artık son bulmuş görülüyor. Oyuna, takımına, lige keyif ve değer katan bir oyuncuya dönüştü. Artık transfer edilmesinin sebebini performansıyla ortaya koyuyor.
Pazar akşamı penaltı öncesi Uğur İnceman’a attığı çalım, basit görülebilir. Oysa Ronaldinho’nun reklamlara konu olan adam geçişleri kadar akıl almaz bir kıvraklık, zekâ ve doğaçlama gösterisiydi bu. Hızla ilerlerken, onu kaleden uzak tutmaya yüzünü o tarafa çevirmemeye çalışan Uğur’un markajında köşe gönderine doğru giderken, tabanıyla topu okşayarak terse çekip Uğur’u penaltı yapmaya mecbur etti. Müthişti...

Susmak olanaksız
Bir İtalyan takımının formasıyla Serie A’da bu çalımı atıp penaltıyı

Yazının Devamı