Vakıfbank'a gelen güçlü talep önemli bir gösterge

15 Kasım 2005

Vakıfbank özelleşiyor denilemez. Çünkü Vakıfbank zaten bir kamu bankası değil. Vakıflar Genel Müdürlüğü bankanın yüzde 75'ine sahip. Diğer kısmı ise çalışanlarına ve emeklilerine ait. Bununla beraber, bu banka yıllardır bir kamu bankası gibi çalışageldi. Vakıflar Genel Müdürlüğü aracılığıyla her türlü siyasi müdahaleye açık olduğundan, verimsiz kaldı. Yine de Vakıfbank'ı diğer kamu bankalarıyla karşılaştırmak doğru olmaz. Çünkü bu banka diğerlerine göre (özellikle 90'lı yıllara doğru) yetenekli yöneticilerle rekabet olanağı bulmuştur. Örneğin Vakıfbank bireysel bankacılıkta çok ciddi ataklar yapmış ve piyasayı etkilemiştir. Vakıfbank'ın şu anda nominal sermayesi 1 katrilyon TL. Geçen yıl sonu bu 420 trilyon TL'ydi. Bu sermaye ayarlandığında 1,147 milyon YTL'ye, özkaynaklar da 2,351 milyon YTL'ye çıkıyor. 2004 yılında bankanın 550 milyon dolar kâr etmesi ise çok önemli. Çünkü bankanın toplam kredi hacmi sadece 9,1 milyar YTL. Bununla beraber, bankanın toplam aktifleri 28,7 milyar YTL. Yani kredilerin toplam aktifler içindeki payı sadece yüzde 32. Bankanın yurt çapında 296 şubesi var. Tüm işleri 7202 kişiyle gerçekleştiriyor. Ancak şube sayısı abartılmamalı. Örneğin Garanti

Yazının Devamı

Borçlar silinse ne olur?

11 Kasım 2005

Meksika dahil, diğer 29 ülkeye rağmen, beş büyük ülke bu öneriye karşı. Çünkü serbest ticaret bu ülkelerin aleyhine ticaret açıkları doğururken, borçlanma zorunluğu artacak ve daha borçlu ve sorunlu ülke haline gelecekler. Ancak sadece Türkiye gibi hızlı gelişen ve bunu büyük ölçüde borçlanarak yapan ülkeler sıkıntıda değil. Çok fakir ülkeler de borç batağında. Afrika'nın birçok fakir ülkesi borçtan kımıldayamıyor. Üstelik bu borçlar uluslararası mali piyasalardan değil, bin bir minnet ve ricayla devletlerden elde ediliyor. Şimdi bazı ülkeler (örneğin İngiltere) bunların silinmesini istiyor. Zaten tahsil etmeleri de mümkün değil. Hiç olmazsa ağalık onlarda kalacak. Borçlar silinse ne olacak? Bu soru önemli. Çünkü işin olumlu tarafı ağırlıklı olsa da, olumsuz tarafları da var. ABD gibi ülkeler bunun moral çöküntü yaratacağını, zaten şimdiye dek verilen borçların zalim ve yolsuzluğa batmış liderlerin İsviçre'deki hesaplarına gittiği kanısında. Kısacası, borçlar silinirse herkes elini yıkamış ve yolsuzlar da köşeyi dönmüş olacak. Öte yandan, borçlar silinirse bu ülkelerde ekonomik büyüme üzerindeki baskılar kalkmış olacak. Özellikle de faiz ve borç servisi baskısı. Ekonometrik

Yazının Devamı

Döviz kuru ihracatçının aleyhinde gelişiyor

10 Kasım 2005

Özellikle ihracatçı için döviz kuru çok önemli. Çünkü ihraç ettiğimiz hemen hemen tüm mallarda fiyat esnekliği yüksek. Ancak son yıllarda döviz kuru sürekli ihracatçının aleyhine gelişiyor. Merkez Bankası'nın hazırladığı reel efektif döviz kuru endeksi de bunu açıkça gösteriyor. Bu endeks döviz kurunu dış ticarete konu olan mallar üzerinden deflate ederek hesaplıyor. Ve açıkça görülüyor ki, Nisan 2001'den bu yana döviz kuru yüzde 70'e yakın değer kazanmış. Kuşkusuz üretici fiyatlarını deflatör almak daha doğru. Çünkü dış ticaretimizin hâlâ büyük kısmı aramalı, ya da sermaye malı. Tüketim malları ne kadar artsa, toplam ithalat içinde küçük bir paya sahip. Ancak TL'deki genel değerlenmenin ötesinde olumsuz gelişmeler var. Özellikle doların giderek değer kazanması son derece önemli. Çünkü bu ABD'ye ihracat yapanlar için bir avantaj oluştursa da, bu, Türkiye'nin ihracatının küçük bir kısmı. Büyük kısım ise Avrupa'ya gidiyor. Avrupa'ya yapılan ihracat da genellikle euro karşılığı yapılıyor. Bu da şu demek: Euro değer kaybettiğinde ihracatçı ikinci bir darbe alıyor.Aşağıdaki tabloda da görüldüğü gibi, 2004 yılında ülkemizde ithalatın yüzde 55'i dolar, yüzde 41'i ise euroyla

Yazının Devamı

Paris'te ne oldu?

9 Kasım 2005

Bu olaylar karşısında önceki gün Başbakan Erdoğan yanlış bir tepki verdi. İşi türbana bağladı. Oysa konu bundan çok farklı boyutlarda. Avrupa'da artık genç bir nüfus var ve bunun çoğu işsiz. Özellikle göçmen ailelerin çocukları arasında yaygın olan bu işsizlik yoğun tepkiler doğuruyor. Çünkü içlerinde ayrımcılık yapıldığı inancı var. Mesela Almanya'da Türkler arasında işsizlik yüzde 30'ları buluyor. Fransa'da Kuzey Afrika kökenli göçmenler arasında da işsizlik benzer oranlarda. Bu da birçok aşırılığa neden oluyor.AB bölgesinde şu anda çalışabilecek nüfusun yüzde 8,6'sı işsiz. Ancak bazı ülkelerde işsizlik özellikle daha yüksek. İşin ilginç tarafı bu ülkelerin daha büyük olması. Önceki hafta Paris'in banliyölerinde 1960'lı yılların sonunda gördüğümüz manzaraları andıran olaylar yaşandı. Her taraf yakılıyor, yıkılıyordu. Polis hâlâ baş etmekte güçlük çekiyor. Tek fark, bunlar öğrenci değil, işsiz. Yani gösteri amacıyla, ideolojik bir eylem yapılmıyor, toplumsal bir gerilimin patlaması gözleniyor. İşsizlik (%)Belçika 13,5 Fransa 9,8 Almanya 11,6 Özellikle Almanya'da ve Fransa'da işsizliğin bu denli yüksek olması AB'yi sıkıntıya sokuyor. Çünkü Almanya ve Fransa AB'nin

Yazının Devamı

2006 bütçesi ne getiriyor?

8 Kasım 2005

Akıllarda üç soru var. Birincisi, seçimler yaklaştıkça hükümet mali disiplinden cayar mı? İkincisi, faiz dışı fazladan ödün verilirse nereye harcanır? Ve nihayet, bu gevşemenin etkileri ne olabilir?Önce 2006 bütçesinin bazı özelliklerine değinelim: Toplam kamu harcamalarının yüzde 8, gelirin ise yüzde 10 civarında artması bekleniyor. Bu, uzun vadede denge demek. 2006 bütçesinde 157 trilyon YTL harcama, 144 trilyon YTL de gelir öngörülüyor. Yani bir yerlerden milli gelirin yüzde 2'si kadar bir kaynak bulunsa bütçe denk olacak. Ancak dikkat edelim, 2005 yılında gelirlerin yüzde 18, giderlerin de yüzde 3 kadar artması bekleniyor. Bu daha çok faizlerdeki düşüş ve borçlanma vadesinin uzamasıyla elde edilen bir avantaj. Oysa gerçek mali disiplin faiz dışı giderlerin kısılması ve bir biçimde (mümkünse doğrudan) vergi gelirlerinin azaltılması. Bu yıl bütçe gelirleri özellikle ithalattan alınan vergilerle gelişti. Ancak 2006 yılında böylesi bir gelişme beklenmiyor. Öte yandan, faiz dışı harcamalar 2005 yılında yüzde 17 artmışken, 2006 yılında yüzde 12 artması hedefleniyor. Yani daha ciddi bir mali disiplin öngörülüyor. İşte bunu anlamak zor. Çünkü personel giderleri enflasyon hedefinin

Yazının Devamı

İnşaat sektörü nereye?

4 Kasım 2005

İnşaat sektörü üç parçadan oluşuyor. Birincisi, kamu yatırımları. Bütçede faiz yükü azaldıkça yatırım payı artıyor. Bu da inşaat sektörüne yardımcı oluyor. Ve öyle anlaşılıyor ki, 2006 yılında bu sürecek. Fakat bu daha çok altyapı kesimiyle ilgili. İkincisi, sınai yatırımlar. Faizlerin düşmesi ve vadenin uzaması sanayicinin üretim kapasitesini büyütmek için belli yatırımları yapmasını sağlıyor. Nitekim 2004 yılında yatırımlar çok hızlı büyümüştü. 2005 yılında bu bir miktar hız kaybetse de sürdü. Nihayet üçüncüsü konut inşaatı. İşte asıl patlama da burada. Konut piyasasında patlamayı üç etmene bağlamak gerek. Birincisi, borçlanma ucuzladı ve vade uzadı. Üstelik krediyle konut almak kolaylaştı. Bankalar kredi verebilmek için yarışıyor. Dolayısıyla, kredi alabilme sorunu azaldı. Ancak konut sektöründeki patlamanın ardındaki en önemli etmen güvenin artması. Konut alırken beklentiler çok önemlidir. Beklentiler son derece olumluysa konut almak için birey borçlanır ve uzun vadeli bir riski üstlenir. Oysa kimse yakın gelecekte kriz beklemiyor. Hatta krizi bir yana bırakalım; AB süreci özellikle parlak bir umut yaratıyor. Aşağıdaki grafikte CNBC-e Tüketici Beklenti Endeksi ile CNBC

Yazının Devamı

Türkiye AB'den ne alacak?

3 Kasım 2005

Türkiye AB tarafından yapılan haksızlıklara yıllardır karşı çıkmıyor. Gümrük Birliği sonrası dış ticaret dengeleri zarar görünce, bu AB fonları tarafından telafi edilecekti. Olmadı. İnsan hakları ihlallerine dayanarak bu fonlar engellendi. Şimdi artık o paraları da almamız mümkün değil. Çünkü geçmiş bütçelerde kadük oldular.Şimdi tam üyelik sürecinde alınabilecek fonlar var. Kaldı ki, bunlar Türkiye'nin hakkı. 17 Aralık 2004 zirvesi öncesi Die Welt isimli Alman gazetesi Türkiye'nin tam üyelikle 38 milyar euro, yani 47 milyar dolar bir yardım elde edeceğini yazmıştı. Daha mütevazi tahminler 14-15 milyar euro arasında değişiyor. Essen'deki Türkiye Araştırmalar Vakfının tahminlerini ise şöyle:AB bütçesinin şu anda yüzde 21'ini tek başına Almanya sağlıyor. Ardından Fransa yüzde 16,4, İtalya ve İngiltere yüzde 13'er, İspanya yüzde 8,5, Hollanda ise yüzde 5'lik katkıda bulunuyor. AB'de bütçenin neredeyse yüzde 40'ını sağlayan Almanya ve Fransa'nın borusu ötüyor. Ama ilginçtir, çok daha az katkıda bulunan Hollanda İspanya'dan daha etkili olabiliyor. Yeni üyeler hep koyduklarından fazla alıyorlar. (Ancak yanılmayalım; Fransa da tarım nedeniyle koyduğundan fazla alanlardan). Yeni üyelerden

Yazının Devamı

Fed'in başında artık Ben Bernanke var

2 Kasım 2005

Bernanke'yi tanımakta yarar var. Dünyanın en önemli para birimi dolara bundan böyle o yön verecek. Onun, özellikle ABD ekonomisinin içinde bulunduğu durum hakkındaki düşünceleri izleyeceği politikayı da etkileyecek. Neden tercih edildiği ise, ayrıca önemli. Bernanke Princeton'lı bir akademisyen. Kaldı ki, Merkez Bankalarının başına genellikle akademik formasyonu olan kişiler yeğlenir. Çünkü günümüzde işler gayet teknik bir hale geldi. Bernanke'nin 2002 yılına dek ABD Merkez Bankası yönetiminde görev yaptıktan sonra Beyaz Saray'ın Ekonomik Danışmanlar Konseyi'nin başına geldi. Kısacası, Bernanke akademik dünyanın ötesinde kamu görevlerinde bulunmuş biri.Basında ABD'de izlenen para politikasında temel değişiklikler olmayacağı yazılıyor. Doğru. ABD'de artan enflasyonist baskı karşısında para politikasının zembereğinin sıkılmasından başka çare yok. Kim gelse aynı şeyi yapacak. Üstelik piyasalara büyük değişiklikler olacak izlenimi vermek doğru değil: dalgalanmalara neden olabilir. Bernanke rasyonel beklentiler ekolünün önemli takipçilerinden. Yazdığı Para Teorisi kitabından bu çok açık görülüyor. Bu ekole göre, enflasyon beklentilerden kaynaklanıyor. Bunu önlemenin yolu da

Yazının Devamı