Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ama şu var: Nobel çoğunlukla sağda oturan iktisatçıların kolay erişebildiği bir ödül. Joan Robinson, ya da Sraffa gibi dev iktisatçıların, ya da Frank Hahn'ın neden kenarda kaldığını anlamak zor. Geçen hafta üniversitede öğrencilerime başlangıcından bu yana ekonomide Nobel ödüllerinin hangi konulara verildiğini aktardım. Başlangıcında büyüme ve kalkınma ağırlıklı olan ödül, sonraları makro, sonra da mikro konulara, yani kısa vadeden uzun vadeye kaymıştı. Son yıllarda ise finans konularında ağırlık göze çarpıyor. Tabii ödül giderek matematik ağırlı hale geliyor. Bu yıl Nobel bir makroekonomiste verildi. 1950'li ve 1960'lı yıllarda Phillips eğrisi diye bilinen, daha çok istatistiki gözleme dayanan ters bir ilişki vardı. Enflasyon yükselirse işsizlik düşüyor, ama düşerse işsizlik artıyordu. Bu temel olarak Keynezyen talep fonksiyonuyla da örtüşüyordu. 73 yaşında olan ve Columbia Üniversitesi'nde ders veren Amerikalı iktisatçı Phelps 1960'lı yıllarda bu teze karşı çıkarak şirketlerin, ya da bireylerin ücret ve fiyat beklentilerini devreye sokarak uzun dönemde böyle bir ilişkinin olmayacağını savundu (beklenti-birikimli Phillips eğrisi). Phelps'e göre işsizlik oranı sabitken, enflasyon beklentileri 1 puan arttığında, gerçekleşen enflasyon da 1 puan artıyordu. Özellikle yüksek enflasyonlu yapılarda bu ilişki belirgin hale geliyordu.Enflasyon beklentileri gerçekleşen enflasyona uyum sağladığına göre, işsizlik oranının değişmesi mümkün değildi. Denge işsizliğe ise beklentilerle gerçekleşmeler kesiştiğinde erişiliyordu. Bu durumda işsizliği azaltmak için her politika değişimi sürekli artan bir enflasyonla sonuçlanıyordu. İşsizlik-enflasyon çatışması Phelps'in daha az bilinen, fakat bir o kadar ilginç olan ilgi alanı sermaye oluşumudur. Bugün yaşayan kuşak, kendi tüketiminden feragatte bulunarak gelecek kuşakların refahını artıracak yatırımlara gidebilir. Kuşaklararası çıkar çatışması gösteren bu durum aslında tasarruf kavramının en belirgin yönüdür. Yatırım deyince akla sadece sabit fiziki değil, eğitim, araştırma ve geliştirmenin geldiğini unutmayalım.Phelps'e göre sermaye oluşumunun altın kuralı uzun vadede tüketimi azamileştirecek düzeydir. Öte yandan, kuşaklararası çatışmalar olası olsa da tasarruf bazı varsayımlar altında tüm kuşakları uzlaştırabilir. Phelps buna "dinamik etkinlik" diyor. Eğer sermaye stoku çok büyükse tasarruf oranından belli bir kısıntıyla tüm kuşakların refahını artırmak mümkün olabilir. Altın kural düzeyine kadar düşürülecek tasarruflar böylece tüketime kayacak, bu da hem mevcut kuşaklara yarayacak, hem de gelecek kuşaklara zarar vermeyecektir.Phelps'e verilen ödül elbette çok anlamlı. Ekonomi politikalarında işsizliğin kısa vadede önlenemeyeceğini desteklerken, tüm kuşakların tasarruf oranlarının yükselmesinin toplumların uzun vadedeki refahını artıracağını gösteriyor. Özellikle ABD ekonomisi için bu çok önemli bir öngörü. hgunes@milliyet.com.tr Yatırımın altın kuralı