Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AB'ci liberal kesim ne denli yırtınırsa yırtınsın, Türkiye'nin Avrupalılar için değeri azaldı. Soğuk Savaş döneminde Türk ordusunu yere göğe sığdıramayan Avrupa, şimdi ordunun çok büyük olduğundan şikâyetçi. 1971'de bir hiç uğruna hapislere sokulanlara pek ses çıkarmayan Avrupa, son yıllarda bebekleri öldürenlere af çıkarılsın diye baskı yapıyor. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye'nin AB üyeliğine direnişin dozu giderek artıyor. Bu durumda Türkiye'nin AB'ye üyelik konusunda sürekli arzulu olmasını beklemek zor. Ancak değişen sadece Türkiye'nin konumu mu? Yoksa Avrupa'nın yapısı mı? Girmeye çalıştığımız AB nasıl bir yapı haline geliyor? Avrupa'da son zamanlarda Türkiye'ye karşı yaklaşımın tamamıyla değiştiği gözleniyor. 1915'te yapıldığı iddia edilen soykırımın bugüne değin Avrupa tarafından görülmeyip de şimdi yeniden ısıtılmasında ne var? Herhalde bu olayı yeni fark etmediler. II. Dünya Savaşı'ndan 1980 ortalarına dek Avrupa'da kişi başına milli gelir ABD'ninkine yetişmek üzereydi. Özellikle 1950-1975 dönemini bir Avrupa mucizesi olarak nitelemek mümkün. Ancak 1980 ortalarından sonra her şey birdenbire değişti. ABD 1980'li yıllarda birdenbire yeni bir siyasal enerji ortaya çıkarmaya başladı; rekabeti teşvik etti, marjinal vergi oranlarını düşürdü, kurumları yeniden yapılandırdı ve düzenleyici kuralları ortadan kaldırdı (deregulation). Bütün bunlar bilgi devriminin sağladığı yaratıcılığın yolunu açtı.Çalışmadan zengin olmak elbette mümkün değil. Oysa Avrupalılar (1950'li ve 1960'lı yıllar hariç) genellikle Amerikalılardan az çalıştılar. Bugün ise bir Avrupalı yılda ortalama 1400 saat çalışırken, Amerikalı 1800 saat çalışıyor. Avrupalılar daha az çalışıyor, çünkü erken emeklilik, çalışma hayatına geç katılma gibi nedenlerle işgücüne katılım düşüyor. İkincisi, tatiller daha uzun ve üçüncüsü, hafta içinde daha az çalışma saati var. İp koptu, ara açıldı Avrupalılar yüksek vergiler, keyif düşkünlüğü ve sendikaların zorladığı işçi haklarıyla yaşamlarını sürdürürken, ABD'de yüksek maaşlı ve hırslı CEO'lar 1980'li yıllarda bazı dönüşümleri göze alabildi. Hem şirketleri yeniden yapılandırdı, hem bilgi teknolojisini hızla uygulamaya koydu, hem de rekabete önem verdi. Kuşkusuz Avrupalıların tamamıyla boş durduğu iddia edilemez. Lizbon süreci dediğimiz ayrıntılı sosyoekonomik değişimleri başlattılar. Büyüme ve İstikrar Anlaşması çerçevesinde maliye politikalarını uyumlu hale getirmeye çalıştılar. Kimisi "sosyal piyasa ekonomisi" fikrini getirdi. Ancak işsizlikle mücadelede başarılı olamadılar. Şimdi Siyasal Avrupa fikri çatırdıyor. İşte siyasal boyutu, umudu kalmayan Avrupa Türkiye'yi ne yapsın? Ekonomik olarak da Türkiye'yi içine alacak, hazmedecek, beraberce bir sinerji yaratacak mecali yok. Avrupa'nın bırakınız ABD ile rekabet etmesini, Asya'daki yeni gelişmeler karşısında bir süre sonra ekonomik olarak darmadağın olma olasılığı bile var. hgunes@milliyet.com.tr Keyif ve sefa düşkünlüğü