Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İki hafta önce iş için Londra'daydım. Piccadilly üzerinde solda Richoux pastanesine girip bir kahve içeyim dedim. Kafeye girer girmez soldaki masalardan birine oturdum. Masamın hemen yanında 30 yaşlarında iki gencin tartışmasına kulak misafiri oldum. Çok geçmedi, onlara 40 yaşlarında gayet şık ve yakışıklı bir İngiliz katıldı. İçimden herhalde bir banka sahibinin oğlu olsa gerek dedim. Dinlemeye başladım. Epeyce bir süre en iyi raporların hangi kuruluş tarafından hazırlandığını anlattılar. Anlaşılan İngiliz beyefendi yükselen piyasaları izlemek istiyordu. Daha sonra Rusya, Brezilya gibi ülkelerin aşırı şiştiğini, Türkiye'nin ise hâlâ bakir olduğunu anlattılar. Fakat ilginçtir, sürekli bir İstanbul lafıdır gidiyordu. İngiliz beyefendi çok az konuştu. Birkaç soru sorduktan sonra çayını bitirdi ve kalktı. İşte tam o sırada ben de doğrulup kartımı verdim. Özür dileyerek Türk olduğumu ve kulak misafiri olduğumu ifade ettimÖ Önce şaşırdı, sonra memnun olduğunu söyleyip gitti. Gençlere sordum. "Nasıl, Türkiye'ye yatırım yapmaya ikna ettiniz mi?" diye. Gençler de "Onun zaten İstanbul'da epeyce bir gayrimenkul yatırımı var" demez mi? Hayret ettim. Tayland sermaye girişlerine engel getirdi. Tabii sıcak olan sermayeye. Biz ise doğrudan yatırımlara güvenir olduk. Anlaşılan, Türkiye giderek moda oluyor. Bunun nedenlerini doğru anlamak gerek. Neden yabancı sermaye arttı? Yahut nereye kadar artabilir? Nihayet bu gelen sermayenin ne yararı oldu? Üç konu da gayet önemli.Türkiye, 2004 yılından bu yana artan bir biçimde doğrudan yabancı sermaye çekiyor. Fakat, asıl patlama 2005 yılında oldu. 2004 yılındaki doğrudan yabancı sermaye 3 milyar doları bulmazken, 2005 yılında birdenbire 10 milyar dolara ulaştı. Hatta bu yıl 17-18 milyar doları bulabilir. Ne oldu da Türkiye 2005'te revaçta oldu?Kuşkusuz başta özelleştirme süreci var. İkincisi, büyük özel kuruluşlar (özellikle bankalar) yabancılara satıldı. Üçüncüsü de gayrimenkul alanında bir miktar para girişi gözleniyor. Ancak, Halkbank ve THY'den sonra büyük özelleştirme uygulamaları kalmamış durumda. Yani, 2008'de artık bu kanaldan yabancı sermaye beklenmemeli. Olsa olsa, elektrik ve su dağıtım halklarının satılmasına geçilerek para çekilebilir. Neden moda oldu? Gelelim özel kesime. Bankacılıkta ve sigortacılıkta pek bir şey kalmadı. Perakende de bir miktar yabancı girişi olası olsa da diğer kesimlerde akla bir şey gelmiyor. Mesela inşaat ve turizmde, yahut imalat sanayiinde. Gayrimenkul ise biraz farklı bir görünüm gösteriyor. Çünkü, Türkiye de hızlı bir demografik değişim gösteriyor ve yabancılar Türkiye'nin hâlâ ucuz olduğunu düşünüyor.Türkiye'ye gelen yabancı sermayenin arkasında çok çeşitli etmenler var. Ekonomik istikrar, siyasal güven ve hepsinden önemlisi AB süreci. Ancak, şimdi her üç etmenin de darbe yediği ortada. Bu durumda sermaye akımlarında yavaşlama başlayabilir. Üstelik 2008'de satacak varlık da azalınca bu daha da belirgin hale gelecektir.Unutmayalım; şimdiye dek gelen sermayenin en önemli iki olumsuz özelliği gözleniyor. Yatırımlar ne ihracat ne de istihdam kapasitesini yaratmıyor. Bu durumda yabancı sermaye işadamlarının cebine para koymaktan ve cari açığı finanse etmekten başka bir işe yaramamış oluyor. Bu da arzu edilir bir şey değil. Ancak, yanlış anlaşılmasın, Tayland bile sadece sıcak paraya giriş engeli koydu. Söylediğimiz, sadece doğrudan yabancı sermaye daha yararlı olabilir tezi. hgunes@milliyet.com.tr Satılacak mal biter mi?