Alex her şeyi değiştirebilen adam. Ama yapmadığı, yapamadığı zaman, sadece kendisini değil, takımını da dibe vurduruyor
Alex çok az oyuncunun yapabileceği bir göğüs stopuyla hızla gelen topu önüne indiriyor, savunma nezaretinde ceza sahası içine giriyor. Ivankov’un hareketini görüp üstünden aşırıyor.
Hemen sonra çok az oyuncunun kovalayacağı bir topun peşine düşüp Ali Tandoğan’ı tuş ederek topu çalıyor, bitmiş bir akından gol çıkarıyor. Yine şık bir vuruşla...
İki hamleyle maçı bitiriveriyor. Öyle insanüstü ve beklenmedik işler ki, insan bu adam nasıl eleştirilir diye düşünüp kendisinden utanıyor.
Fenerbahçe’nin yakın tarihteki kaderinin özeti bu aslında...
Alex her şeyi değiştirebilen bir adam. Bu imkanı bulduğunda kendine hayran bırakıyor. Ama yapmadığı, yapamadığı zaman, sıradanlaştığında, sadece kendisini değil, takımını da dibe vurduruyor. Fenerbahçe’yle ilgili yapılacak tek değilse de ilk yorum bu gibi. Sadece bu.Kadıköy’de her şey ama her şey onunla ilgili.
Dün her şeyi değiştiren yine oydu.
Penaltılarla eleniş Galatasaray için çok yıkıcı sonuçlar doğurmayacak bir skor. Ancak sakatlıklar gittikçe büyük bir belaya dönüşüyor
Maçın skorunu Petkoviç’in ellerinin belirlenmiş olması, Sivas hücum hattının standardının çok altında bir vuruş kalitesinde kalmasından. Çok hızlı başladıkları maçta özellikle ilk yarı sonunda Musa ve Kamanan’la neredeyse boş kaleye kaçırdıkları gollerle oyunu koparabilirlerdi.
Dün herhalde Petkoviç’i kahraman yapmak istediler.
Bir başka gariplik ise dün oyun sıkıştıkça Bülent Uygun’un oyuna santrfor ve forvet sokması, ancak her değişiklikle Sivas’ın hücum etkinliğinin azalması oldu. İyi bir ‘Çok forvet çok hücum demek değildir’ dersi oldu.
Konuk ekibe gelince. Sabri ve Servet’in de listeye girmesiyle dün itibarıyla Skibbe’nin ekibindeki sakat oyuncu sayısı sağlıklı olanları geçti. Bu takımın iki yıldır kullandığı antrenman sisteminde, beslenmesinde vs. bir hata olmalı. Bu kadar çok ve çoğunluğu darbeye bağlı olmayan sakatlığın başka bir açıklaması yok. Böyle bir durumda önce Kalli sonra Skibbe’nin kurduğu kadroları ya da yaptığı değişiklikleri tartışmak abes oluyor. Zira yavaş yavaş değiştirecek oyuncu kalmıyor...
Bu yoksunluk içerisinde
Bir teknik direktörlük mesleğinin hakkını verenler vardır...
Bir de dükkân bekleyen... Dükkânı bulunca da dükkânı bekleyen şark kurnazları...
Bir teknik direktörle şark kurnazını ayırt etmek kolaydır. Konu Türkiye’yse 3 noktaya dikkat ederek hocanızın hangi sınıfta olduğunu anlayabilirsiniz.
Hocanız:
Gaziantep ligin en organize, pas yapmayı en iyi beceren takımlarından biri... Herhalde dün bu çok maharetli takımın oyunu nasıl domine ettiğini, Fenerbahçe’yi sahasından nasıl uzak tuttuğunu gördünüz. Bu şahane organizasyonun neden ligin zirvesinde olmadığını da aynı anda gördük.
Ceza sahası çevresine kadar şahane üçgenler kurarak, rakibi şaşkına çeviren bir soğukkanlılıkla hep topa sahip olarak gelen, çok iyi bir alan paylaşımıyla rakipten seken tüm topları toplayan konuk ekip, ceza sahasına gelince, alt yaş kategorisinden yeni yükselmişlerde görebileceğiniz bir panik veyahut hamlıkla pozisyonları harcadılar.
Önümüzdeki transfer sezonunda yağmacıların ilk hedefi muhtemelen bu takım olacak. Murat Ceylan’dan, Beto ve Tabata’ya kadar hemen tüm oyuncuları istenenler listesinin en başında olacaklar. Eğer Antep bu takımın nüvesini elinde tutabilirse eski günlerine dönmesi, Sivas ve Trabzonspor’a katılması kesin gibi.
Geçen hafta Trabzonspor karşısında özellikle ikinci yarıda son derece edilgen bir oyun oynayan Fenerbahçe’nin bu hafta bu durumunun daha da ağırlaştığını söylemek lazım. İdeal savunmasının yarısını kullanamayan ev sahibi, rakip orta sahanın özellikle Murat Ceylan ve
Galatasaray 2. golünü attığında tribünlerde bayağı bir kalabalık oluşturan Galatasaraylı seyirciler, ancak derin bir uykudan bayram namazına kaldırılmış ortaokul talebesi kadar coşku gösterebildiler. Takımları gol atmış ve lidere yanaşmayı garantilemişlerdi.
Gol fevkalade bir vuruştan gelmişti. Golü atan oyuncu az evvel önce kaptan sonra da ekürisi tarafından kulübeye şikayet edilmişti. Hafta içinde de dışarıdan şikayet edilmişti. O oyuncu geçen seneki şampiyonlukta önemli bir görev üstlenmiş sempatik bir adamdı. Arayana, istemediği kadar hikaye vardı. Sevinmek zaten doğaldı ama üzerine de bir dolu coşku sebebi vardı yani. Ama uyku tatlı bir zehir... Taraftar gibi biz de hep beraber mayışmıştık.
Bu mayışmadan Galatasaray’ı sorumlu tutmak mümkün değil. İki Sivas geriliminden çıktıktan sonra aradıkları huzuru bulmuş olanların normal haliydi bu. Ancak Denizli için söylenecek laf var.
35 senedir bu oyunu seyrediyorum. İyi takımlar ve kötü takımlar gördüm. Bir takımın iyi olmasını veya kötü olmasını anlayabilirim. Ancak bu kadar ne yaptığını bilmez, bu kadar 5 benzemez bir takım hatırlamıyorum. Bu ekibi oluşturmak ya da bu oyunu oynatmak için bir başkana, bir teknik direktöre
Fevkalade bir mücadele ve kupa çeyrek finaline yakışır bir futbol itişmesi oldu. Kalite ise olabildiğince iyiydi
Can sıkıcı derecede iyi iki savunma... Mehmet Yıldız için bütün tedbirleri almış Galatasaray’da Meira, Servet’in yokluğunda Servetvari bir durdurucuydu.
Bülent Uygun’un taktik ve stratejisi Mehmet Yıldız’ı yalnız bırakıyordu. Murat ve Abdurrahman çok ender yerlerini terk ettiler. 1 ya da 2 kez. Hem de toplamda.
Musa forvetin değil defansif orta sahanın parçasıydı. Mehmet Yıldız’ı yalnız bıraktılar. Balili oyuna girene dek. Balili oyuna girince de o bildiğimiz hücumcu Sivas orta sahasını meydanda göremedik. Gerçekten tam anlamıyla bir kupa maçı oynuyorlardı. Sonuna kadar savunma...
Arda, Aydın, Ayhan, Baros ve Barış’ın sadece ceza sahası önü verkaçlarla rakip savunmayı geçmekte ısrar edişleri de Sivas’ın oyun anlayışına tam oturdu.
Kendi karakterine bu kadar uzak bir savunma oyunuyla sahaya çıkan Sivas’ın en güçlü yerini, savunma göbeğini, başka tedbirlerle de güçlendirmişken bu ısrar çok anlaşılır değil tabii.
Hem de bu işi yaklaşık 7 yıldır bu görevi üstlenmeyen Ayhan’ın komutanlığında yapmaya çalışmak Skibbe hakkında kafamızda doğan en büyük soru işaretiydi.
Alex’in Fenerbahçe’yle sözleşme yenileme töreninde Aziz Yıldırım şunları söylüyor:
“Bundan 2 yıl önce stadımızda oynadığımız bir maçta Alex’e tavır konmuştu. Medya da bu durumu manşetlere taşıyıp abartmıştı. Şimdi ise Fenerbahçe, Alex’siz olmaz deniyor. Her şeye hemen karar vermemek lazım. Zaman içerisinde doğruların ortaya çıktığını görüyoruz. Alex’e teşekkür ediyorum”
Aziz Yıldırım o maçta seyirci Alex’i yuhalarken ayağa kalkıp alkışlamış oyuncusunu onurlandırmıştı, hatırlarsınız. Bir yönetici bundan daha büyük bir risk alabilir mi? Ya da bir başkan oyuncusuna başka nasıl sahip çıkar. Bir yönetici olarak övülecek, takdir edilecek bir durum.
Bir yönetici daha iyisini yapamaz. Ancak yönettiğiniz sadece kulüp değil, aynı zamanda futbolsa...
Yani futbolu yöneten, kulübün futboluna yön veren bir yöneticiyseniz durum farklı...
Bunu anlamak için aynı basın toplantısına, bu kez Alex’in söylediklerine bakalım:
“Fenerbahçe’de benimle ilk olarak anlaşma sağladığında, beni hücum oyuncusu olarak transfer etti. Tabii ki zaman zaman savunmaya da yardım ediyorum, ama gösterdiğim performans ve yakaladığım istatistiklerle bir hücum oyuncusu olduğumu gösterdim. Ben bir hücum oyuncusuyum ve
Servet büyük eksiklikti, ama onun yerine Hakan Balta’yı koymak savunmada ideal yerinde oynamayan oyuncu sayısını arttırdı
Aralarında bir transfer gerçekleştirmek için 3 ila 5 milyon euro arasında bir miktarda pazarlık yapan iki kulüp... Çamur ve su içinde, pas vermenin, ayakta kalmanın olanaksız olduğu bir zeminde oynuyorlar. Yarın bu pazarlık yeniden başlayabilir ve misal 4 milyon euroya Mehmet Yıldız, Galatasaraylı olabilir. Peki sonra?
Sahadaki oyuncuların en ortalamasının yıllık geliri kadar bir parayla ki, bu 5 milyon euro’nun yirmide biri kadar ediyor, bu zemini en mükemmel hale getirmek, altına ısıtma yapmak mümkün. Bu olmuyor. Ama mevzuumuz hep transfer..... ‘Mevzu asla hâlâ neden bu sahalarda oynuyoruz’a gelmiyor. Çünkü kimsenin umurunda değil. ‘Zemini 5 para etmez bir futboldan 5 milyon euroluk topçular çıkaran bizler bununla ne kadar övünsek azdır’ diyerek konuyu yine saptıralım ve maça bakalım.
Kırmızı karta kadar herkesin sahayla boğuştuğu bir maçtı. Ümit Karan’ın hafta boyunca tartışılacak kırmızı kartı (yardımcı hakem sebebi anlatınca fikrimi söylerim) Galatasaray’ı eksik bırakmaktan çok Sivas’ı fazlalaştırdı. Bülent Uygun’un, Balili’yi sahaya sürüşüyle