Obama’nın bankalara karşı açtığı savaş

27 Ocak 2010

Obama’nın ABD Başkanı olmasının üzerinden tam bir yıl geçti. Bu bir yıl şimdi değerlendiriliyor. Bu aralar ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Ben Bernanke de bir hayli eleştiriliyor. Hani şu krizde helikopterle para dağıtan Bernanke! Bundan 10 ay önce tarihin en büyük kriziyle karşılaşıldığı belirtiliyordu. Fakat şimdi geriye bakıldığında Bernanke’nin katkısı daha iyi görülüyor.
Bu hafta Ben Bernanke’nin FED’in başına ataması var. Karar Senato’nun uhdesinde ama Obama önceden açıklamasını yaptı ve yeniden atanmasının uygun olacağını belirtti. Bu bir zamanlar Greenspan’in süresinin Clinton tarafından uzatılmasına benziyor. Greenspan’i de Cumhuriyetçiler atamış, fakat Clinton başarılı bulup süresini uzatmıştı.

Eski alışkanlıklardan sıyrılmalı
Son zamanlarda Obama’nın bankalara da karşı açık bir tavır içinde olduğu gözleniyor. Hafta içinde Washington’da bir açıklama yapan Başkan, bankaların finansal krize yol açan eski alışkanlıklarından sıyrılmaları gerektiğini belirtti. “Bankaların tüketicilere hizmet verme misyonundan uzaklaşmalarına izin vermemeliyiz. Son yıllarda birçok finans kurumu riskli yatırımlarla kamu kaynaklarını riske soktu. Amerikalı vergi mükellefleri bundan sonra,

Yazının Devamı

Bütçede yapısal sıkıntı var

25 Ocak 2010

Malum geçen hafta Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile uzun süren bir akşam yemeği yedik. Ülkenin seçkin ekonomi köşe yazarlarının olduğu sofrada Ali Babacan büyümeyi özel kesim yatırımlarına bıraktıklarını, bu nedenle kamu harcamaları yoluyla bir atılım düşünmediklerini ifade etti. Yani hükümet kriz sürecinde yapılan mali gevşemenin sonuç vermediği, artık tersine disipline dönülmesi gerektiği inancında.
Hatta tipik bir muhafazakâr ekonomik yaklaşımla kamu kesiminde gözetilecek denge politikasının beklentileri olumlu etkileyeceği, böylelikle özel kesim yatırımlarının artacağını da umuyorlar.

Bütçede artan açık
Gerçekten küresel krizde ortaya çıkan muazzam bütçe açığının ekonomide daralmayı engelleyemediği biliniyor. Önceki yıl 17,9 milyar TL olan açık 52,6 milyar TL’ye çıktı ama yüzde 6’ya yakın bir daralma bekleniyor. Fakat konuya şöyle bakmakta da yarar var; ya kamu harcamaları artmasaydı yahut vergilerde ödün verilmeseydi ne olacaktı? Daralma daha da fazla olmayacak mıydı? Elbette olacaktı. O nedenle maliye politikasını bu kadar yerden yere vurmak pek de yerinde sayılamaz.
Kaldı ki mali krizde bazı ilişkiler daha da iyi anlaşıldı. Örneğin vergiler. Vergiler temel olarak

Yazının Devamı

HENÜZ SONUNA GELİNMEMİŞ

22 Ocak 2010

Hükümet IMF programıyla seçime gitmekte sakınca görmüyor ancak IMF’yle müzakerelerin henüz bitmediği de anlaşılıyor

Önceki akşam Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı, Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Doç. Mehmet Yürükoğlu ve 10 ekonomist ile üç buçuk saat süren bir yemek yedik. Konumuz da orta vadeli program çerçevesinde mali kural ile IMF’yle anlaşmaydı. Haberi duyan bir sürü arkadaşım da “Aman çıkar çıkmaz beni ara” diye yalvarıyordu.
Yemekte önce Babacan söz aldı ve “Toparlanma var ama çok yavaş ve hassas bir çizgide” dedi. Babacan geçen yıl yapılan vergi indirimlerinin toparlanma konusunda etkili olduğunu düşünüyor. Özellikle de başlama ve bitiş zamanlaması açısından. Daha fazla sürmesi halinde iç borç oranlarının yüzde 50’leri aşacağını, mali sıkılaştırma önlemlerinin de bu nedenle getirildiğini belirtti. 2010 bütçesinin eylülde hazırlanan Orta Vadeli Program’la uyum içinde olmasına özen gösterilmiş. Malum, Orta Vadeli Program’ın iki unsuru var; biri birkaç yıllık perspektif sunması, diğeri de mali disipline yavaşça dönüş.

Yüzde 5 büyüme yeterli mi?
Yemeğin önemli bir süresi (geçen yemekte de olduğu gibi) mali kural tartışmasıyla geçti.

Yazının Devamı

Lig TV ihalesinin kârlılığı var mı?

21 Ocak 2010

Futbol ligi yayın hakkı ihalesinin çıktığı rakamı hâlâ anlayabilmiş değilim. İhalenin yapıldığı gün beni arayan televizyon kanallarının hepsini reddettim. Çünkü sonucu bir türlü çözemedim. Ortaya çıkan bedelin pek mantığı yok gibi geliyor bana.
Bu tür ihaleler tam bir oyun teorisi içerir. Zekâ, stratejii hırs ve sonuçta beklenen kâr fiyatı belirler. Hırs kimi zaman zarara neden olur, kimi zaman da fırsatın yakalanmasına. Tabii herkesin farklı planı ve beklentisi vardır.
Digiturk’ün 2.7 milyon abonesi var. Yılda ortalama 100 dolar alsa 270 milyon dolar eder. Ortalama 200 dolar (yani yılda 300 TL) tahsil edilse de gelir 540 milyon dolar eder. Oysa ihalede verilen para 321 milyon dolar. Vergi ve diğer yükleriyle bu 500 milyon doları buluyor. Kaldı ki, Digiturk’ün tek masrafı da Lig TV değil . Bir sürü başka maliyeti var. Sonuç itibarıyla bu ihalede ulaşılan rakamı açıklamak güç... Üstelik bir de kur riski var. Dört yıl boyunca ani bir kur artışı Digiturk’ü sıkıntıya sokabilir. Malum, abone ücretleri TL üzerinden ve aylık. Oysa ödemeler dolar üzerinden ve yıllık.

İlklere imza
Digiturk abone ücretlerini nereye kadar artırabilir? Çok artırsa başında zebella gibi Rekabet Kurulu

Yazının Devamı

Lig TV ihalesinin kârlılığı var mı?

20 Ocak 2010

Futbol ligi yayın hakkı ihalesinin çıktığı rakamı hâlâ anlayabilmiş değilim. İhalenin yapıldığı gün beni arayan televizyon kanallarının hepsini reddettim. Çünkü sonucu bir türlü çözemedim. Ortaya çıkan bedelin pek mantığı yok gibi geliyor bana.
Bu tür ihaleler tam bir oyun teorisi içerir. Zekâ, stratejii hırs ve sonuçta beklenen kâr fiyatı belirler. Hırs kimi zaman zarara neden olur, kimi zaman da fırsatın yakalanmasına. Tabii herkesin farklı planı ve beklentisi vardır.
Digiturk’ün 2.7 milyon abonesi var. Yılda ortalama 100 dolar alsa 270 milyon dolar eder. Ortalama 200 dolar (yani yılda 300 TL) tahsil edilse de gelir 540 milyon dolar eder. Oysa ihalede verilen para 321 milyon dolar. Vergi ve diğer yükleriyle bu 500 milyon doları buluyor. Kaldı ki, Digiturk’ün tek masrafı da Lig TV değil . Bir sürü başka maliyeti var. Sonuç itibarıyla bu ihalede ulaşılan rakamı açıklamak güç... Üstelik bir de kur riski var. Dört yıl boyunca ani bir kur artışı Digiturk’ü sıkıntıya sokabilir. Malum, abone ücretleri TL üzerinden ve aylık. Oysa ödemeler dolar üzerinden ve yıllık.

İlklere imza
Digiturk abone ücretlerini nereye kadar artırabilir? Çok artırsa başında zebella gibi Rekabet Kurulu

Yazının Devamı

İşsizliğe karşı açılım şart!

18 Ocak 2010

Geçen haftanın son günü şubat ayının işsizlik verisi yüzde 13 olarak yayımlandı. Krizin en derin noktasında, şubat ayında işsizlik yüzde 16’yı aşarak rekor düzeye çıkmıştı. Son aylarda ise sürekli düşüş gösteriyor. Bu da kimilerini işler düzeliyor diye sevindiriyor.
TÜİK verilerine göre, ekim ayında işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre 1,8 puanlık artışla yüzde 13 oldu. Ancak eylül ayına göre işsizlik 0,4 puanlık düşüş göstermiş. Diğer bir deyimle, işsizlik düşüyor, ama yine de eski düzeyine inmeyeceği anlaşılıyor. Sıkıntı da burada. Türkiye’nin en büyük sosyal sıkıntısı olan işsizlik önümüzdeki dönemde azalmazsa ne yapılabilir?

Daha yüksek büyüme zorunluluğu
Birincisi, işsizliğin kriz öncesi düzeylere, hatta daha gerilere gelmesi için büyüme oranının yükselmesi gerekiyor. Türkiye ekonomisi yüzde 7-8 büyümezse ne işsizlik azalabilir, ne de refah düzeyi Asya ülkeleri ile yarışabilir. Bir başka çözüm de büyümenin niteliğinin değişmesi. Büyüme, yatırım ya da istihdam-sever ihracatla sağlanmalı ki işsizlik de azalabilsin. Aksi halde teknolojik gelişme ile düşük büyüme performansı örtüştüğünde işsizlik artar gider.
Özellikle genç nüfustaki işsizlik oranının yüzde 24’e

Yazının Devamı

2009 bütçe sonucu analizi

16 Ocak 2010

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de dün bir basın toplantısıyla 2009 yılı bütçe gerçekleşmelerini açıkladı. Şimşek, 2009 yılı merkezi yönetim bütçe giderlerinin 267 milyar lira civarında olduğunu ifade ederek, faiz hariç bütçe giderlerinin 214 milyar lira, bütçe gelirlerinin ise 215 milyar lira olarak gerçekleştiğini kaydetti.
Önceki yıl, yani 2008 yılında 17.4 milyar lira olan bütçe açığı, geçen yıl 52 milyar liraya ulaşmış. Kimileri bunun 60 milyar TL’ye dayanacağını hatta geçeceğini belirtiyordu. Örneğin Orta Vadeli Mali Program ve 2010 bütçesi Meclis’e Maliye Bakanı tarafından sunulduğunda açığın 62.8 milyar TL olması öngörülüyordu. Bu nedenle, açığın bu düzeyde gerçekleşmesi olumlu sayılabilir. Şimşek’in değerlendirmesine göre, açığın milli gelirin yüzde 1’i kadar daha olumlu olması da gayet olumlu. Böylece bütçe açığı milli gelirin yüzde 6.6’sı değil, yüzde 5.5’i olarak gelişiyor.

Açık yılbaşına göre astronomik
2009 bütçesinin 254.7 milyar TL ile bitmesi bekleniyordu. Oysa harcamalar 262 milyar TL’yi aştı. Yılbaşında 10.5 milyar TL olması beklenen bütçe açığı da 53 milyar TL’nin altında kaldı. 2009 yılında bütçe açığının yılbaşında öngörülenden çok daha fazla çıkması ise,

Yazının Devamı

IMF müptelası olmaktan kurtulmalı

15 Ocak 2010

Ekonomi gündeminin ana konusu IMF. Artık işin cılkı çıktı. Tam “Demek ki, bu sefer anlaşma oluyor” diyoruz, şaka gibi ters köşeye yattığımızı ve anlaşmanın suya düştüğünü anlayıveriyoruz. IMF konusu gerçekten bıkkınlık verdi. Krizin göbeğinde IMF ile anlaşma yapılmayıp, neredeyse iki yıl sonra tekrar gündeme gelmesi herkesi şaşırtıyor. Herkes sanıyordu ki, IMF’siz her şey güllük gülistanlık oldu! Hatta kredi notumuz bile yükseldi! Meğer doktorluk olmuşuz da haberimiz yok.
Birincisi, ortada ciddi bir büyüme kaygısı var. 2009 yılında ekonominin yüzde 6’ya yakın daralacağı düşünülüyor. 2010 yılında ise bunun tam olarak telafisi beklenmiyor. Çünkü olasılıkla büyüme yüzde 4’ün altında kalacak. İşsizlik oranı da (bırakınız düşmeyi) aynı düzeyde kalacağına göre bu sıkıntılı bir durum yaratacağa benziyor. Kısacası, 2011 yılında seçimlerin olduğu düşünülürse böylesi bir ekonomik toparlanma süreciyle Ak Parti’nin düşen oylarını telafi etmesi mümkün olmayacak görünüyor. Yani IMF yardımı daha hızlı bir toparlanma için şart görünüyor.

Finansman sıkıntısı
Öte yandan, IMF yardımı özel kesimin dış borç yükünün döviz tarafını rahatlatabilir. Unutmayalım ki, 2010 yılında dış açığın 25 milyar

Yazının Devamı