Avrupa nereye?

24 Ekim 2006

AB'ci liberal kesim ne denli yırtınırsa yırtınsın, Türkiye'nin Avrupalılar için değeri azaldı. Soğuk Savaş döneminde Türk ordusunu yere göğe sığdıramayan Avrupa, şimdi ordunun çok büyük olduğundan şikâyetçi. 1971'de bir hiç uğruna hapislere sokulanlara pek ses çıkarmayan Avrupa, son yıllarda bebekleri öldürenlere af çıkarılsın diye baskı yapıyor. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye'nin AB üyeliğine direnişin dozu giderek artıyor. Bu durumda Türkiye'nin AB'ye üyelik konusunda sürekli arzulu olmasını beklemek zor. Ancak değişen sadece Türkiye'nin konumu mu? Yoksa Avrupa'nın yapısı mı? Girmeye çalıştığımız AB nasıl bir yapı haline geliyor? Avrupa'da son zamanlarda Türkiye'ye karşı yaklaşımın tamamıyla değiştiği gözleniyor. 1915'te yapıldığı iddia edilen soykırımın bugüne değin Avrupa tarafından görülmeyip de şimdi yeniden ısıtılmasında ne var? Herhalde bu olayı yeni fark etmediler. II. Dünya Savaşı'ndan 1980 ortalarına dek Avrupa'da kişi başına milli gelir ABD'ninkine yetişmek üzereydi. Özellikle 1950-1975 dönemini bir Avrupa mucizesi olarak nitelemek mümkün. Ancak 1980 ortalarından sonra her şey birdenbire değişti. ABD 1980'li yıllarda birdenbire yeni bir siyasal enerji ortaya çıkarmaya

Yazının Devamı

Orhan Pamuk aşağılayarak mı Nobel aldı?

18 Ekim 2006

Ama ilginçtir, geniş bir çoğunluk bu ödülden pek mutlu değil. Çünkü bu geniş kesim bu ödülün üstünde gölge olduğunu düşünüyor. Daha da öte, Orhan Pamuk'un Türkiye'yi ve Türkleri yargılayan, hatta aşağılayan sözlerinin bu ödülde payı olduğunu düşünüyor. Kimileri ise "Türkiye'ye küfretmeseydi, bu ödülü alamazdı" diyor. Orhan Pamuk Nobel ödülü alan ilk Türk oldu. Şaşırtıcı olan; Türkleri aşağılamakla suçlanan Orhan Pamuk, Türklere bu büyük ödülü kazandırdı. Herhalde bu ödül bizi aşağılamadı, Türk edebiyatına zarar vermedi. Aksine bir Türk başarısıyla dünyaya isim koymuş oldu. Oysa, Türkiye'ye ve Türklere her küfredene Nobel ödülü verilseydi, dünya Nobel ödülleriyle dolar taşardı. Ülkemize ve insanımıza hakaret edilmesi pek nadir değil, aksine hayli yaygın bir olgu. Bu nedenle yanılmamak gerek. Bu ödülü küçültüp ufalamak da çok anlamsız. İkincisi, Orhan Pamuk'un romanları uzun zamandır, hatta yıllardır, Londra'da, New York'ta, Paris'te en mutena kitapçı vitrinlerinin baş köşelerini süslüyor. Bunu görmezden gelerek Pamuk'u yargılamak yanlış olur. Pamuk bu ödülü hakkıyla aldı.Orhan Pamuk'u iki yönden görmek gerekiyor. Birincisi, roman yazarlığı. Gayet başarılı ve parlak bir romancı

Yazının Devamı

Talep hâlâ düşmüş değil

17 Ekim 2006

Ağustos ayı sanayi üretim endeksi de bu yöndeydi. Canlanma durmuş ancak hâlâ bir düzeltme yaşanmamıştı. İhracatçı kesimlerde üretim hızla toparlarken, diğerlerinde yavaşlama başlamıştı. Tüketimin en önemli göstergelerinden biri konut ve taşıt kredileri. Bu kredilerde 2004 yılından bu yana müthiş bir patlama olduğu gözleniyor. 2006 yılının başında bu daha da hızlanmış, mart ayında 14.7 trilyon TL'ye varan konut kredileri üç ayda 21 trilyona yaklaşmıştı. İlginçtir, taşıt kredilerindeki artış o denli hızlı olmamıştı. Mart ayında 6.15 trilyon olan bu krediler, haziranda, yani tam dalgalanma sürecinde, 6.84 trilyona çıkmış, sonra 6.49 trilyonda kalmıştı. Şimdi haliyle düşünüyoruz; Merkez Bankası'nın aldığı kararlar, faizi yükseltme politikası talep üzerinde ne denli etkili oldu? Anlaşılıyor ki, bu gelişmelerin hepsi olsa olsa canlanmayı sadece durdurmuş.Bununla beraber, bazıları kredilerin stok olduğunu, yeni artış olmamasının artık kredi talebinin durduğunu savunabilir. Ancak, artan kredi faizleri karşısında müşteri eğer kredisini kapatmıyor, hatta aksine artırıyorsa burada durmak ve düşünmek gerekir. Haziran ayına göre (az da olsa) konut kredileri yüzde 2 kadar artmıştır. Bir süre

Yazının Devamı

İç borçlar ne oluyor?

13 Ekim 2006

Kamu kesiminin dış borçları ise milli gelir içinde küçülüyor. Ancak bu küçülmeye rağmen, kamunun da iç borçları artıyor. Oysa çok ciddi bir mali disiplin uygulandığı da gözleniyor. Her yıl milli gelirin yüzde 6.5'i kadar faiz dışı fazla üretilmeye çalışılıyor. Son 5 yıldır milli gelir içinde ortalama yüzde 5.9 kadar faiz dışı fazla üretilmiş. (Bu yıl belki bu yüzde 6.5'i de aşacak) Bu tasarrufların toplamı son 5 yılda 71.5 milyar doları buluyor. Bununla kamu borçlarının ödendiği malum. Oysa aşağıdaki ilk tabloda kamunun dış borçlarının azalmadığı görülüyor. Kamu dış borcu 2002 yılı düzeyinden aşağıda değil. Sadece milli gelir hızla büyüdüğü için ve döviz kuru sabit kaldığı için kamu dış borcunun milli gelire oranı hızla azalmış. Dış borçlar düzey olarak azalmadığına göre, 71.5 milyar dolarla iç borçların ödendiği akla geliyor.Fakat aşağıdaki tabloya bakıldığında da görülüyor ki, bu kadar ödemeye rağmen 2002 yılından bu yana milli gelir içinde iç borçların payı azalmamış. Net iç borç stoku 2002 yılında yüzde 46.3'müş, 2005 yılı sonunda da yüzde 46.8 olmuş. Hatta 2004'e göre artmış. Krizden bu yana dış borçların sürekli arttığı ve milli gelir içindeki payının yükseldiğini geçen

Yazının Devamı

Kur değişiminin getirdiği

12 Ekim 2006

Bu veriler sanayi üretiminin 12 ayda yüzde 4.8 büyüdüğünü gösteriyor. Bu yüksek bir büyüme hızı değil. Bunun altını özellikle çizmek gerek. Kaldı ki, imalat sanayiindeki gelişme hızı daha da düşük; yüzde 4. Bu performans sürerse elbette büyüme hızı da düşer. Zaten bazılarının istediği de bu. Bu hafta açıklanan sanayi üretimi verileri dikkatle incelenmeli. Çünkü ağustos verisi, mayıs ve haziran ayındaki mali çalkantının, yani kurdaki ve faizdeki yükselmenin arz ve talep üzerinde ne tür etkiler yarattığı konusunda önemli bilgiler içeriyor. Bir başka gözlem de bu yıl mart ayından başlayarak temmuza dek süren canlanmanın ilk defa yavaşlaması. Bu süreç mart ayından başlayıp temmuza dek sürmüştü. İmalat sanayi 2005 yılında bu 5 aylık dönemde ortalama yüzde 1.3 büyürken, bu yıl aynı dönemde ortalama yüzde 9.3 büyümüştü. Yani ciddi bir ısınmayla karşı karşıya kalınmıştı. Tekrarlayalım, geçen yıl ağustos ayında sanayi büyümesi yüzde 6.8'di. Bu yıl ise 4.8. İmalat sanayiinde geçen yılın performansı yüzde 6.4'tü, bu yıl ise 4.0. Demek ki, bayağı bir yavaşlamadan bahsetmek mümkün. Ancak tek aylık veriden kesin sonuç çıkarmak varmak da doğru değil. Eylül verileri mutlaka görülmeli. Özellikle

Yazının Devamı

Phelps'e Nobel: Makronun muhteşem dönüşü

11 Ekim 2006

Ama şu var: Nobel çoğunlukla sağda oturan iktisatçıların kolay erişebildiği bir ödül. Joan Robinson, ya da Sraffa gibi dev iktisatçıların, ya da Frank Hahn'ın neden kenarda kaldığını anlamak zor. Geçen hafta üniversitede öğrencilerime başlangıcından bu yana ekonomide Nobel ödüllerinin hangi konulara verildiğini aktardım. Başlangıcında büyüme ve kalkınma ağırlıklı olan ödül, sonraları makro, sonra da mikro konulara, yani kısa vadeden uzun vadeye kaymıştı. Son yıllarda ise finans konularında ağırlık göze çarpıyor. Tabii ödül giderek matematik ağırlı hale geliyor. Bu yıl Nobel bir makroekonomiste verildi. 1950'li ve 1960'lı yıllarda Phillips eğrisi diye bilinen, daha çok istatistiki gözleme dayanan ters bir ilişki vardı. Enflasyon yükselirse işsizlik düşüyor, ama düşerse işsizlik artıyordu. Bu temel olarak Keynezyen talep fonksiyonuyla da örtüşüyordu. 73 yaşında olan ve Columbia Üniversitesi'nde ders veren Amerikalı iktisatçı Phelps 1960'lı yıllarda bu teze karşı çıkarak şirketlerin, ya da bireylerin ücret ve fiyat beklentilerini devreye sokarak uzun dönemde böyle bir ilişkinin olmayacağını savundu (beklenti-birikimli Phillips eğrisi). Phelps'e göre işsizlik oranı sabitken,

Yazının Devamı

Dış borç giderek büyüyor

10 Ekim 2006

Geçen hafta 2006 yılının ikinci çeyreğine ait dış borç rakamı açıklandı. İlginçtir, bu veri ne basında, ne de kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. İlk defa dün iki yazarımız, Güngör Uras ve Faik Öztrak, buna değindi. Oysa cari açığın bu denli tartışıldığı bir ortamda dış borç konusunun ilgi uyandırmaması tuhaf. Çünkü ortaya çıkan açık borçla kapatıldığından hasar dış borç stokunda oluşuyor. 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 01 2006 02Toplam dış borç stoku 118.503 113.593 130.092 144.915 162.201 171.078 185.977 193.617Kısa vadeli dış borçlar (2) 28.301 16.403 16.424 23.013 32.569 38.247 41.284 43.727Orta-uzun vadeli dış borçlar 90.202 97.190 113.668 121.902 129.632 132.831 144.693 149.890 Yukarıdaki tabloda dış borç verileri sergileniyor. Krizde 113.5 milyar dolar olan dış borcun krizden sonra hızla arttığı ve 194 milyar dolara yaklaştığı görülüyor. Bu yüzde 72'lik bir artış, yani olağanüstü yüksek. Demek ki, dış borç 6 yıldır ortalama yüzde 10 kadar, yani milli gelirdeki ortalama büyümenin üstünde büyüyor. Milli gelir ise 2002 yılından bu yana yüzde 35, yani her yıl ortalama yüzde 7.7 büyüyor. Dış borcun vadesi de son derece önemli bir konu. Krizden hemen sonra kısa vadeli

Yazının Devamı

Bonolar neden satılıyor?

6 Ekim 2006

Nominal faizler iki bileşkeden oluşur. Bunlardan ilki enflasyon beklentisidir. Gerçekleşen enflasyonla ise faizin pek bir ilişkisi yoktur. Çünkü gerçekleşen enflasyon geçmişe ait bir veridir. Oysa nominal faizler belli bir vade için, yani geleceğin enflasyon tahmini üzerine oluşur. Bono faizleri yüzde 23'e dayandı. Bu oldukça şaşırtıcı bir düzey. Çünkü daha 15 gün önce bonoların bileşik faizleri yüzde 19 kadardı. Yani çok kısa bir süre önce 4 puan daha düşüktü. Pekiyi ne oldu da birdenbire arttı? Nominal faizlerin ikinci bileşkesi reel faiz talebidir. Bu enflasyon beklentisinin üzerinde kalan kısımdır. Hiçbir zaman eksi bir değer olamaz. Ancak bu kısım aynı zamanda riskleri de gösterir. Riskler yüksekse müşteri daha fazla getiri ister ve bu parça büyür. Aşağıdaki grafiğe dikkat edilirse, temmuz ayına dek enflasyon beklentileriyle nominal faizler arasında birebir bir ilişki gözlenmekteydi. Mayıs ayına dek nominal faizler düşük kalmış, daha sonra her iki parametre de yükselmişti. Burada ilk hareketin bono faizleriyle başladığı gözleniyor. Demek ki, kur yükselince beklentiler yükselerek önce bonoları etkilemiş, sonra da enflasyon beklentilerine bu hareket yansımış.Haziran ayında

Yazının Devamı