Yeni yıla girdik. Hemen herkes gündemdeki gerginlikleri konuşuyor. Sınıra gelen toplumsal çatışmalar çoğumuzu çok rahatsız ediyor. Kimi aykırı fikirlerle dikkat çekmek isteyen çılgınlar gelinen bu durumu “mükemmel bir yıl” olarak niteleyebilir, ama demokraside çılgınlıklara da yer yok mu? Olmalı.
Kuşkusuz bütün bu çatışmalar toplumun bir kısmını ürkütüyor, bir kısmını da tutuculaştırıyor. Zaten ne açık, ne de yenilikçi bir toplum olduğumuzu kolaylıkla savunamayız. TUİK geçen yılın son gününde bir araştırma yayımladı. 2006-2008 yılları arasında yenilik faaliyeti yürüten girişimlerin oranını açıkladı. Ekonomik faaliyet olarak yenilikçi girişimler yüzde 37,1.. Çalışan sayısı yani kuruluş büyüdükçe bu eğilim de artıyor ve yüzde 54’ün üstüne çıkıyor.
Hizmetlerde yenilikçi eğilim sınırlı
Sanayide yenilikçi eğilim yüzde 41, hizmetlerde yüzde 31. Oysa giderek milli gelir içinde hizmetler daha büyük paya sahip oluyor. Teknolojik yenilik sahaları olan ürün ya da süreç yeniliği pazarlama veya organizasyon gibi teknolojik olmayan yeniliklere göre biraz daha fazla. Fakat yine de düzeylerin çok yüksek olmadığı dikkat çekiyor. Üstelik yeniliklerde sonuç alma oranı da yüzde 95’i aşıyor.
İncelenen 3 yıllık dönemde teknolojik yenilik faaliyeti için girişimlerin yüzde 16’sı işbirliğiyle yapılmış. Bunların da % 82’si makine, teçhizat ve yazılım sağlayıcıları alanında olmuş. Bütün bu işbirliği yapanların da yüzde 97’si yurtiçinden, yüzde 26’sı ise AB üye, aday ve EFTA ülkelerinden olmuş.
Peki neden yeniliğe bu kadar kapalıyız? Bunun nedeni kültürel mi, ekonomik mi? Kuşkusuz toplum olarak pek yenilikçi ve girişimci olduğumuzu savunamayız. Öncelikle ne aile düzenimiz yahut terbiyemiz buna müsait, ne de milli eğitim sistemimiz.
Fakat yeniliklere kapalı oluşumuzun bir de ekonomik nedeni var. Teknolojik yenilik faaliyeti yürüten girişimlerin sadece yüzde 24’ü finansal destek almış. Yani her 4 yenilikçi girişiminden 3’ü parasal destek bulamamış. Kuşkusuz bu çok düşük ve yetersiz bir oran. Böylesi bir yapı ile Türkiye’de üretim gelişemez.
KOBİ’lerin sorunu finansman
Oysa ki, biz öteden beri hep şöyle biliriz; yeniliğe finansman sağlamak isteyen kuruluş ve imkân var, ama girişimci buna yanaşmıyor. İşler eski tas, eski hamam gidiyor... Demek ki, bu kanı doğru değil.
Girişimlerin yüzde 52,3’üne göre teknolojik yenilik faaliyetinin en önemli etkisi mal ve hizmet kalitesini arttırması, yüzde 43’ünün ürün veya hizmet çeşidinin artması, yüzde 39’unun yanıtı ise mal ve hizmet üretim kapasitesinin artması şeklinde olmuş. Pazar payını artırmak ise en arkada yüzde 33 ile gelmiş. Demek ki, yeniliğin en önde gelen güdüsü kalitenin artması. Maliyeti düşürme yönünde pek bir yanıt yok. Bu yani verimlilik artışları daha ziyade yenilik-dışı olarak niteleniyor. Yenilikçi olmanın elbette bir başka koşulu daha var. Girişimcinin işin ehli olması. Eğitilmiş bir yönetim varsa ve ülkede ARGE faaliyetleri yaygınsa, finansal destek göreli olarak daha az önem taşıyor. Ama bunlar yoksa parayla kapısında bekleseniz hiçbir değişiklik olmuyor.