Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Oysa 20. yüzyıl bir değil, üç önemli siyasal çöküşü gördü: Bunların ilki totaliter rejimler. İkincisi, gerek totaliter niteliği, gerek merkezi planlamanın dinamizminden yoksun olması nedeniyle komünist rejimler. Üçüncüsü de ciddi boyutlarda toplumsal ıstıraplara neden olarak salt liberalizmin uygulama alanını yitirmesi. Dostum, gazetemiz yazarı Taha Akyol, Murat Belge'nin 23 Temmuz tarihli Radikal'deki köşe yazısından bir hayli etkilenmiş ki, sürekli yoksulluk ve sosyalizm üzerine yazıp duruyor. Taha Akyol eskiden milliyetçi-muhafazakârdı. Özal'la birlikte liberal-muhafazakâr oldu. Yani muhafazakâr eğilimi değişmedi, ama giderek liberalizmi idealleştirir oldu. Sosyalist sistemlerin hızlı kalkınmayı üretemediği gibi, liberal sistemler de yoksulluk karşısında hüsrana uğradı. Oysa liberal sistemin en büyük tezi, refahın hızla büyümesiyle yoksulluğun kendi içinde yok olup gitmesiydi. Olmadı. Piyasa, işsizlik olgusu karşısında biçare kaldı. Malum, işsizlik yoksulluğun ana kaynağıdır. Ve hiç de azalmamakta. Liberal sistemler ise şimdi ancak çeşitli sosyal takviyelerle geçerliğini korumaya çalışıyor. Toplumların tarihte en büyük sorunu yoksulluk olmuştur. Sistemlerin amacı, refahın artırılması ve bunun herkes tarafından hissedilebilmesidir. Herhangi bir sistem yoksulluğu azaltamıyorsa başarısız sayılmalıdır. Ancak yoksulluğun, hem salt anlamda bir "yoksunluk boyutu" var, yani gıda, barınak ve giyecek gibi temel gereksinimlerin yokluğu, hem de refah düzeyinin düşüklüğünü gösteren göreli boyutu. Kabul etmeliyiz ki, salt yoksulluğu da, göreli yoksulluğu da sosyalist sistemler azalttı. Çünkü işsizliği ortadan kaldırdılar. Ancak, bu hem sürdürülebilir bir durum değildi (çünkü sistem verimli değildi), hem de liberal sistemde yaşayan bazı yoksullar sosyalist sistemde yaşayanlardan daha yüksek bir refah düzeyine kavuşabildiler. Yani, kendi içinde adil ama bireyi tatmin etmeyen durumlar ortaya çıktı. Öte yandan, sınıflı toplumları yok etmek için zoraki sistemlerin başarısız kaldığı da biliniyor. Peki ne yapacağız? Sadece komünizm çökmedi Taha Akyol yoksulluğa karşı, Hıristiyan muhafazakârların, hatta son zamanlarda (sosyal devlet karşıtlığına kadar varmış) bazı Anthony Giddens yorumcularının savunduğu liberal sistem içindeki sosyal yardım (charity) sistemini öneriyor. Hatta Belge ile ortak bir deyimi kullanarak meselenin "ahlaki" olduğunu savunuyor. Herhalde en doğrusu, meseleyi "vicdanlarda" aramak. Ancak bu vicdani bakış, sorunu bireyin değil, toplumun ortak bir siyasal iradeyle çözmesini gerektirir. Akyol'un ve Hıristiyanların yaklaşımı yoksulluğu siyasal alanın dışına çıkarmayı amaçlıyor. Oysa bizzat bu, etkin mücadeleyi ortadan kaldırıyor. Açıkçası, ne bir sosyal demokrat olarak ne de bir bilim adamı olarak bireyin kendisine bırakılan bir sistemle yoksullukla mücadeleyi gerçekçi bulmam mümkün değil. Hele hele cemaat, hayır dernekleri ve gönüllü kuruluşlarla toplumsal sorunları çözme arayışı, iyi niyetli, ancak ütopik, hayalci bir yaklaşım olarak nitelenebilir. Kuşkusuz, işsizliğin hayır dernekleriyle çözülmesi, ya da azaltılması mümkün değildir. Vicdanınız bu sorundan rahatsızsa bunu siyasal mesele yaparsınız. Ama tabii liberal kalamaz, sosyal adaletçi olursunuz! Hem burada vicdanınız rahat eder, hem de öte tarafta ruhunuz! hgunes@milliyet.com.tr Sosyal yardım çözümü