Milli gelirin yüzde 10'unu tarımsal üretim oluşturuyor. Bu büyük bir rakam değil. Ancak hâlâ istihdamın yüzde 35'e yakın bir kısmının tarım tarafından sağlandığı düşünülürse, sosyal bakımdan son derece önemli bir kesim olduğu ortada.Önceki hafta açıklanan milli gelir rakamlarında yılın ilk çeyreğinde tarımsal büyümenin yüzde 0.6 olduğu belirtiliyordu. Oysa geçen yılın aynı döneminde hiç büyüme oluşmamıştı. Bu açıdan bakıldığında durum sevindiriciydi. Ancak cari fiyatlarla ilk üç aya baktığımızda yüzde 4.7'lik bir küçülme gözleniyor. Diğer bir deyimle, tarımda aslında bir büyüme yok. Olasılıkla fiyatlar geçen yıla göre daha düşük olduğu için izafi bir büyüme gözleniyor. Fındıkla ilgili tartışmalar sürüyor. Hükümet tüccarın etkisinde kalınca, üreticiler de hükümete bindirmeye başladı. Ancak konu sadece fındık değil. Tarımda genel bir çöküş var. Gerçi önceki gün Akşam gazetesindeki köşesinde Deniz Gökçe tarımda istihdam azalmasının verimlilik artışı sağladığını ifade ediyordu, ama unutmayalım; ortada ciddi bir üretim artışı yok. Bu rakamlarda en ağırlıklı kalem olan hububat konusunda henüz bir bilgi yok. Zaten mevsimsel olarak da hububat üçüncü çeyrekte devreye girer ve tarımsal hasılayı ilk çeyreğin 4 katına yükseltir. Ancak meyve üretiminin sabit fiyatlarla yüzde 16.7, cari fiyatlarla da yüzde 25.6 gerilediği gözden kaçmamalı. Demek ki, hem fiyatlar gerilemiş, hem de üretim. Oysa arzın azaldığı durumlarda fiyatların yukarı çıkması gerekmez miydi? Olmamış. Burada akla iki olasılık geliyor. Ya iç üretimin azalması karşısında ithalatın hızla artması ve fiyatları aşağıya çekmesi, ya da çok ciddi bir iç talep çöküşünün yaşanması. Ancak bunların ikisinin de doğru olmadığı ortada. Çünkü, malum, gıda talebi kolay düşmez. Taze meyve sebze ithalat oranı da çok düşüktür. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Bülteni'nde ise bu konu, zeytinde yok yılı olmasına ve narenciye fiyatlarının önceki yıla göre düşük olmasına bağlanıyor. Büyüme zayıf Tarımda uzun vadede fiyatların gerilediği biliniyor. Ancak tarımsal verimliliğin artmasıyla sektörün toplam katma değeri zaman içinde yükselebilir ve refah korunabilir. Öte yandan, tarımla geçinen nüfusun azalmasıyla tarımda kişi başına gelirin artması gerek. Fakat Türkiye'de verimlilik artışları gayet sınırlı kalıyor. Fiyat düşüşlerinin yanı sıra bir de tarım girdilerinin hızlı artışı ortaya fakirleşme ve iç göç çıkarıyor. Geçen yıla göre tarımsal ürünlerin fiyatlarının aynı kaldığını bile varsaysak, girdiler, örneğin mazot, gübre ve tohum öylesine pahalılaştı ki, tarımda inanılmaz bir yoksullaşma olgusuyla karşı karşıya kalınıyor. Üretimde artış yok, fiyatlar da ya aynı, ya da düşüyor. Bu durumda yoksullaşmanın olmaması için maliyetlerin çok hızlı düşmesi gerekirken onlar da aşırı ölçüde artıyor. Mazot fiyatındaki artış yüzde 60, gübrede yüzde 61, tohumda (çeşitli ürünlerde farklı olsa da) yüzde 47. Tarımda elbette fiyatlar gerileyebilir. Ancak üretim öylesine hızlı artmalı ki, tarımdaki refah düşmesin. hgunes@milliyet.com.tr Fiyatlar düşüyor