Sütü lekeliyorlar

22 Şubat 2012

Beslenmede yararlanılan gıdalara hileler yapılıp yapılmadığını, çoğu tüketici bilmiyor. Ve çoğunun ekonomik durumları da düşük olduğu için doğal olarak ucuza yöneliyorlar. Dürüst çalışmayan, kayıt dışı çalışan, halkın sağlığını önemsemeyen gıda üreticileri tarafından da bu durum kullanılıyor. Zavallı halkımız da ne yapsın ucuza alıyorum derken, sağlığını kaybederek aslında pahalıya tüketiyor.
Örneğin, kahvaltı sofralarının değişmezlerinden olan ve aynı zamanda sandviçlere nefis tadını veren, bildiğimiz o eski kaşar peyniri yok artık. Tadı da, şekli de, fiyatı da değişti.
Piyasada artık eritme kaşar dedikleri bir peynir çeşidi yapılıyor.
Bu ne eritme peyniri ne de kaşar. Taze peynirlerle, eski peynirler eritme tuzları ve ısı ile eritiliyor, böylece konserve edilen yani olgunlaşmayan kaşar peyniri elde ediliyor. Bu peynirin tadı bilinen kaşara benzemiyor. Ancak maliyeti ucuz.
Eski kaşarcılar rekabet edemedikleri için neredeyse üretmekten vazgeçmişler. Bugün marketlerde ucuz fiyata satılan yada sandviçlere katılan peynirler artık eritme kaşar.
Geleneksel kaşar peyniri 11-12 litre sütten üretiliyor. Bugün sütün litresinin yaklaşık 80 kuruş olduğunu düşündüğümüzde, sadece

Yazının Devamı

Besleme ve süt kalitesi

15 Şubat 2012

Kolesterol değil, aslında kolesterolün oksitlenmesi zararlı. Çünkü kolesterol bütün hormonların hammaddesi. Özellikle doymuş yağ asitleri kolesterolü oksitliyor. O nedenle doymuş yağ asitleri sağlık açısından son derece sakıncalı. Bunun yanı sıra stearik asit, tereyağı asidi gibi doymamış yağ asitleri ise kolesterolü oksitlemiyor.
Yine beslenme fizyolojisi için son derece önemli olan omega 3 yağ asidi, aspirin gibi kanı sulandırıyor. Yenilen gıdalarla yeterince alınmazsa yüksek tansiyon ve şeker riski artıyor..
Sağlıklı beslenme için önemli bir mikro besin elementi de konjuge linoleik asit (CLA). Bu bir antioksidan. Ve karın tipi şişmanlığı önlüyor, meme kanseri riskini yüzde 60 azaltıyor. Sadece süt ve ürünlerinde var.
CLA’nın yanı sıra tereyağı ve omega 3 yağ asitlerinin de süt ve ürünlerinde oldukça fazla olduğunu düşündüğümüzde, süt içmeyin demenin insan ve toplum sağlığını ne derece etkilediği ortaya çıkıyor.
Bunların sütte bulunma oranı işletme niteliği ve süt hayvanlarının beslenme şekli ile değişiyor.

İşletme niteliği önemli

Yazının Devamı

Toprak satmak serveti satmaktır

8 Şubat 2012

Son günlerde bir çok basın yayın organından 2644 sayılı Tapu Kanunu‘nda değişiklik yapacak yasa tasarısının çıkmakta olduğunu izliyoruz. Buna göre yabancıların edinebilecekleri taşınmaz miktarı 2,5 hektardan 30 hektara çıkarılıyor. Ayrıca Bakanlar Kurulu’na da bu miktarı 60 hektara çıkarma yetkisi tanınıyor. Satışta, Bakanlar Kurulu’nun belirleyeceği ülke vatandaşları için karşılıklılık ilkesi aranmayacak. Geriye doğru tarihe bakacak olursak bu konuda ibret alınacak olaylarla karşılaşırız.


Şöyle ki...
Savaşlarla ekonomisi iyice bozulan Osmanlı, 1860’da İngiltere’ye başvurduğunda, yabancılara taşınmaz satışı ve kiralanması dayatmasıyla karşı karşıya kalıyor. 1868’de çıkarılan “İstimlak Nizamnamesi” ile karşılıklılık ilkesi çerçevesinde yabancıların taşınmaz edinmelerinin önü açılıyor.
Bunun üzerine İngilizler İzmir’deki tarım arazilerinin üçte birini kısa sürede ellerine geçiriyorlar. Zamanla Fransız ve İtalyanlar da hızla Akdeniz bölgesinde taşınmaz edinmeye başlıyorlar. 1913’te yapılan bir düzenleme ile yabancı şirketlerin de taşınmaz edinimi sağlanıyor.
Kurtuluş savaşından sonra 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması çerçevesinde kapitülasyonlara son verilirken, I.

Yazının Devamı

Kalkınma istihdama bağlı

1 Şubat 2012

Ülkelerin refah düzeylerinin arttırılmasında önemli olan üretimdir ve bunun yapılabilmesi için de, dört temel olanağa gereksinim vardır. Amerikalılar hepsi “M” harfi ile başladığı için buna “4M” formülü adını vermişler. Bunlar; Man (insan), Money (sermaye), Material (hammadde) ve Machinary (makina)’dır.
Bir ülkeyi kısmen ya da tamamen sömürmek için, bu dört üretim olanağından tümünü veya bir kısmını kontrol altına almak yetiyor.
Bunların en başta geleni de insan faktörü. Çünkü geri kalan üç olanağı da yaratan insan. İnsanı kontrol ederseniz, diğerlerini de etkiniz altına alırsınız. Bunun için de sömürgeci ülkeler, çok çeşitli yollar ararlar ve bulurlar da.
Sömürücüler insanların ortak özellikleri veya mensubu olduğu toplumun özelliklerini kullanırlar. Bu nedenle ülkelerin istihdam ettikleri kişi sayısı ve nitelikleri çok önemli.
Ülkemizdeki istihdam rakamlarına bu pencereden bakıldığında, maalesef iyi bir tabloyla karşılaşmıyoruz. Her yıl nüfusumuz ortalama 1 milyon artıyor. Bugünkü nüfusumuzun yaklaşık 74 milyon olduğunu düşündüğümüzde, bunun yüzde 26 sı yani 19 milyonu 0-15 yaş grubunda. İşgücüne katkı yaşı olarak ifade edilen 15 yaş ve üstünün ise sadece yüzde 44’ü

Yazının Devamı

Süt zehir değildir

25 Ocak 2012

Son günlerde gerek televizyonlardaki uzman olmayanların, gerekse Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in süt ve ürünleri ile ilgili söyledikleri bir hayli gürültü kopardı.
Bir televizyon kanalındaki programda iki doktorun söyledikleri hem süt sektöründe hem de tüketicilerde infial yarattı. O zamandan beri tüketiciler devamlı bizlere sorular sorar oldular.
Söz konusu kişilere çıktığım üç televizyon programı ve yazdığım bir makale ile yanıt verdim. Ancak sayın bakanın açıklamaları resmi ağızdan söylendiği için basında daha fazla ilgi gördü. 17 Ocak’ta, sütte özellikle antibiyotik varlığı ile ilgili çıkan abartılı haberler, 18 Ocak’ta aynı gazetelerin sayfalarında bu kez daha kabul edilebilir tonda çıktı. Çünkü söylenen “sütte antibiyotik varlığı binde bir bile değil” idi.
Bakan ayrıca, piyasadaki sütlerin antibiyotiğin yanında kanserojen aflatoksin içerdiğini de belirtti.
Bu gelişmeler üzerine ben de konu uzmanı olarak bir yazıyı gündemime aldım ve siz değerli okuyucularla bunu paylaşmak istedim.
Bakıldığında ülke genelinde üretimi yapılan çiğ sütlerin çoğunluğu, bazı tüccarlar ile mandıralar tarafından ve ne yazık ki yasak olmasına rağmen bazen sıcak olarak

Yazının Devamı

Kooperatifçilik yılına girerken

18 Ocak 2012

Dünyada özellikle tarım üreticilerinin geçimlerini temin edebilmesinde ve daha müreffeh bir yaşam sürmelerinde kooperatifçiliğin rolü şüphesiz yadsınamaz. Tarım kesiminin sömürüye en açık kesim olduğunu düşündüğümüzde, bu olgunun ne derece önemli olduğu ortaya çıkar.
Kapitalist sistem daha az zengin, daha çok fakir yarattığı için, kooperatifçiliğin geri bıraktırılmış, ya da gelişmelerine izin verilmiş ülkelerdeki rolü daha bir başka olarak karşımıza çıkar.
Sosyal bir oluşum olan kooperatifçilik 21 Aralık 1844 yılında İngiltere’de var edilirken, bizde de ilk olarak Mithat Paşa tarafından 1863 yılında “Memleket Sandığı” adı ile kuruldu. İyi sonuçları görülünce 1867 yılında yaygınlaştırılmasına karar verildi. Bu sandıklarda çiftçilerin ürettiği mallar satılır, elde edilen para o çiftçinin sermayesi olarak sandığa yatırılırdı. Sandıklar, halkın güvendiği dört vekil tarafından yönetilirdi.
Kooperatiflerde eskiden beri temel amaç kâr değil, işbirliği ve dayanışma olmuştur. Birbirlerine meslek, sanat, toplumsal çıkar bağları olan grupların kendi aralarında kurdukları kuruluşlardır bunlar.
Kar ettiklerinde bunu ortaklarına eşit olarak dağıtırlar ve mesleki gelişmede, ortak iş

Yazının Devamı

Başka bir hayvancılık mümkün mü?

11 Ocak 2012

6 Ocak Cuma günü E.Ü. Ziraat Fakültesi’nde “Başka Bir Hayvancılık Sistemi Mümkün mü? Doğa ve Çiftçi Dostu Sistemlere Doğru” konulu bir çalıştay düzenlendi
Çalıştayda Prof. Kenan Demirkol, Prof. Meltem Serdaroğlu, Prof. Tayfun Özkaya, Prof. Mustafa Kaymakçı, Prof. Yılmaz Şayan, keçi yetiştiricisi İbrahim Sarıoğlu ve bendeniz birer sunum yaptık.
Neden böyle bir çalıştaya gereksinim duyuldu dersek, bu sorunun yanıtını çalıştayın gerekçeleri içerisinde gayet güzel buluruz.
Hayvancılık son dönemlerde bitkisel üretimden giderek kopmaya başladı. Önceleri hayvancılık işletmelerinin gübreleri bir yandan bitkisel ürünler için gübre olurken, diğer yandan da bitkisel üretim yan ürünleri hayvancılık için yem oluyordu. Yani birbirini tamamlayan bir süreç söz konusuydu. Ancak bu zincir giderek birbirinden koptu. Meralar sürülerek tarla haline dönüştürüldü, var olanlar da erozyonla aşınmaya terk edildi.
Zamanla büyük işletmeler sıkıştırılmış alanlarda çok sayıda hayvan ile üretim yapmaya başladı. Ve bu tarım sistemi genel olarak endüstriyel tarım olarak adlandırıldı. Daha küçük işletmelerde de maalesef aynı sistem uygulanmaya başlandı.
Bu sistemlerde gübre ve idrarın birikimi bir

Yazının Devamı

Lale vatanına dönüyor

4 Ocak 2012

Lalenin orijini Türk ulusunun kökleri gibi Orta Asya’ya dayanıyor. Roma ve Bizans dönemlerinde Anadolu’da lalenin bilinmemesinden yola çıkılarak, Orta Asya’dan batıya göç eden kavimlerle birlikte, lalenin Anadolu yarımadasına geldiği kabul ediliyor. Ardından da yavaş yavaş Avrupa’ya yayıldığı söyleniyor.
Bu çerçevede 1593 yılında Hollanda Leiden Üniversitesi botanik bahçesine götürülen lalede hızla yeni çeşitler oluşturuluyor. O kadar ki, bu gelişme 1637 yılında literatürde Tulip mania olarak adlandırılan “Lale çılgınlığına” neden oluyor.
Hollanda’nın altın çağı olarak adlandırılan bu dönemde, bugün borsada kağıtlara verilen yüksek değerlere benzer şekilde lale soğanlarına büyük paralar yatırılıyor. Bir lale soğanı fiyatının bu tarihlerde 3000-4200 florine yaklaşık olarak 1500-2000 dolara ulaştığı bildiriliyor. Bu o zamanların kalifiye bir elemanın yıllık maaşının yaklaşık on katına karşılık geliyor
Anadolu‘dan Hollanda’ya giden, sonradan Hollandalıların sahip çıktığı ve günümüzde ihracatından milyonlarca dolar para kazandığı bu çiçeği, tekrar vatanı ile kavuşturmaya yönelik başlatılan “Lale Vatanına Geri Dönüyor” sloganı ve programı başlatılıyor. Oldukça yeni olan bu

Yazının Devamı