İşsizliğin ortaya çıkması için ya bu etmenlerden birinin değişmesi gerekir, ya da her ikisi. Bizde ise her iki etmen de olumsuz yönde gelişiyor. Hem işgücü arzı sürekli artıyor, yani işgücüne yeni katılımlar oluyor, hem de iş talebinde düşüşler gerçekleşiyor. Ülkemizde işgücü, nüfusun artması nedeniyle zaten sürekli artmakta. Bunun yanı sıra tarım kesiminden kentlere sürekli bir akımın olduğu da malum. Ancak son yıllarda bu eğilimin hızlandığı gözleniyor. Çünkü tarımda ciddi bir çöküş gözleniyor. Prof. Seyfettin Gürsel, kadın işgücü arzının zaman zaman değişmesi nedeniyle, ortaya değişen işsizlik rakamlarının çıktığını da yazdı. Olabilir, ama bizce tarımdaki durum daha etkili oluyor. İki gündür okurlarıma işsizliğin nedenlerini aktarmaya çalışıyorum. Malum, işsizlik, işgücü arzının işgücü talebini aşmasıdır. Gelelim işgücü talebine. Özellikle emek yoğun olan sektörlerde ihracat olanakları giderek daraldığından son bir yıldır işten çıkarmaların yoğunlaştığı gözleniyor. İşgücü arzının düzenlenmesi elbette pek mümkün değil. Ancak işgücü talebinin düşmesi iktisatçıların ve siyasetçilerin yakından önem vermesi gereken bir olgu.İşsizliğin çözümü de işte bu işgücü talebini artırmakta. Yani büyümede. Bu, iç talebi artırarak elde edilebilir. Mesela bunun için kamu harcamaları artırılabilir. Ancak bu hâlâ kamu borcu sorunuyla karşı karşıya olan bir ülke için hiç de iyi olmaz. Üstelik enflasyonist eğilimleri de hortlatır. Kaldı ki, bu aynı zamanda ithalatı yükselterek cari işlemler sorununu büsbütün içinden çıkılmaz hale getirir. Buna rağmen, bütçede olanaklar bollaştıkça hükümetin daha fazla yatırım eğilimine girdiği gözleniyor. İşsizliğin azalması için dış talebin güçlendirilmesi ise daha etkili bir çözüm. Kuşkusuz dünyada genel talebi etkilemek mümkün değil. Ancak ihraç edilen malların fiyatının ucuz hale getirilmesi mümkün. İşsizliği nasıl çözeceğiz? İhraç edilen malların daha ucuz hale getirmenin iki yolu var. Birincisi, üretimdeki maliyetleri daha makul düzeye çekmek. İkincisi de, döviz bazında o malın fiyatını ucuzlatmak. Yani kur düzeyinin değişmesi. Üretimdeki maliyetlerde işçilik maliyetinin sosyal yükler nedeniyle çok pahalı olduğu, enerji maliyetinin dünyanın en üst sıralarında bulunduğu ve finansmanın hâlâ yüksek bir reel faiz gerektirdiği biliniyor. Ancak üretim maliyetinin aşağı çekilmesi için hükümetin aldığı tek karar bazı dolaylı vergilerin düşürülmesi. Bunun da çok yararlı olmayacağı hemen belli oldu. Sosyal güvenlik alanında reform hâlâ gerçekleşmedi. Enerji hâlâ eski yüksek düzeyinde. Kısacası, maliyetlerin aşağı çekilmesinde tatmin edici bir gelişme gözlenmiyor.İhracatın son altı aydır tökezlemesi ve işsizliğin de aynı dönemde artmaya başlaması bir rastlantı değil. Kuşkusuz burada bir ilişki var. Son birkaç yıldır giderek değer kazanan kurun böyle bir hasar vereceği ortadaydı. Sıcak para konusunda her seferinde tongaya gelen IMF bu kez de aynı duruma düştü. Ülkemizde hem yüksek cari açık oluştu, hem işsizlik hgunes@milliyet.com.tr Çözüm dışsatımda