Bu olaylar karşısında önceki gün Başbakan Erdoğan yanlış bir tepki verdi. İşi türbana bağladı. Oysa konu bundan çok farklı boyutlarda. Avrupa'da artık genç bir nüfus var ve bunun çoğu işsiz. Özellikle göçmen ailelerin çocukları arasında yaygın olan bu işsizlik yoğun tepkiler doğuruyor. Çünkü içlerinde ayrımcılık yapıldığı inancı var. Mesela Almanya'da Türkler arasında işsizlik yüzde 30'ları buluyor. Fransa'da Kuzey Afrika kökenli göçmenler arasında da işsizlik benzer oranlarda. Bu da birçok aşırılığa neden oluyor.AB bölgesinde şu anda çalışabilecek nüfusun yüzde 8,6'sı işsiz. Ancak bazı ülkelerde işsizlik özellikle daha yüksek. İşin ilginç tarafı bu ülkelerin daha büyük olması. Önceki hafta Paris'in banliyölerinde 1960'lı yılların sonunda gördüğümüz manzaraları andıran olaylar yaşandı. Her taraf yakılıyor, yıkılıyordu. Polis hâlâ baş etmekte güçlük çekiyor. Tek fark, bunlar öğrenci değil, işsiz. Yani gösteri amacıyla, ideolojik bir eylem yapılmıyor, toplumsal bir gerilimin patlaması gözleniyor. İşsizlik (%)Belçika 13,5 Fransa 9,8 Almanya 11,6 Özellikle Almanya'da ve Fransa'da işsizliğin bu denli yüksek olması AB'yi sıkıntıya sokuyor. Çünkü Almanya ve Fransa AB'nin lokomotifleri. Lokomotif tekleyince tren de duruyor. İşsizlik bizi de ilgilendiriyor. Çünkü daha düşük olsa Türkiye'ye bakış olumlu yönde değişebilir. Belçika'da ve Fransa'da işsizlik kaynağı ise üç aşağı beş yukarı belli. Büyüme zayıflayınca (yüzde 1 civarında) işsizlik yükseliyor. Almanya'da ise büyüme yüzde 0,6; yani tam bir felaket düzeyde! Öte yandan, İspanya yüzde 3'ün üstünde büyüyor ama yine de bu yetersiz kalıyor. Çünkü, bu büyüme yeterince istihdam yaratamıyor. İşsizliği azaltmanın tek yolu büyüme değil elbette. Avrupa'da giderek ortaya çıkan bir nitelikli işgücü eksikliği var. Yaygın olan niteliksiz işsizlik. İşsiz olan işgücü eğitilse, bu yeni iş kaynaklarından yararlanabilecek. Oysa muhafazakâr iktidarlar en çok eğitimden kesinti yapıyor. Avrupa'da son yıllarda gözlenen bir gelişme de ihracat rakamlarındaki yavaşlama. İspanya ve İngiltere çok ciddi dış ticaret açığı verirken, Almanya'nın dış ticaret fazlasında gerileme gözleniyor. Bu açıkların bütçe açıklarıyla da pek bir ilgisi yok. Mesela İtalya hariç hiçbir ülke ne ABD, ne de Japonya kadar açık veriyor. Öte yandan, euronun dolar karşısında değer kazanmasının bu açıklarda bir etkisinin olduğu iddia edilebilir. Birkaç yıl önce İstanbul'da Gazi Mahallesi'nde benzer olaylar çıktığında da, Paris'te çıkan olaylara benzer yorumlar yapılmıştı. Piyasa dengelerine tapınıldığı bir ortamda sosyal çatlamalar kaçınılmazlaşıyor. "Sıfır enflasyon" diye ortalıklara dökülen kimseler bu yaşananlardan sorumlu değil mi? Oysa (ne kadar başarılı olabilirler belli olmaz) Brezilya'da Lula'nın açıkladığı "sıfır yoksulluk" programı sosyal duyarlılık içeriyor. Öyle bir program ele alınsaydı Paris'te bu olaylar yaşanmayacaktı. hgunes@milliyet.com.tr