Gelir dağılımı konusuna ne yazık ki ekonomi çevreleri az ilgi gösterir. Çünkü gelir dağılımının ölçülmesi kolay değildir, çünkü karşılaştırılacak kesimler öznel tercihler gerektirir. En bilinen yöntem, Gini katsayısı dediğimiz, en zengin kesimle en yoksul kesimin karşılaştırılmasıdır.Gini katsayısı, en zengin kesimin milli gelirden aldığı pay büyürse ya da en yoksul kesimin aldığı pay küçülürse, rakamsal olarak büyür. Bu da olumsuzluk ifade eder. Eğer bu sayı sıfır ise, iki kesimin aldığı paylar eşit olduğundan adaletsizlik kalkmış olur. Kısacası, bu sayının yıllar içinde nasıl geliştiği gözlenmelidir. Bir ülkede gelir dağılımını en yakın ilgilendiren olgu işsizliktir. İşsiz olan kesim ücretsiz kaldığından en fakir kesimi oluşturur. Türkiye'de de gelir dağılımını en çok işsizlikteki değişiklikler etkiler. Bununla beraber Prof. Seyfettin Gürsel'in saptaması da atlanmamalı. Eğer işgücü arzı değişkense ve bu özellikle kadın işgücü arzından kaynaklanıyorsa, buna bağlı olarak geliştirilen yorumlar da yanıltıcı olabilir. Bu hafta TÜİK önce gelir dağılımı, sonra da yoksulluk verilerini açıkladı. Basında bu rakamların salt değerleri üzerinden yorumlar yapılıyor. Ancak bu doğru olmuyor.
Bu yılki bütçe görüşmelerinin ilk özelliği bu iktidarın son bütçe görüşmesiydi. İkincisi, bir de bu yıl cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Bu nedenle CHP lideri Baykal konuşmasının polemik tarafında Erdoğan'a buradan fena yüklendi. Yolsuzluklardan bahsederken ve cumhurbaşkanının olması gereken niteliklerini sayarken, Erdoğan'ı açıkçası yerden yere vurdu. Aylardır "muhalefet yok" diyenlere, var olduğunu gösterdi. Fakat, Baykal'ın konuşmasındaki "Başörtüsü eşlerin ayıbını örtmez" sözü bir hayli tepkiyle karşılandı. Ama, bu konu konuşuldukça Erdoğan daha fazla yıpranacaktır. Çünkü, işin ayıp tarafı sürekli konuşulacaktır. Meclis'te bütçe görüşmeleri aslında iktidarla muhalefet arasında bir siyasi arena gibidir. Bütçeye ve ekonomiye ilişkin tartışmalar yerine genellikle bol bol siyasal polemik yapılır, atışılır. Bu yıl da öyle oldu. 2007 bütçesinin iki özelliği var. Biri siyasal konjonktürün özelliği, ki harcamaların raydan çıkmasından kaygı duyuluyor. Diğeri de, iç talebin mali disiplinle yeniden dizginlenmeye çalışılması. Çünkü, Merkez Bankası'na (MB) göre, 2006 yazına doğru yaşanan mali çalkantının temelinde iç talepteki aşırı canlanma yatmakta. MB üstüne düşeni yaptı ve para
Tayland çok az bir dış ticaret açığı verse de, cari işlemler açığı vermiyor! Buna rağmen 60 milyar dolarlık (yani milli gelirinin yüzde 25'i kadar) döviz rezervi bulunuyor. Tayland, ciddi miktarlarda sıcak para çeken bir ülke. Bu olgu Tayland bahtı üzerinde baskı yaratıyor. Mesela geçen yıl 41 bahtla bir dolar alınırken, şimdi dolar 35 bahta kadar düştü. Tayland'da gelişen olaylar bu hafta uluslararası piyasaları sarstı. Önce Tayland hakkında birkaç kısa bilgi verelim. 67 milyon nüfusu olan bu ülkede kişi başına 3420 dolar düşüyor. (Satın alma gücüyle hesaplanırsa bu 10 bin doları buluyor.) Geçen yıl ekonomi yüzde 4.8 büyümüş, enflasyon da yüzde 4 civarında kalmıştı. Geçen nisan ayında yapılan seçimler bir hayli tartışma yaratınca eylül ayında ordu yönetime el koymuş, böylece ülke otoriter bir lider olan Tahsin Şinavatra'dan kurtulmuştu. Ancak Şinavatra serbest ticaret ve yatırımdan yana bir liderdi. Ordu bir an önce yönetimi seçilmişlere devretmek istediğini söylese de, bunun tarihi hâlâ belli değil. Şimdi gelelim kararlara. Zaten çoğu Asya ülkesi uzun süredir ulusal paralarının aşırı değerli olması ve ABD ekonomisinin zayıflığından şikâyetçiydi. Bir de dolar düşüşe geçince,
İki hafta önce iş için Londra'daydım. Piccadilly üzerinde solda Richoux pastanesine girip bir kahve içeyim dedim. Kafeye girer girmez soldaki masalardan birine oturdum. Masamın hemen yanında 30 yaşlarında iki gencin tartışmasına kulak misafiri oldum. Çok geçmedi, onlara 40 yaşlarında gayet şık ve yakışıklı bir İngiliz katıldı. İçimden herhalde bir banka sahibinin oğlu olsa gerek dedim. Dinlemeye başladım. Epeyce bir süre en iyi raporların hangi kuruluş tarafından hazırlandığını anlattılar. Anlaşılan İngiliz beyefendi yükselen piyasaları izlemek istiyordu. Daha sonra Rusya, Brezilya gibi ülkelerin aşırı şiştiğini, Türkiye'nin ise hâlâ bakir olduğunu anlattılar. Fakat ilginçtir, sürekli bir İstanbul lafıdır gidiyordu. İngiliz beyefendi çok az konuştu. Birkaç soru sorduktan sonra çayını bitirdi ve kalktı. İşte tam o sırada ben de doğrulup kartımı verdim. Özür dileyerek Türk olduğumu ve kulak misafiri olduğumu ifade ettimÖ Önce şaşırdı, sonra memnun olduğunu söyleyip gitti. Gençlere sordum. "Nasıl, Türkiye'ye yatırım yapmaya ikna ettiniz mi?" diye. Gençler de "Onun zaten İstanbul'da epeyce bir gayrimenkul yatırımı var" demez mi? Hayret ettim. Tayland sermaye girişlerine engel getirdi.
Bunlardan ilki hızla otopark alanları yaratmak. Çünkü arabalar yol üstlerine park edildiğinden trafik dar kanallardan akmaya zorlanıyor ve tıkanıyor. New York'ta trafiğin tıkanmamasının nedeni de her adım başında bir park yerinin olmasıdır. Oysa orada kişi başına çok daha fazla araç düşer. Tabii trafik kurallarına uymak da akışı kolaylaştırıyor. Yol üstünde sallanmak, gereksiz şerit değiştirmek, ya da gereksiz dur-kalklar yapmak, kazalar ya da araç bozulmaları trafiği tıkıyor.İngiltere'deki öğrencilik yıllarımda akşam evimin önüne geldiğimde bir yol inşaatının başladığını gördüm. Ev kentin sakin bir noktasındaydı. Sabah uyandığımda yolun üstünün asfaltla kaplandığını görünce şoke olmuştum. Her şey bitmişti bile! Bugünkü evimin bulunduğu mahallede ise tam üç aydır bir boru inşaatı sürüyor. Biteceği de yok. Ve her sabah trafik tıkanıyor. İstanbul dünyanın en büyük metropollerinden. Trafik de büyük bir sorun. Fakat bu sorunu kısa vadede kökten çözmek elbette mümkün değil. Büyümeye devam eden kentlerde durmaksızın yatırım yapmak gerekiyor. Ancak bulunduğumuz noktada bile trafiği rahatlatabilecek birkaç yol bulunuyor. Trafiğe uzun vadeli bir çözüm kentlerin içine geniş park alanları
Ancak şunu da belirtelim, kamu maliyesinde politikalar sık sık değişmez. Bütçe yılda bir kez yapılır ve disiplin günden güne değişmez. Oysa para politikası daha dinamiktir ve her an değişebilir. Bu nedenle Hazine ve Maliye belli bir mesafeyle izlense dahi, Merkez Bankası'nın günlük takip edilmesi doğrudur. Bu ara Merkez Bankası (MB) Başkanı'nın her açıklaması, her zaman olduğundan daha fazla ilgi çekiyor. Bunun üç nedeni var. Birincisi, ekonomide diğer sorumlu taraflar uykuya yatmış görünüyor. Haliyle ortada kalan tek MB. İkincisi, enflasyon hedefi şaştığına göre ve bu yaşamsal sorunun da sorumlusu MB olduğuna göre, gözlerin MB'ye çevrilmesi normal. Üçüncüsü, olağanüstü bir cari işlemler açığıyla karşılaşıldığı için kur politikası mali piyasalar için son derece önemli. Malum, bir de bizim piyasaların ecnebi-perverliği var. Yani ABD'de de FED'in açıklamaları çok yakından izlendiği için özeniyorlar. Dünkü açıklamalarda olağanüstü ya da beklenmeyen bir şey yoktu. MB önümüzdeki 3 yıl boyunca enflasyon hedefinin değişmeyeceğini açıkladı. Bu konuda MB oldukça rahat. Çünkü iki yıllık bekleyişler yüzde 5,5 civarında. Yani kredibilite sorunu pek yaşanmıyor. Kaldı ki, 2 puanlık belirsizlik
Dünkü yazımızda çoğu sektörde ekonomik faaliyetin yavaşladığını belirttik. Demek ki, iç talepte ciddi bir gevşeme gözleniyor. Aşağıdaki tabloda da bu açıkça belli oluyor. Dün, şaşırtan büyüme rakamlarının ardından bir de cari işlemler açığı rakamı açıklandı. Bu konu son derece önemli. Büyüme düşüyor ama cari işlemler açığı tam gaz gidiyor. Bu durumda cari işlemler açığını düşürmek için büyümenin düşürülmesi çözümü de suya düşmüş oluyor. (Cari açık konusuna yarın değineceğiz.) Özel tüketim Kamu tüketimi Yatırımlar İhracat İthalat 2005 I 4,0 4,3 6,9 11,3 9,3 II 4,4 4,0 17,9 4,7 9,2 III 11,2 3,3 27,8 2,7 11,9 2006 I 8,4 8,1 30,8 2,9 8,2 II 10,4 18,0 11,5 3,4 9,5 III 1,3 15,4 9,4 5,7 1,7 Özel tüketim geçen yıla göre ilk çeyrekte iki kat daha hızlı büyürken, ikinci çeyrekte bu 2,5 kat olmuş. Fakat üçüncü çeyrekte birdenbire hız kesmiş. Yani tüketimde açık bir yavaşlama var. HARCAMA BİLEŞENLERİNE GÖRE GELİŞME HIZLARI (%) Yatırımlarda da bir vites küçülmesi gözleniyor. Fakat bunun tüketimden daha önce başladığı görülüyor. Geçen yıl ilk çeyrekte yatırımlar yüzde 7 büyürken, bu yıl ilk çeyrekte yüzde 31 büyümüş. Buna rağmen geçen yıl ikinci çeyrekte yatırımlar yüzde 18 büyürken, bu
Geçen yıl ilk çeyrekte milli gelir yüzde 5.3 büyümüş. Bu yıl (2006) ise yüzde 6.4. Demek ki, yılın başında 2005'e göre daha yüksek bir büyüme hızı oluşacağı görülmüş. Bu yılın ikinci çeyreğinde de sürmüş. Mayıs ayındaki ciddi bir mali dalgalanmaya, yani kur ve faizdeki yükselmeye rağmen, geçen yıl yüzde 3.4 olan büyüme hızı, bu yıl yüzde 8.8'e fırlayıvermiş. Diğer bir deyimle, ekonomi iyiden iyiye ısınmış. Dün açıklanan büyüme verileri herkesi bir hayli şaşırttı. Açıkçası, yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 3 kadar düşük bir büyüme beklenmiyordu. Şimdi üç konu önem taşıyor. Birincisi, bu düşüşün nedeninin doğru anlaşılması. İkincisi, bu yavaşlamada alınan önlemlerin katkısının belirlenmesi. Ve üçüncüsü, bunun, özellikle cari açık üzerindeki sonuçlarının tartışılması. Yıllar I II III IV TOPLAM2005 5.3 3.4 8.0 10.2 7.62006 6.4 8.8 3.0 (?) (?) Üçüncü çeyrekte işler değişmiş. Gerek dalgalanmanın etkisiyle, gerek alınan tedbirlerle büyüme birdenbire hız kesmiş. Geçen yıl üçüncü çeyrekte büyüme yüzde 8 iken, bu yıl yüzde 3 olmuş. Bu durumda bu yılın büyüme hızını üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliriz.Büyüme hızı mevsimsellik gösteren bir veri. En büyük katkıyı üçüncü çeyrek yapıyor. Sonra da