Sarı-lacivertlilerin sürpriz gösterisi, ezeli rakipler arasındaki sert rekabetin kırmadan, dökmeden,
küfür etmeden, dil çıkarmadan, bildiri savaşına tutuşmadan da yaşanabileceğini gözler önüne serdi. Zeka ürünü mesajlar, duruşlar, espriler, göndermeler devam etsin, futbolun güzelliği hiç bitmesin
Bir tespitle başlayalım; 3 Temmuz süreci, Fenerbahçe ile Trabzonspor kadar Fenerbahçe ile Galatasaray’ın arasını da açtı.
Başkan Ünal Aysal’ın imzasını taşıyan 12 Temmuz 2011 tarihli, “Bu ateş üfleyerek sönmez, çözüm zamana yayılamaz...” açıklaması bugün hâlâ ezeli rakipler arasındaki en önemli sorunlardan birini teşkil ediyor, ateş bir türlü küllenmiyor. Ali Dürüst ve özellikle Adnan Öztürk’ün arkası gelmeyen açıklamaları da kulüpler arasındaki dostluğa çok ağır darbeler indirdi.
Fenerbahçe cephesi bu mesajlara sert cevaplar verdi, ortam daha da gerildi. Son üç yılda olaylar, gerilimler, ağır bildiriler birbirini izledi, dostluk bitti, kalbinden bıçaklanarak öldürülen 19 yaşındaki Burak Yıldırım kaybedildi, neticede bugüne kadar gelindi.
Galatasaray Yönetimi, 3 Temmuz sürecine müdahil olmadan sadece dışarıdan izleseydi, kulüpler arasında bugünlerde her şey çok ama çok farklı
2012-13 sezonunu 5. sırada bitiren sarı-kırmızılı takım ile 7. basamakta tamamlayan kırmızı-beyazlılar bitime 2 hafta kala Süper Lig’e veda etti. İki yıldır yaşanan teknik adam ve kadro erozyonu, satılan oyuncuların yerlerinin doldurulamaması ağır bir fatura olarak kendini gösterdi
Kayserispor ve Medical Park Antalyaspor gibi köklü gelenekleri olan büyükşehir kulüplerinin küme düşmeleri Süper Lig’e ciddi bir darbedir. PTT 1. Lig’den gelecek takımların; kalite, taraftar desteği ve tesis olarak düşen ekiplerin yerlerini doldurup, dolduramayacakları da büyük soru işareti olarak önümüzde duruyor...
Bundesliga’da uygulanan “play-out” sistemi ligin kalitesini korumayı hedefliyor ve pozitif sonuçlar verdiğini söyleyebiliriz. Alman futbolundaki rekabet düzeyinin yükselmesi son yıllarda Avrupa çapında başarıları da beraberinde getirdi. Süper Lig‘i 16. sırada bitiren takımın, alt ligin 3.’sü ile play-out oynaması ve galip gelenin yeni sezonda “en iyilerin liginde” yer alma hakkı kazanması konusunu şimdilik burada bitirip, Kayserispor ve Antalyaspor’a geri dönelim...
2012-2013’ü 5. sırada bitiren Kayserispor ile 7. basamakta tamamlayan Antalyaspor’un bu sezon bitime 2 hafta kala
Guardiola'nın şampiyonluğu haftalar önce ilan etmelerine karşın Real Madrid'e 4-0 kaybeden takımı sadece 2 değişiklik yaparak Hamburg karşısına sürmesi mi doğru, Ersun Yanal'ın, Akhisar karşısındaki tercihleri mi?
Guardiola, Allianz Arena'da yaşanan tarihi hezimete rağmen Ribery ile Mandzukic dışındaki bütün Real Madrid mağdurlarına Hamburg deplasmanında 11'de forma verdi ve 4-1 kazandılar. Yanal ise Akhisar önünde bu sezonun yükünü çeken Volkan, Alves ve Kuyt'ı kadroya almadı, Mehmet Topal ve Gökhan Gönül'ü de kulübeye gönderdi. Sakat olmasa büyük olasılıkla Selçuk'un yerine de Salih'e forma verirdi.
Sow, Emenike ve Caner ilk 11'deyse diğer aslar neden kulübede veya ekran başındaydı bunu anlamak zor. Şampiyon takım, Akhisar karşısına unvanına yakışan bir kadroyla çıkıp, 14. dakikada 2 farklı geriye düşmemeliydi.
Savunmadaki Mehmet Topuz ve Kadlec sezon boyunca görev yapsaydı şampiyon Fenerbahçe ilk 5'e bile zor girerdi! Bekir ve Caner de onlara ayak uydurunca sarı-lacivertli takım ilk yarıda çok kötü bir görüntü çizdi. Kadlec tipik bir sol bek, stoper özelliği hiç yok. Yenilen gollerde bunu bir kez daha gösterdi. Eğer takımda kalacaksa Yanal sanırım Çek oyuncuyu mecbur
Sezona kâbus gibi başlayan Fenerbahçe fırtınalı denizlere girse de rotasını hiç değiştirmedi, 31. hafta sonunda zaferini ilan etti. Futbola objektif bakabilen herkes sarı-lacivertlilerin bileğinin hakkıyla şampiyonluğa ulaştığını dile getiriyor, Ersun Yanal ve öğrencilerine bu keyfi yaşamak kalıyor
Süper Lig’in 27. haftası sonunda lider Fenerbahçe’nin 63, takipçileri Galatasaray ve Beşiktaş’ın 50’şer puanı vardı. 13 puanlık bu farkın son 7 haftada kapanabileceğini tarihi istatistikler doğrulamıyordu, sarı-lacivertli takımın 19. şampiyonluğu ufukta görünmüştü.
Beklenen gerçekleşti, Fenerbahçe bitime 3 hafta kala zaferini ilan etti. Beşiktaş’ı yense, 4 hafta önceden şampiyonluğa ulaşan ilk takım olarak rekor da kıracaktı.
Konya’da kâbus gibi başlayan sezonun 31. hafta sonunda şampiyonlukla noktalanması tatlı bir rüyaydı ama gerçek oldu. Galatasaray ve Beşiktaş’ın kötü bir sezon geçirmeleri, Trabzonspor’un yarışa dahil olamaması Fenerbahçe’yi şampiyonluğun en güçlü adayı haline getirdi. Sarı-lacivertli takım da sezon boyunca rotasından hiç şaşmadı, müthiş savaştı ve bileğinin hakkıyla zafere ulaştı. Emeği geçenlere tebrikler; cefakâr ve vefakâr Fenerbahçeli taraftarlara
Meğer milyonlarca futbolsever sahada olan biteni görememiş. Caner Erkin’in topu auta göndermesi aslında centilmenlik gösterisi değil, hülleymiş, şikeymiş... Hatta Caner’in, hakem Halis Özkahya’yı
taraftarların kucağına attığı için sarı kart görmesi gerekirmiş. Bu kadar çok pozisyona rağmen
derbinin berabere bitmesi de çok garipmiş
LEVENT KALKAN / SÜPER LİG PANORAMA
Komplo teorileri, masallar, senaryolar, şike göndermeleri, şaibe mesajları, ithamlar, çirkin imalar... İki yıl boyunca bunları dinledik, dinlediniz; okuduk, okudunuz. Ülkede tablo değişince son aylarda susmuşlardı, artık eskisi gibi ileri geri konuşmak olmazdı! Fakat ne olduysa Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinden sonra, “tam zamanı şimdi” diyerek başlarını yeniden kumdan çıkardılar...
Oysa Caner Erkin’in yaptığı eşine çok az rastlanacak bir centilmenlik gösterisiydi. 88. dakikada 10 kişilik Beşiktaş’a frikikten golü atsa Fenerbahçe ligde bitime 4 hafta kala şampiyonluğunu ilan ederek, rekor kıracaktı. Frikiği kullanmak hakkıydı, çünkü rakibi bilmeden de olsa kuralı ihlal etmişti, kimse bir şey diyemezdi. Ama yapmadı, topu dışarı yuvarladı, Beşiktaş seyircisinden büyük bir alkış aldı. Üstelik bir hafta önce hem
Fenerbahçe, Başkan Aziz Yıldırım'ı şampiyonluk sevincine ortak edebilmek, Beşiktaş ise bu sezon şampiyonluk kadar değerli olan ikincilik yolunda Galatasaray'la puan farkını 4'e yükseltmek için Atatürk Olimpiyat Stadı'na çıktı.
Ezeli rakiplerin ligin ilk yarısında Şükrü Saracoğlu'nda oynadıkları derbi 3-3'lük müthiş bir düelloya sahne olmuştu. Doğal olarak rövanştaki beklentiler de yüksekti fakat maç tahminlerin aksine durgun başladı. İlk net pozisyonu Beşiktaş, Almeida ile yakalarken, karşı karşıya pozisyonların acemisi olan Portekizli net fırsatı harcadı.
Derbi düşük tempoda sürerken Emre Belözoğlu, Galatasaray derbisinde Melo'nun tahrikleri neticesinde gördüğü kırmızı karttan hiçbir ders almadığını gösterdi. Anlamsız ve bir o kadar çirkin itirazlarla hem oyunu hem tribünleri gerdi, sonunda sarı kartı gördü ve kendine geldi!
Hakem Halis Özkahya, Mehmet Topal'ı kolundan çektiği pozisyon için sarı kartlı Jones'u ikinci sarıdan kırmızıyla atsa Beşiktaş henüz 19. dakikada 10 kişi kalacaktı. Özkahya hemen ardından Bruno Alves'in karambolde Almeida'ya yaptığı penaltılık müdahaleyi de tıpkı kırmızı kart gibi görmezden geldi, hataları eşitledi!
Fenerbahçe, Kuyt'ın nefis pası
Fenerbahçe’nin teknik patronu; cesareti, performans kriterleri, bilimsel antrenman teknikleri ve maç analizleriyle ilk yılında farkını gösterdi. Yanal’ın şampiyonluk için
çizdiği rotadan hiç çıkmayan sarı-lacivertli futbolcular, Avrupa’ya gidemeyecek olmalarına rağmen her maçta sahaya karakter koyarak büyük bir alkışı hak etti
Süper Lig’de 29. hafta da geride kaldı ve “şampiyon” büyük ölçüde belli oldu. Fenerbahçe hafta sonu derbide Beşiktaş’ı yenmeyi başarırsa bitime dört hafta kala mutlu sona ulaşacak ve “lig tarihinin en hızlı şampiyonu” unvanını elde edecek. Şampiyonluk, Atatürk Olimpiyat Stadı’nda gelmezse sarı-lacivertli takım, Kadıköy’de oynayacağı Ç.Rize sınavına tur için çıkacak.
Özetle bitime daha 5 hafta var ama şampiyon belli, ikinci aranıyor ligimizde...
Peki sezona kabus gibi bir başlangıç yapan Fenerbahçe bu noktaya nasıl geldi? Bir yıllık sözleşme yapılan, bıçak sırtındaki Teknik Direktör Ersun Yanal uzun yıllar sonra kavuştuğu sarı-lacivertlileri hangi psikolojik yöntemleri, hangi futbol doğrularını uygulayarak ligin zirvesine yükseltti?
Fenerbahçe, 2-0’dan 3-2 kaybettiği Torku Konya maçının ardından Arsenal’e 2-0 mağlup olarak Şampiyonlar Ligi’ne
Slaven Bilic tıpkı Kayserispor maçındaki gibi İsmail'e sol bekte, Motta'ya sol önde forma verdi. Necip kulübede olmasına karşın savunmanın sağında Atiba'yı kullanan Hırvat hoca, Kayserispor maçında orta sahanın sağ kanadında etkili olan Olcay'ın pozisyonunu da değiştirmedi.
Veli, Jones, Oğuzhan üçlüsü oyunun ilk bölümlerinde etkili prese karşın orta alanda iyi pas yaptı. Sağ kanattaki Atiba-Olcay ikilisi de çalışkan ve motiveydi fakat sol kanat hemen hemen hiç işlemedi. İsmail, Djalma'nın sert ve yıpratıcı deparları yüzünden 20. dakikaya kadar hiç hücuma çıkamadı. Motta da, İsmail'den destek gelmeyince tıpkı Almeida gibi oyuna geç ısındı.
En az 1 puanı hedefleyen Mesut Bakkal yine ofansif bir kadroyu sahaya sürdü. Gekas, Hleb, Djalma ve Hasan Kabze'li hücum hattı hem merkezi hem de kanatları etkili kullandı. Ali Turan da sağ kanattan verdiği destekle dikkat çekti. Hleb'in ilk kez sahneye çıktığı hızlı atakta Ali Turan usta işi bir ortayla Hasan Kabze'yi golle buluşturmaya bir hayli yaklaştı ama Tolga çok dikkatliydi, gole izin vermedi.
Motta'nın "güdümlü füze" gibi doksana kilitlenen harika plasesinde ise İtandje müthiş bir kurtarışa imza atarak, Tolga'yı yanıtladı.