Sıcak para sterilize edilmeli

15 Ağustos 2006

Sıcak paranın girişiyle TL'de değer kazanmaya başladı. Şu anda doların 1.45 YTL'ye geldiği gözleniyor. Ancak ulusal paranın sık, hızlı ve yüksek boyutlarda değer değiştirmesi olumlu olarak nitelenemez. Bir başka deyimle, ulusal paranın sıcak para giriş veya çıkışlarından etkilenmesi engellenmezse, sıcak para dış ticaret dengesine egemen olur. Ve bu çok yanlıştır. Son haftalarda iki nedenle ülkeye sıcak paranın girdiği gözleniyor. Birincisi ve başlıcası, ABD Merkez Bankası FED'in faizleri artırmaya bir süre ara vermesi. Böylece gelişmekte olan ülkelerden fon çekilişi gereksinimi azalmış oluyor. İkincisi de, gerek bölgede, gerek ülkede gerginlik unsurlarının azalması. Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanlığı'na atanması, Lübnan'da ateşkesin ilanı, İran'a acil bir müdahalenin olmayacağının anlaşılması, Kuzey Irak'ta ABD'nin PKK'ya hoşgörü göstermeme kararı gibi gelişmeler bir süredir piyasalardaki gerginliği azalttı. Mayıs ve haziran aylarında sıcak para ülkeden çıkarken belli bir düzeyi geçip beklentileri bozunca müdahale edilmesi gerektiğini savunduk. O zaman adımız kimilerince "sıcak paracı", kimilerince de "ucuz dövizci"ye çıktı. Ancak aynı politikayı kur aşırı düşünce de şimdi yine

Yazının Devamı

Yüceleştirilen piyasa kavramı

11 Ağustos 2006

Konu önemli. Çünkü neo-liberaller, özellikle son yıllarda, devletin ekonomi alanında verimsizliklere neden olduğu savından hareketle, piyasa düzenini adeta tanrılaştırıyor. Oysa verimli sayılan bizzat o düzenin, en önemli toplumsal sorun hakkında çaresiz kalması göz ardı edilemeyecek bir açmaz. Gelişmiş Batı'da bile işsizlik kol geziyor. Dostum Taha Akyol'un sadaka sistemiyle yoksulluk mücadelesi önerisine karşı çıkarak çıktığımız yola devam ediyoruz. Önceki yazımızda liberal ekonomi politikalarının yoksulluk ve işsizlik olgusuna çözüm bulamadığını, 20.yüzyılın başında ciddi bir sarsıntı yaşadığını belirttik. Batı'da piyasa düzeninin egemen olduğu tüm ekonomilerde işsizlik hâlâ başlıca adaletsizlik, ya da toplumsal sorun olarak sürüyor. Önce ekonomist olmayanlara "piyasa" kavramını açıklayalım. Arz ve talebin fiyatı belirlemesi mekanizmasına piyasa deniyor. Ancak oluşan denge her zaman refahı en üste çıkarmıyor, gelir dağılımı da bozulabiliyor. Mesela işgücü piyasasında belirlenen denge ücret işsizliğe neden olabiliyor. Ya da satın alınan bir mal en ucuz noktada olmayabiliyor. Çünkü tam rekabet bir ütopya. Gerçek değil.Yanlış anlaşılmasın. Piyasa düzeninin eğriliğine bakıp da,

Yazının Devamı

Merkez Bankası'na tavsiyeler

10 Ağustos 2006

Önce enflasyondan başlayalım. Dalgalanma başlamadan, yani nisan ayında, tüketici fiyat endeksinin yüzde 1.34 yükseldiği açıklandı. Dalgalanmanın başladığı ay bu yüzde 1.88'e çıktı. Fakat ilginçtir; kurun fiyatlara yansımasının beklendiği haziran ayında enflasyon yüzde 0.34'e düştü. Geçen ay da TÜFE'nin yüzde 0.85 arttığı açıklandı. Herkes ekonomideki tüm kurumları bıraktı, dikti gözünü Merkez Bankası'na (MB). MB'nin ana görevi enflasyonu kontrol etmek. Bunu da faiz politikasıyla sağlamaya çalışıyor. Ama aynı politikanın sıcak para yoluyla cari açığa neden olduğu eleştirisiyle MB bombardımana tabi tutuluyor. Bu anlamda geçen ayın enflasyon ve cari açık verileri büyük önem taşıyordu. Merkez Bankası'nın bunun karşısında tek silahı var; o da faiz. Faizler bir hayli artırılmış görünüyor ve talep de kısılmaya çalışılıyor. İşte bunun da aynı zamanda sıcak parayı ülkeye çekerek kurlar üzerinde baskı yarattığı düşünülüyor. Sıcak paranın kurlar üzerinde bir baskı yarattığı gerçek. Ancak faizin buna neden olduğu pek doğru değil. Öte yandan, iç talebin sadece faizle bastırılabileceği beklentisi de çok doğru değil. Çünkü bu politika, yatırımları belli ölçüde frenlese de, ilginçtir, iç

Yazının Devamı

Yoksulluk, sosyalizm ve liberalizm

9 Ağustos 2006

Oysa 20. yüzyıl bir değil, üç önemli siyasal çöküşü gördü: Bunların ilki totaliter rejimler. İkincisi, gerek totaliter niteliği, gerek merkezi planlamanın dinamizminden yoksun olması nedeniyle komünist rejimler. Üçüncüsü de ciddi boyutlarda toplumsal ıstıraplara neden olarak salt liberalizmin uygulama alanını yitirmesi. Dostum, gazetemiz yazarı Taha Akyol, Murat Belge'nin 23 Temmuz tarihli Radikal'deki köşe yazısından bir hayli etkilenmiş ki, sürekli yoksulluk ve sosyalizm üzerine yazıp duruyor. Taha Akyol eskiden milliyetçi-muhafazakârdı. Özal'la birlikte liberal-muhafazakâr oldu. Yani muhafazakâr eğilimi değişmedi, ama giderek liberalizmi idealleştirir oldu. Sosyalist sistemlerin hızlı kalkınmayı üretemediği gibi, liberal sistemler de yoksulluk karşısında hüsrana uğradı. Oysa liberal sistemin en büyük tezi, refahın hızla büyümesiyle yoksulluğun kendi içinde yok olup gitmesiydi. Olmadı. Piyasa, işsizlik olgusu karşısında biçare kaldı. Malum, işsizlik yoksulluğun ana kaynağıdır. Ve hiç de azalmamakta. Liberal sistemler ise şimdi ancak çeşitli sosyal takviyelerle geçerliğini korumaya çalışıyor. Toplumların tarihte en büyük sorunu yoksulluk olmuştur. Sistemlerin amacı, refahın

Yazının Devamı

Bodrum ne olacak?

8 Ağustos 2006

Bodrum'a ikinci kez 1972'de gelmiştim. Belki de o tarihlerin nadir otellerinden biri olan Baraz'da kalmıştık. Büyük amcamın eşinin ölüm haberi gelince üçüncü gün apar topar Kandıra'ya dönmüştük. Yine ufacık, şirin bir beldeydi. Dışında pek bir şey yoktu. Bodrum'un gelişmesi 1970'li yılların ortalarında başladı. Bu gelişmede o tarihlerin efsanevi kaymakamı Özer Türk'ün büyük katkısı olmuştur. Daha sonra 1974'te liseyi bitirdiğimde üç arkadaşımla Gümbet'te çadır kurmak için gelmiştim. Ne maceraydı! Orada Ayaz ve Baba kampingler vardı. Başkaca da tek bir ev yoktu. 1976'da Aktur'da evimiz tamamlandığından bu yana hemen her yıl Bodrum'a gelirim. Bodrum'un gelişmesi son yıllarda beni her yıl şaşırtmıştır. Ancak bu yıl ilk defa ürküttü. 1960'lı yılların sonlarında Bodrum'a ilk kez gelmiştim. O zamanlar Azmakbaşı'ndan öteye Halikarnas yönünde tek tük sahilin içinde bahçe içinde evler vardı. O evlerden birinde rahmetli babam ile sınıf arkadaşı Haşim Bey'in evinde kalmıştık. Hatta Leyla Mansur'u da evinde ziyaret ettiğimizi anımsıyorum. Farkına varmamışım herhalde ama artık Bodrum bir tatil beldesi olmaktan çıkmış hızla bir metropol olmaya geçiyor. Türklerin adeta yegâne tatil merkezi

Yazının Devamı

Enflasyon nereye?

28 Temmuz 2006

Türk ekonomisinin temel sorunu artık enflasyon değil. Fakat enflasyonla mücadele elden düşürülürse büyük hata olur. Öte yandan enflasyonun nedenlerinin sürekli izlenmesi gerekir. Bu anlamda şu anda yaşanan enflasyonun altında petroldeki fiyat artışları mı, yoksa talebin mi olduğu belirlenmelidir. İç talep aşağıdaki ilk tablodan gözleniyor; yılın ilk aylarında canlı seyretmiş. Özel tüketim geçen yıl (bir önceki yıla göre) yüzde 4 artarken, bu yıl (iki mislinden fazla) yüzde 8.4 büyümüş. Üstelik artışların her ikisi de milli gelirdeki büyümeden yüksek. Daha önemlisi, bu farkın bu yıl daha da açılmış olması. İç talep canlı 2005 2006Özel tüketim 4.0 8.4GSYİH 4.8 6.4 Bir ülkede tüketim talebi üretimden fazlaysa, ithalat talebi artar. Bu aynı zamanda enflasyon eğilimini etkiler. Fiyatlar hızla yükselir. Bu durumda talebi bastırmaktan başka çare kalmaz. Ya para politikası kullanılabilir, ya da maliye. Yani para arzı kısılır, yahut faizler artırılır, ya da her ikisi. Öte yandan ya vergiler artırılır, ya da harcamalar kısılır, yahut her ikisi. Merkez Bankası'na göre, enflasyon, dalgalanmadan etkilenmekle birlikte, daha önce arz şoklarından dolayı yükselme eğilimine girmişti. Bu nokta

Yazının Devamı

Yarım kalan tarım

27 Temmuz 2006

Milli gelirin yüzde 10'unu tarımsal üretim oluşturuyor. Bu büyük bir rakam değil. Ancak hâlâ istihdamın yüzde 35'e yakın bir kısmının tarım tarafından sağlandığı düşünülürse, sosyal bakımdan son derece önemli bir kesim olduğu ortada.Önceki hafta açıklanan milli gelir rakamlarında yılın ilk çeyreğinde tarımsal büyümenin yüzde 0.6 olduğu belirtiliyordu. Oysa geçen yılın aynı döneminde hiç büyüme oluşmamıştı. Bu açıdan bakıldığında durum sevindiriciydi. Ancak cari fiyatlarla ilk üç aya baktığımızda yüzde 4.7'lik bir küçülme gözleniyor. Diğer bir deyimle, tarımda aslında bir büyüme yok. Olasılıkla fiyatlar geçen yıla göre daha düşük olduğu için izafi bir büyüme gözleniyor. Fındıkla ilgili tartışmalar sürüyor. Hükümet tüccarın etkisinde kalınca, üreticiler de hükümete bindirmeye başladı. Ancak konu sadece fındık değil. Tarımda genel bir çöküş var. Gerçi önceki gün Akşam gazetesindeki köşesinde Deniz Gökçe tarımda istihdam azalmasının verimlilik artışı sağladığını ifade ediyordu, ama unutmayalım; ortada ciddi bir üretim artışı yok. Bu rakamlarda en ağırlıklı kalem olan hububat konusunda henüz bir bilgi yok. Zaten mevsimsel olarak da hububat üçüncü çeyrekte devreye girer ve tarımsal

Yazının Devamı

Tek başına Merkez Bankası

25 Temmuz 2006

Ülkemizde Merkez Bankası'nın görevleri konusunda tartışma yok. Ancak, uzun süredir hangi ekonomik hedef doğrultusunda bu yetkileri kullanacağına dair tartışmalar yapılıyor.Aslında bir ülkede uygulanacak olan ekonomik politikalara hükümetler karar verir. Merkez bankaları ise, para politikasını, belirlenen bu hedefler doğrultusunda tasarlar ve "bağımsızca" yürütür. Hükümetin ana hedefi enflasyonla mücadeleyse, başka bir hedefi de yoksa, MB buna uyumlu bir para politikası yürütür. Diyelim ki, bu hedefi hükümet gözden çıkardı. MB tek başına yürütebilir mi? Bizce hayır. Don Kişot'luk yapmış olur. Merkez bankalarının (MB) üç görevi vardır: Biri, bankaların bankası olmak; diğeri, Hazine'nin kasası olmak ve üçüncüsü de para otoritesi olmak, yani hem para basmak, hem de onun değerini belirleme yetkisi. Çünkü politika hedefleri arasında çatışma ve çelişkiler olabilir. Hatta çoğu zaman vardır da. Hükümetler yaptığı seçimleri para otoritesiyle paylaşır. Bugün hükümet de, Merkez Bankası da sadece enflasyonla mücadele ettiğini söylüyor. Ama hükümet, yapılması gerekenleri eksik yapıyor. Mesela maliye politikasını daha da sıkmak gerekiyor. Kaldı ki, hükümet son aylarda bir başka hatalı tutumu

Yazının Devamı