Juventus’un kovduğu, Brezilya Milli Takımı’nın yanına yaklaştırmadığı Felipe Melo, Türk futbolunu zehirleyen bir virüse dönüşmüştür. Fatih Terim’le bile, “Galatasaray değerleri zarar görmeye başlamıştı” diyerek yolları ayıran Başkan Ünal Aysal; dili dışarıda gezen, tekmeleri, dirsekleri havada uçuşan bu adamın biletini kesecek cesareti de göstermelidir.
Galatasaray-Fenerbahçe maçları hiçbir zaman “dünya derbisi” olmadı, böyle devam ederse hiçbir zaman da olamayacak. Türk Telekom Arena’da pazar gecesi izlediğimiz Türkiye’nin en büyük derbisi de değildi, olsa olsa ülkemizin reytingi en yüksek horoz dövüşüydü, o kadar...
Barcelona-Real Madrid, Manchester United-Manchester City, Arsenal-Chelsea, Inter-Milan, Bayern Münih-Borussia Dortmund maçlarında futbolseverleri ekrana kilitleyen birbirinden kaliteli yıldızlar, atılan nefis goller, heyecan ve centilmence mücadele değil mi? Peki TT Arena’da bunlardan hangisi sergilendi!
Futbol mu? Geçiniz! Kalite mi? Zaten yok. Heyecan bitmiş. Centilmenlik çoktan ölmüş... Siz Avrupalı bir futbolsever olsanız Barcelona-Real Madrid maçı gibi Galatasaray-Fenerbahçe derbisini günler öncesinden bekleyip, izler misiniz? Elbette izleyemezsiniz,
Sivok, Escude ve Fernandes'i bir kenara bırakırsak; Mustafa Pektemek, Gökhan Töre, Ersan ve Holosko'nun sakatlıkları yüzünden tribünde veya televizyon karşısında olmalarının Beşiktaş'ın hücum gücüne ne kadar ağır bir darbe vurduğunu maç başladıktan hemen sonra çıplak gözle de gördük.
Oğuzhan'ı sadece cuma akşamı takımla çalışmasına rağmen kadroya yazmak zorunda kalan Slaven Bilic beklenmedik şekilde uzun süredir forma giymeyen İsmail'i sol beke monte ederken, formda Motta'ya sol çizgide görev verdi, Olcay Şahan'ı da sağ kanada kaydırdı. Pektemek ile Töre gibi yetenekli iki oyuncunun eksikliği ve Bilic'in takım içinde yaptığı zorunlu değişiklikler Beşiktaş'ın düzenini bozdu.
Paciencia'nın yerine teknik direktörlük koltuğuna oturan Ertuğrul Seçme yönetiminde; Bursaspor'u 2-0, Galatasaray'ı (D) 1-0 ve Antalyaspor'u 3-1 yenmeyi başaran moralli Kayserispor'un karşısına böylesine kritik bir maçta bu kadar eksik çıkmak istemezdi elbette Bilic ama futbolun içinde her şey var işte...
Beşiktaş ilk yarı boyunca rakip kaleye organize gitmekte bir hayli zorlandı. Kayserispor savunmasının kontratak tuzağına düşmemek için sabit kalması da bunda etkili oldu.
Beşiktaş ilk pozisyonunu
Fenerbahçe bileğinin hakkıyla kazanmaya devam ediyor, müthiş koşusunu dev adımlarla sürdürüyor.
Bir maç eksiğine rağmen Süper Lig’in en fazla gol (59), en fazla şut (434), en fazla isabetli şut (197) ve en fazla korner (171) atan ekibi olan Ersun Yanal’ın öğrencileri herkese, “Bu takım şampiyonluğu hak ediyor” dedirtiyor
Süper Lig’de bitime 7 hafta kala tarihin en büyük puan farkını yakalayan lider Fenerbahçe çok arzuladığı şampiyonluk için artık geri sayıma geçti. Büyük bir mucize yaşanmazsa şampiyonluk kupası sezon sonunda sarı-lacivertli oyuncuların ellerinde yükselecek...
Gelecek sezon Avrupa kupalarına katılamayacak olmasına rağmen Fenerbahçe’nin sergilediği kenetlenme ve kararlılık gerçekten takdire değer. Ligde ikinci devrenin ilk haftalarında yaşanan sert dalgalanmayı geride bırakan sarı-lacivertli takım, ezeli rakiplerinin ikramlarını da geri çevirmeyerek zirvenin tek hakimi oldu.
Özellikle Moussa Sow, Emenike, Webo üçlüsünün üst üste sakatlandığı süreçte deplasmanlarda ciddi kayıplar yaşayan Fenerbahçe kimi zaman kötü oynadı, kimi zaman istediği sonuçları alamadı, fakat mücadeleyi hiç elden bırakmadı. Üst üste kazanılan Erciyes, Gaziantep ve Bursa maçlarındaki
Süper Lig'in en iyi hücumcu bekleri Caner ve Gökhan, Kadıköy'de hemen her zaman olduğu gibi Sow ile Kuyt'ı gol bölgelerine çok doğru bir şekilde itince Fenerbahçe'nin hücum hattı büyük bir zenginliğe kavuştu. Sow ve Kuyt ceza alanının içine girerek Emenike'ye destek verirken, orta sahadaki Mehmet Topal, Meireles, Salih üçlüsünün pres etkinliği de katlandı.
Gaziantep deplasmanında Fenerbahçe forması altındaki en iyi maçını oynayan Meireles orta sahadaki pas kalitesini yine yüksekte tuttu. Mehmet Topal ve Salih de özellikle ilk yarım saatte oldukça çalışkan ve üretken bir futbol oynadı.
Fenerbahçe'nin ilk bölümlerdeki yıldırıcı presi Bursaspor'a adeta nefes aldırmadı. Öyle ki 15. dakika geride kalırken skor 4-0 bile olabilirdi ama Emenike, Kuyt ve Sow (2) net fırsatları harcadı. Kaleci Frey de bu dakikalarda iki net kurtarış yaparak takımını ayakta tuttu.
Bu sezon ilk kez 11'de şans bulan Salih'in harika pasında inanılmaz bir gol kaçıran Kuyt, Frey ile Basser'in ortaklaşa yaptıkları ikramı geri çevirmeyerek Fenerbahçe'yi üstünlüğe taşıdı. Hemen ardından Caner, Emenike ve Salih de gol kaçırma yarışına dahil olunca fark açılmadı. Oysa devre 5-0 bile bitebilirdi.
Kupadaki
Lider Fenerbahçe'den 2 gol az yiyen (25) sıfır averajlı Karabükspor'la üstelik deplasmanda karşılaşmak, Slaven Bilic'e, "En zor maçımız" cümlesini kurdurtan en önemli faktörlerden biriydi kuşkusuz. İki hafta önce Drogba'lı Galatasaray'a "kök söktüren" Tolunay Kafkas'ın ekibi, formda ve moralli olsa da 7 eksikli Beşiktaş için de çok tehlikeli bir rakipti kağıt üzerinde.
Bilic mevcut şartlarda mümkün olan en iyi kadroyu sahaya sürdü. Son 2 maçta 3 gol atan Mustafa Pektemek'le başlayarak doğruyu yaptı. Ligin en kusursuz jokeri Atiba'ya da mecburiyetten sağ kanatta görev verdi. Atiba ilk yarıda hem İshak'ı çıkarmadı hem orta sahaya bol bol yardım etti hem de kanadını kullanmaya çalıştı, ceza alanına girerek gol bile aradı.
Oğuzhan'ın sakatlanması, her ne kadar yerine Almeida gibi bir usta girse de Bilic'in bilinen 4-2-3-1 düzenini bozdu. Orta sahada bir oyuncu eksilen siyah-beyazlı takımda, Veli ve Jones'un yükü biraz daha ağırlaştı. Karabük'ün, Oğuzhan-Almeida değişikliği gerçekleştikten sonra orta sahayı daha hızlı geçmesi ve daha fazla adamla hücum etmeye çalışmasının en belirgin sebebi buydu. Beklendiği gibi pozisyonsuz ve keyifsiz bir ilk yarı oldu. Ancak ikinci yarıda
Bırakın Türkiye’yi, Avrupa’da son 2 senede lig şampiyonu olup, Şampiyonlar Ligi’nde önce çeyrek final oynayan
ardından son 16’ya kalan kaç tane kulüp var? Real Madrid’i, Juventus’u deviren takım bu değil mi? İlk başarısızlıkta herkesi istifaya davet etmek, “Yönetimi, futbolcusu, hocası! Şimdi hesap verma zamanı!” diye mesajlar atmak kulübün değerleriyle örtüşmüyor
Türkiye’nin en büyük markalarından Galatasaray’ı, Galatasaray yapan nedir? Sarı-kırmızılı kulübe gönül vermiş herhangi bir taraftara bu soruyu sorsanız, “Kültürü, gıptayla bakılan değerleri, Türkiye ve Avrupa’daki başarıları” cevabını alırsınız.
Kimsenin tatmadığı başarıları yaşamıştır Galatasaray taraftarı... Doğal olarak gözü hep yüksektedir, her zaman daha fazlasını ister. Fakat başarı kadar başarısızlığın da futbolun bir gerçeği olduğunu gayet iyi bilirler. Kabul edemedikleri tek şey; savaşmadan yenilmektir. Mücadele etmeden kaybetmeyi hiçbir zaman hoş görmezler.
Bu pencereden baktığımız zaman üç cephede birden yarışsa da Galatasaray’ın, Karabükspor ve Chelsea karşısındaki görülmemiş haline isyan etmeleri doğaldır. Kayserispor mağlubiyetine koydukları tepkiyi de bir yere kadar anlayabiliriz. Teknik
Beşiktaş, Akhisar'la ligin 9. haftasında 3-3 berabere kalarak ikinci sırayı Kasımpaşa'ya kaptırmıştı. 15. ve 21. haftalarda ikinci basamağı yeniden ele geçiren siyah-beyazlı takım, 17. ve 22. haftalarda ise Galatasaray'a geçilmekten kurtulamadı.
Galatasaray'ın evinde Kayserispor'a yenilmesiyle bu sezon şampiyonlukla şimdiden eş anlamlı kabul edilen ikincilik için büyük fırsat yakalayan Beşiktaş, arkası gelmeyen cezalar yüzünden yine kadın ve çocuk taraftarlarının önündeydi, ama maça müthiş iştahlı başladı. Emrah'ın basit hatasında topa sahip olan Veli çok az kullandığı soluyla harika vurdu ve daha 2. dakikada gol perdesini açtı.
Slaven Bilic çok yerinde bir uygulamayla Rize'de geçen hafta 2 gol atan Mustafa Pektemek'i yine 11'de sahaya sürdü. Pektemek de, Motta'nın adrese teslim ortasında çok özlenen kafa vuruşlarından birini yaptı ve Beşiktaş daha 8. dakika dolmadan iki farkı yakaladı.
Veli, Atiba ve Oğuzhan üçlüsü ilk yarım saatte Akhisar orta sahasına ciddi bir pres uyguladı. Motta-Olcay ve Necip-Holosko ikilileri de her iki kanattan bu baskıya iyi destek verdi. Niasse ve Mehmet Akyüz'ün hiç rahatsız edemediği Beşiktaş savunma dörtlüsünün ataklarda orta alana çıkması
Senegalli yıldızın, Erciyes maçındaki gözyaşlarında bir sır saklı. Sarı-lacivertli takım son 7 karşılaşmada tam 52 pozisyona girdi ancak 2’si penaltıdan sadece 10 gol attı. 5,2 pozisyona karşılık 1 gol üretebilen lig lideri verimlilikte 18 takım arasında 15. sırada yer aldı
Fenerbahçe’ye 2011-2012 sezonunun devre arasında, “Fransa Şampiyonu Lille’in Gol Kralı” apoletiyle transfer olmuştu Moussa Sow... Lig sonuna kadar 7 gol atmıştı. Geçen sezon 3 kulvarda tam 53 maçta forma giydi ve 19 gol kaydetti. Bu sezon ise 25 resmi maçta sahaya çıktı, ligde 9, Şampiyonlar Ligi ön elemesinde 1 kez rakip fileleri havalandırdı.
Sezon başında Ersun Yanal’la yaşadığı, “bireysel performans” gerilimini çabuk atlatan Sow daha sonra takımın değişilmezi oldu. Ligdeki son golünü 29 Aralık’ta Kayserispor’a atan Senegalli yıldız, Erciyes önünde ise üst üste kaçırdığı goller ve döktüğü gözyaşlarıyla maça damgasını vurdu.
Fenerbahçe’nin ligin ikinci yarısındaki istatistikleri, Moussa Sow’un tribünleri duygulandıran gözyaşlarını ve ligin ikinci yarısında yaşanan gol kaçırma krizinin boyutlarını daha iyi anlamamızı sağladı...
Trabzonspor maçı yarıda kalan sarı-lacivertli takım son 7 karşılaşmada