IMF neye yarayacak?

13 Ocak 2010

MÜSİAD’ın itirazına rağmen, gecikmeli bir biçimde hükümet IMF ile anlaşıyor. Önümüzdeki günlerde en çok bu konu tartışılacak. Çünkü tam bir çelişki yaşanıyor. Başbakan kalkıyor diyor ki “Kredi notumuz yükseldi.” Adama sormazlar mı, “O zaman neden gidip IMF ile anlaşma yapıyorsun?”
IMF ile anlaşmayı gerçekten pek beklemiyorduk. Bu anlaşma özellikle mali piyasaları epeyce etkileyecektir. Borsa oldukça şişik hale geldiğinden pek değişiklik olmayabilir. Bono piyasasında da düşüş sınırlı kalabilir. Nihayet enflasyon pek değişmeyecektir. Fakat kurda ciddi bir değerlenme sürecine hazırlıklı olmak gerekiyor. Belki de Merkez Bankası’nın bu kez daha yüklü döviz alımlarını gerçekleştirmesi gerekebilir.

Perşembenin gelişi
Hafta içinde cari denge verileri açıklandı. Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur. Kasım ayı dış açığı 1.5 milyar dolar olmuş ve 11 aylık cari açık 10 milyar dolara yaklaşmış. Dış açıktaki daralma bir süredir tersine dönmeye başladı. İthalat (yavaş da olsa) artmaya başladı. Üstelik ekim ayında ihracat 11 milyar dolar kadardı. Kasımda 10 milyar doların altına düşmüş. Öyle anlaşılıyor ki, 2009 yılını 11 milyar dolarlık bir dış açıkla kapatacağız. (Bu da öteden beri

Yazının Devamı

Gariban emekliye maaş zammı devrimi

11 Ocak 2010

Hükümetin en çok övündüğü yönlerinden biri de sosyal adaletçi olması. Kömür dağıtmaktan tutun da, yeşil kartın yaygınlaşmasına kadar AK Parti hükümeti sosyal demokrat CHP’yi bile eleştirerek, kendisini daha adaletçi buluyor. Ramazanda garip gurebanın sofrasını paylaşan Başbakan gerçekten ilk bakışta insanı etkiliyor. Bu iddiayı da medyadaki yandaşları kabulleniveriyor.
Hatta Hazineden sorumlu bakanlar çoklukla Gini katsayısının olumlu geliştiğini gösteriyor ve birileri de çıkıp bunun doğruluğunu sormuyor. İşte son örneği emekli memur maaşlarında. Yapılan zammın sosyal adaletçi bulunması üzerine çeşitli televizyon programları yapıldı. Başbakan çıktı bunu “devrim” diye niteledi. Oysa ki gerçek hiç de öyle değil.

82 liralık devrim
Türkiye’de memur maaşları öteden beri yetersiz bulunur. Doğrudur da. Hele düşük düzeyli memurlar sürekli geçim sıkıntısı çekerler. Pazarda limon satan öğretmen haberleri medyada yer almış, içimizi burkmuştur. Bu durum bir türlü değişmiyor.
Bugün emekli olan bir SSK’lı en az 601 TL maaş alırken Başbakan’ın son kıyağı ile 683 TL alacakmış. Memurların durumu ise daha beter. (İnşallah bunlar sonunda eşitlenecek) Memurların ya da emeklilerin böylesi bir

Yazının Devamı

IMF anlaşmasından patates çıkmasın?

8 Ocak 2010

Yalancı çoban birçok defa köyü “Kurtlar bastı” diye uyardığından, sonunda gerçekten kurtlar sürüyü bastığında kimsenin tınmadığı hikâyesi hep anlatılır. Bizim IMF hikâyesi de biraz buna döndü. Saygınlık politikacıların yegâne sermayesidir. Saygınlığı bir defa kaybettiniz mi, artık dönüşü olmaz.
Günlerdir düşünüyorum; IMF ile anlaşmanın nedeni ne olabilir diye. Erken seçim olasılığı, büyümenin daha yüksek olmasının istenmesi gibi nedenleri üst üste koyuyorum, bir türlü tatmin olmuyorum. Fakat dün eski bir öğrencim olan BCG İstanbul’un stratejisti Özgür Altuğ’un doğrudan yatırım beklentisine ilişkin raporu önüme geldiğinde biraz daha kafam berraklaştı.

Dış açığın finansmanı
2009 yılının cari açığının 10 milyar dolar civarında gerçekleşeceğini bekliyoruz. Bu açık petrol fiyatlarının 40 dolara kadar düştüğü ve milli gelirin yüzde 6 düzeyinde daraldığı bir ortamda oluştu. 2010 yılında büyüme yüzde 3’ü aşacaktır. Bu rakam (işsizliği azaltmaya yetmediği gibi) cari açığın da büyümesine neden olacaktır. Kaldı ki, petrol fiyatı da daha şimdiden 80 dolar mertebesine geldi. 2010 yılında petrolün 100 doların üstünde olması kimseyi şaşırtmayacaktır.
Şimdi gelin 2010 yılının bir cari açık

Yazının Devamı

IMF anlaşması yine balon mu?

6 Ocak 2010

Geçen hafta hükümet yetkilileri IMF ile 2 yıllık bir anlaşma nın eşiğinde olduklarını açıkladı. Önce kimse tınmadı. Malum ya; AKP hükümeti krizin en keskin olduğu noktadan bu yana aynı teraneyi dolandırıyor. Kimse tınmayınca ardı ardına gelen açıklamalarla bu pekiştirilmek istendi. Böylece borsada kutlamalar başladı. Ama yine de herkes temkinli. Kur bir miktar düştü ama sınırlı kaldı.
İnanmakta zorluk çeksek de, varsayalım ki, hükümet gerçekten IMF ile anlaşıyor. Peki, neden şimdi? Bu belli değil. Krizin tam göbeğinde IMF’yle anlaşmayan bir hükümetin krizin en olumsuz noktası atlatıldıktan ve genel seçimlere 1.5 yıl kalan bir dönemde anlaşmaya gitmesini çözmek gerçekten zor.

Sezilmeyen tehlike
Acaba bizim sezemediğimiz daha tehlikeli bir döneme mi giriliyor? Varsayalım ki böyle. Peki, bu ne olabilir? Bu dış finansman sorunu olamaz. Çünkü dış açığın finansman sorununun en sıkıntılı olduğu dönem geçen yıldı. 2010 yılında da yüklü dış borçlar var. Ama küresel konjonktür, özellikle batı finansman kuruluşları daha iyi durumda.
Kaldı ki anlaşmanın ne kadar kaynak içerdiğini de bilmiyoruz. Yahut para dışındaki koşulları. Sadece IMF’nin hükümetin bulunduğu noktaya geldiği

Yazının Devamı

Yeni yıla açığız da yeniliklere açık mıyız?

4 Ocak 2010

Yeni yıla girdik. Hemen herkes gündemdeki gerginlikleri konuşuyor. Sınıra gelen toplumsal çatışmalar çoğumuzu çok rahatsız ediyor. Kimi aykırı fikirlerle dikkat çekmek isteyen çılgınlar gelinen bu durumu “mükemmel bir yıl” olarak niteleyebilir, ama demokraside çılgınlıklara da yer yok mu? Olmalı.
Kuşkusuz bütün bu çatışmalar toplumun bir kısmını ürkütüyor, bir kısmını da tutuculaştırıyor. Zaten ne açık, ne de yenilikçi bir toplum olduğumuzu kolaylıkla savunamayız. TUİK geçen yılın son gününde bir araştırma yayımladı. 2006-2008 yılları arasında yenilik faaliyeti yürüten girişimlerin oranını açıkladı. Ekonomik faaliyet olarak yenilikçi girişimler yüzde 37,1.. Çalışan sayısı yani kuruluş büyüdükçe bu eğilim de artıyor ve yüzde 54’ün üstüne çıkıyor.

Hizmetlerde yenilikçi eğilim sınırlı
Sanayide yenilikçi eğilim yüzde 41, hizmetlerde yüzde 31. Oysa giderek milli gelir içinde hizmetler daha büyük paya sahip oluyor. Teknolojik yenilik sahaları olan ürün ya da süreç yeniliği pazarlama veya organizasyon gibi teknolojik olmayan yeniliklere göre biraz daha fazla. Fakat yine de düzeylerin çok yüksek olmadığı dikkat çekiyor. Üstelik yeniliklerde sonuç alma oranı da yüzde 95’i aşıyor.
İ

Yazının Devamı

2009’un ardından...

1 Ocak 2010

2010 yılında her şey gönlünüzce olsun. Dün gece neler yaptınız bilemem. Ama mütevazı vatandaşların televizyonları başında geceyi en masrafsız biçimde geçirdiğine, ensesi kalınların da kazık marka eğlence yerlerinde bol para saçtıklarını tahmin edebiliyorum. Çünkü her yılbaşı gecesi böyle geçiyor. Kader utansın!
2009 küresel krizin dünyada gündemin tepesine oturduğu bir yıl oldu. Ancak Başbakan Erdoğan Türkiye’de krizin teğet geçtiğine inandığı için bu konuyla pek ilgilenmedi. Soruna teğet geçti! IMF ile anlaşmak istemedi. Halkı avuttu, pışpışladı. Ama bu arada Türkiye ekonomisi tarihi bir küçülme ve rekor bir işsizlik sorunu yaşadı.
2009 yılının ana gündemi dünyada ekonomi, bizde ise siyaset oldu. Sanki bizde işler daha iyiydi. Oysa tam aksine, bizde milli gelirin yüzde 6 oranında daralırken, ABD’de yüzde 1 küçüleceği öngörülüyor! İşte algılama farkı!
2009 yılını Ergenekon adlı bir muammayla geçirdik. Hâlâ ne olduğu pek belli değil. İçeride birçok insan var. Ve kimse tam olarak o insanların kabahatlerini bilmiyor. Bazı gazete yazarları sivil demokrasi için bunun kapsamının genişletilmesini istiyor. Yani daha fazla insan içeri girerse demokrasinin önündeki engellerin kalkacak!

Yazının Devamı

Karşı oy raporu

30 Aralık 2009

Geçen hafta cuma günü Meclis’te 2010 yılı bütçe tasarısı oylandı. Tasarı 335 evet oyuna karşın, 102 karşı oyla kabul edildi. Ancak bu kez ana muhalefet partisi neden karşı oy kullanacağını önceden bir raporla (“Karşı Oy”) kamuoyuna duyurdu.
Rapor medyada çok az tartışıldı. Oysa ekim ayında CHP “Türkiye Ekonomisinin Krizi” başlıklı raporu kamuoyuna açıkladığında bile ilgi daha fazla olmuştu. Malum, öteden beri CHP ekonomik sorunlara yeterince ilgi göstermemesi nedeniyle eleştirilir. Çoğu zaman buna biz de katılırız. Fakat şimdi CHP ardı ardına rapor yayımlıyor, bakan yok!. Haliyle insan ana muhalefet partisinin bir raporunun, bir işadamının gazete sohbeti kadar ilgi çekmemesini merak ediyor!

Diğerlerinden ayrışan ekonomi
Raporunun başında küresel krizin hemen öncesinde diğer gelişmekte olan ülkelere göre Türkiye’de büyüme performansının düşmeye başladığı, krizde ise çok daha olumsuz etkilendiği verilerle gösteriliyor. Rapor aslında CHP lideri Baykal’ın bütçe konuşmasında bir hayli kullanıldı. Örneğin 2002 yılında AKP iktidara geldiğinde büyüme bakımından 29. sırada olan Türkiye’nin 2007 yılında 100. sıraya düştüğü, 2009 yılında ise 149 ülke içinde 136. sıraya düşmesi son derece

Yazının Devamı

Gerçekleri görmeden yaşamak

28 Aralık 2009

Geçen hafta medyanın da, finans dünyasının da yakın ilgi gösterdiği bir konu İtalya’nın vergi barışıyla İsviçre’den 80 milyar euro koparmasıydı. Konunun birçok yönü var: Birincisi, rakam ilk bakışta bir hayli büyük görünüyor. Böylesi bir meblağın nasıl getirildiği de bu nedenle merak ediliyor. İkincisi, İsviçre’nin buna nasıl izin verdiği de anlaşılmış değil.. Nihayet Türkiye’nin benzer bir süreci neden başaramadığı da tartışılıyor.
İşin başında İtalya Maliye Bakanı Guilio Tremonti’nin İsviçre Maliye Bakanı Hans Rulolph Merz’e giderek paraları istediğini biliniyor. İyi de bir bakan nasıl gider de şahısların paralarının kendi ülkesine dönmesini sağlar? İşte kritik nokta burası.

750 milyar dolarlık servet
Birincisi, bu paranın önemli bir kısmı fon halinde. Üstelik durumu abartmaya da gerek yok. İtalyanların yurtdışında 500 milyar euro’luk (750 milyar dolar) parası olduğu tahmin ediliyor. Gelen para bunun sadece yüzde 15-20’si ediyor. Milli gelirin ise yüzde 5’i kadar.
Üstelik, İsviçreliler bu durumdan hiç de memnun olmadılar. Hatta bankacılardan müşterilerinin rahatsız edildiğini savunanlar oldu. Kimisi de bunun kara para aklamaya elverdiğini savunuyor.
İtalya’da 2002-2003

Yazının Devamı