Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sıcak paranın girişiyle TL'de değer kazanmaya başladı. Şu anda doların 1.45 YTL'ye geldiği gözleniyor. Ancak ulusal paranın sık, hızlı ve yüksek boyutlarda değer değiştirmesi olumlu olarak nitelenemez. Bir başka deyimle, ulusal paranın sıcak para giriş veya çıkışlarından etkilenmesi engellenmezse, sıcak para dış ticaret dengesine egemen olur. Ve bu çok yanlıştır. Son haftalarda iki nedenle ülkeye sıcak paranın girdiği gözleniyor. Birincisi ve başlıcası, ABD Merkez Bankası FED'in faizleri artırmaya bir süre ara vermesi. Böylece gelişmekte olan ülkelerden fon çekilişi gereksinimi azalmış oluyor. İkincisi de, gerek bölgede, gerek ülkede gerginlik unsurlarının azalması. Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanlığı'na atanması, Lübnan'da ateşkesin ilanı, İran'a acil bir müdahalenin olmayacağının anlaşılması, Kuzey Irak'ta ABD'nin PKK'ya hoşgörü göstermeme kararı gibi gelişmeler bir süredir piyasalardaki gerginliği azalttı. Mayıs ve haziran aylarında sıcak para ülkeden çıkarken belli bir düzeyi geçip beklentileri bozunca müdahale edilmesi gerektiğini savunduk. O zaman adımız kimilerince "sıcak paracı", kimilerince de "ucuz dövizci"ye çıktı. Ancak aynı politikayı kur aşırı düşünce de şimdi yine savunuyoruz. Aksi takdirde, ihracat hız kesebilir.Bu durumda yapılması gereken belli. Sıcak para hareketlerinin kur üzerindeki etkisi ortadan kaldırmalı ve cari denge ile kur karşı karşıya bırakılmalı. Böylece kur, ortaya çıkan cari açık karşısında kendiliğinden düzeltme yapabilir. Ve tabii bunun açık üzerinde olumlu etkisi olur.Bunun nasıl, ne ölçüde ve hangi yöntemle yapılacağına elbette Merkez Bankası karar verecek. Ancak bizce, sadece kısa vadeli portföy yatırımları değil, tüm sermaye akımlarının sterilize edilmesi gerekir. Kısa vadeli sermaye hareketleri zaten piyasalarda gözlenebilir. Bu tür hareketler kur üzerinde anında etkili olur. Özellikle büyük bankalar bunu çok iyi bilir, yahut Merkez Bankası piyasa hareketlerinden bunu kolaylıkla izler. Bize kalırsa, bu türdeki kısa vadeli hareketler doğrudan alımlarla gün içerisinde sterilize edilmelidir. Daha uzun vadeli sermaye girişleri ise, Merkez Bankası'nın açacağı günlük ihalelerle piyasadan alınmalıdır. Bu yıl mayıs ayına dek Merkez Bankası piyasalardan 9 milyar dolara yakın alım yapmıştı. Oysa ilk 4 ayda cari işlemler açığı 12.5 milyar dolardı. Mayıs ayı sonunda cari açık 16.2, haziran ayı sonunda da 18.7 milyara ulaştı. Üstelik o arada Merkez Bankası piyasaya döviz de verdi. Kısacası, mayıstan bu yana ara verilen ihalelere yeniden başlamak için Merkez Bankası'nın hazırlık yapması şart. Sıcak para baskılıyor MB'nin 57.4 milyar dolar döviz rezervi var. Eğer döviz alımlarına yeniden geçerse, bu, kısa vadede rezervleri (borç ödemeleri bir tarafa bırakıldığında) 67.3 milyar dolara, yıl sonunda da 78 milyar dolara çıkarabilir. Tabii bunlar mutlaka gerçekleşecek demek değil. Ancak rezervlerin hızla artacağı ortada. Bu durumda, bu kadar döviz rezervi biriktirmenin de bir maliyeti olacaktır. Ancak döviz ucuzken alınan, pahalılaşınca da satılan döviz işlemleri belli bir kâr sağlayacaktır. Öte yandan, rezervlerin de belli bir faiz geliri olacaktır. Sadece bu getiri çok güvenilir yer ve araçlara yattığından getiri daha sınırlı olacaktır. Bu da gerekirse Hazine tarafından telafi edilebilir. Tekrarla belirtelim, 1.50 gibi bir eşiğin bir alt direnç olarak MB tarafından korunmasında yarar vardır. Dünyanın hiçbir yerinde tam serbest dalgalı kur sistemi yoktur. Hele gelişmekte olan ülkelerde bir de cari işlemler sorunu varsa, bu konuya özellikle özen gösterilmelidir. hgunes@milliyet.com.tr Ne kadar alınmalı?