Birçok ilde AKP, belediye başkanlıklarını kaybetti. Bazılarında CHP sürprizler yaptı. MHP de genel olarak oylarını artırdı. Sonuçların açıklandığı ilk saatlerde DTP’nin de oylarını bir hayli artırdığı gözlendi. Bu sonuçlar adayların kişiliklerinin ne denli etkili olduğunu gösteriyor.
Özellikle Kılıçdaroğlu’nun aldığı oylar bu seçimlerin herhalde en önemli gelişmesi oldu.
Ancak seçim sonuçlarını toplu olarak değerlendirmek için il genel meclisi sonuçlarına bakmak gerekiyor. Bu veriler iktidar partisinin oy kaybettiğini gösteriyor. Ancak bunun sınırlı bir ölçüde oluştuğu gözleniyor. Bu düşüşün nedeni son derece önemli. Sınırlı kalmasının nedenini anlamak gerekiyor.
Bize kalırsa iktidar partisinin oy kaybının birinci nedeni belli. Ekonomik kriz! Artan işsizlik ve durgunluğun, halkı bir hayli rahatsız ettiği anlaşılıyor. Şimdilik bunun sınırlı kalmasının da nedenleri var.
Birkaç ay sonra olsaydı...
Birincisi kriz henüz başladı. Seçimler birkaç ay sonra olsaydı, oy kaybı çok daha
Sanayide çok ciddi bir üretim daralması görülüyor. İnşaat kesimi neredeyse tamamıyla durmuş durumda. Diğer kesimler de pek farklı değil. Sonuçta işsizlik kol geziyor; 4 milyona doğru tırmanıyor. Bu ekonomik daralmayı da hükümet yetkilileri büyük ölçüde küresel krize bağlıyor. Yani ihracat pazarları daraldığı için durgunluğa girdiğimiz iddia ediliyor. Peki, bu doğru mu?
Bu tez temel olarak ihracatın son yıllarda ağırlığının otomotiv ve beyaz eşyaya geçtiği gerçeğine dayanıyor. Tüm dünyada dayanıklı mal talebi düşünce Türkiye’nin ihracatı hızla düşüyor. Tabii bu da ekonomik daralmaya ve işsizliğe neden oluyor.
Geçen hafta TÜİK ihracat ve ithalat birim endekslerini açıkladı. Dolar bazında ithalat ve ihracat verilerini biliyoruz. Düşüş olağanüstü. Ama kriz çıktığından bu yana dünyada hemen her şeyin fiyatı düştü. Dolayısıyla dış ticaretteki daralmanın ne kadarı bu fiyattan, ne kadarı da miktar düşüşünden kaynakladığını anlamak gerekiyor.
İç talep yerle
Bu seçimlerde kamuoyu yoklamaları medyada çok az yer aldı. Seçim sonuçlarını tahmin etmekte bu nedenle zorlanıyoruz. Doğal olarak, ekonomik krizlerin sonucunda iktidar partisi yıpranır ve oy kaybeder. Bakalım bu seçimlerde AKP ne kadar oy kaybedecek? Gerçi mitingleri farklı konularda polemiğe dönüştüren AKP lideri, muhalefet partilerinin krizi işlemesine pek fırsat vermedi. Ama tablo yine de değişebilir.
Öte yandan, iktidar partisinin liberal yandaşları bu seçimlerin darbe yanlılarının halk tarafından yargılanması olarak görüyor. Sanki CHP veya MHP darbeci! Yahut yargıyı yöneten AKP hükümeti de Ergenekon zanlıları mahkûm olursa, bu, AKP’nin hanesine bir artı olarak yazılacak! Oysa yargı bağımsız değil mi? Seçimlerle Ergenekon’un ne alakası olabilir?
Mantıksız liberaller
Kimileri de bu seçimleri 28 Şubat’ın yargılanması olarak niteliyor. Özellikle birçok neoliberal/tutucu bu tezi dillendiriyor. Bu anlayışa göre, yerel yönetimlerin başına AKP’liler gelirse darbeler cezalandırılmış olacak! Mantığa bakın! 1995
Geçen hafta iki önemli veri yayımlandı. Biri malum, artan işsizlik, diğeri de şubat ayı bütçe verileri. Bütçede inanılmaz bir açığın oluştuğu gözleniyor. Yıl sonunda hedeflenen 10.4 milyar TL’lik bütçe açığı şimdiden oluşmuş durumda. Böyle giderse yıl sonuna vardığımızda 50-70 milyar TL’lik bir açık oluşursa şaşmamak gerek...
Bütçede harcamalar ilk 2 ayda (geçen yılın aynı döneminde göre) yüzde 36 artmış. Bunun faiz hariç kısmındaki artış yüzde 30...
Faiz harcamaları da yüzde 52 artmış. Bunu da çok önemsemek gerek. Tabii bu artışın bir nedeni dövizli borçlanmanın kur etkisi. Kur yükselince ödeme artıyor. Fakat aynı zamanda dönemsel etkiler de var. Asıl kaygı veren gelişme bütçenin bu denli açık vermesiyle borçlanmanın ileride hızla artacak olması. Yani gelecekte bu faiz gideri baş ağrıtmaya başlayacaktır.
Seçim harcamaları
Faiz dışındaki harcamalar belediyelere nasıl para boca edildiğini, nasıl seçim yatırımı yapıldığını gösteriyor. Cari
Krizlere girildiğinde likidite sıkışıklığı olur. Bunun nedeni aslında paranın stok yetersizliği değildir. Güven krizi oluştuğundan herkes nakitte kalmak ister. Adeta paranın üstüne oturur.
Böylece dolaşımdaki para yetersiz kalır. Merkez bankaları da başlarlar piyasaya para vermeye. Bu kaçınılmazdır. Yoksa sistem büsbütün kilitlenebilir.
İlk aşamada ele alınacak politika enflasyonun da düşmesiyle faizlerin indirilmesidir. Ancak birçok şirketin bilançosu darmadağın olduğu için bankalar kredi vermeye yanaşmaz. Bu nedenle, faiz indirimleri ilk aşamada etkili olmaz. Bu arada kriz de derinleşir.
Bunun oluşmaması için yetkililerin elinde iki seçenek vardır. Biri, malum, Keynezyen tedbirler, yani iç talebi doğrudan ayağa kaldırmak için kamu harcamalarının artırılması. Tabii bunun da mahzurları yok değildir. Uzun vadede enflasyonist riskler taşıyabilir. Dış açık artabilir. Nihayet bilinçli ve ölçülü bir artış yapılmazsa, bütçe açıkları kontrolden çıkabilir.
Ya harcama, ya da para sürme
İkinci seçenek ise para arzının doğrudan artırılmasıdır. Önce İngiltere’de, sonra da bu hafta ABD’de bu yönde tedbirler açıklandı.
Pazartesi günü işsizlik verileri açıklandı; 2007 yılında yüzde 10.6 olan resmi işsizlik verisi, 2008 sonunda yüzde 13.6’ya çıkmış. Bu artış kentlerde daha da belirgin; işsizlik yüzde 12.2’den yüzde 15.4’e yükselmiş. Kısacası, işsizlik ortalığı kırıp geçiriyor. İşin üzücü tarafı, yakın zamanda düzelme beklenmediği gibi, bu oranların daha da yükselmesi hayli olası.
Neredeyse 3.3 milyon işsiz var. Bir ailenin 5 kişi olduğunu düşünürsek, 16 milyonluk bir nüfusun sıkıntı çektiğini gösteriyor. Tarımda işsiz sayısı 1 milyona yaklaşıyor. Üstelik bu kesimin dörtte biri 2008 yılında oluşmuş. Bakan Şimşek bu sayıların işgücüne yeni katılanlardan kaynaklandığını savunuyor. Yani işten çıkarmalar azmış. Yetişen yeni bir gencin iş bulamaması sanki bir olumsuzluk değil. Üstelik işten çıkarmalar da bayağı yoğun.
Tarihi teğet
Sanayide işini kaybedenlerin 2008 yılında 265 bine ulaştığı anlaşılıyor. İç ve dış talep daralıp üretim de yavaşlayınca, şirketler de sonunda dayanamayıp işçi çıkarıyor.
Sanayideki bu yapı sürecektir. Malum, ocak ayında sanayi üretim endeksi yüzde 21.3 düşmüştü. Şubat ve mart performansı da benzer olacağından işsiz sayısı daha da tırmanacak gibi.
Asıl istihdam çöküşü
Bundan bir süre önce Dünya Bankası tarafından bir araştırma (Fiscal Policy Responses to the cureent Financial Crisis: issues for developing countries) yayımlandı. Araştırmayı L. Serven ve A. Kraay isimli iki ekonomist ele almış. Araştırma temel olarak gelişmekte olan ülkelerdeki hükümetlerin nasıl bir maliye politikasıyla küresel krizden çıkabileceklerini tartışıyor.
Rapor, Türkiye için son derece önemli. Malum, bu ara birçokları krizin olumsuz etkilerinin telafisi için iç talebin canlandırılmasını, bunun için de kamu harcamalarının artırılmasını öneriyor.
Birincisi, her mali tepki krizin boyutuyla orantılı olmalı. Bu nedenle krizin boyut ve hasarının envanterini yapmakta yarar var. Hangi sektörün ne kadar etkilendiği mali tepkinin etkinliği bakımından büyük önem taşıyor. (Sahi, Türkiye’de bu harita çıkarıldı mı?) Eğer kriz büyük paket küçükse heba olur. Kriz küçük paket büyükse, hem para heba olur, her de enflasyona neden olur.
İkincisi, para politikası seçenekleri mutlaka göz önünde tutulmalıdır. Tüm dünyada enflasyon düşüyor ama gelişmekte olan ülkelerde faizler hâlâ yüksek. Fakat bu doğrultuda yapılacak indirimlerin enflasyonist riskleri olduğu gibi, döviz kurunda aşır
Başbakan sık sık, cumhuriyet tarihinde yapılmamış işlerin AKP iktidarında tamamlandığını söylüyor. Doğru olabilir. Bunun iki örneği de bu hafta yaşandı. Biri döviz kurunun geldiği düzey, diğeri de bir ay içinde sanayinin gösterdiği en büyük küçülme oranı! Bu veriler krizin bizi teğet geçtiği veriler. Geçmeseydi ne olacaktı?
Döviz kuru konusunda Merkez Bankası yerinde, zamanında (daha erken olsaydı da hatalı olurdu) ve oldukça etkili bir önlem aldı; döviz satış ihalelerini başlattı. Faiz indirimleri konusunda da artık gaza gelmemesinde yarar var. MB şu ara faizi yüzde 3’e indirse bile talep ayağa kalkmayabilir. Sadece uzun vadede enflasyonist etkiler satın alınmış olur. Tekrarla hatırlatalım:
Para politikası etkin olamaz
ABD’de para politikasında gevşemeye büyük gereksinim vardı. Bunun da başlıca enstrümanı faiz. FED faizinin (hatalı olarak gecikmeli ve kademeli de olsa) inmesinin büyük yararı vardı, çünkü küresel kriz konut sektöründeki sıkıntılardan kaynaklandı. Konut kredilerinin ipotek karşılıklarının değeri düşünce yatırım bankaları da sıkıntıya girdi. Bu arada birçok büyük şirket de nakit akışı sorunları nedeniyle batma noktasına geldi. Kısacası, ABD’de hem para