6 Ocak Cuma günü E.Ü. Ziraat Fakültesi’nde “Başka Bir Hayvancılık Sistemi Mümkün mü? Doğa ve Çiftçi Dostu Sistemlere Doğru” konulu bir çalıştay düzenlendi
Çalıştayda Prof. Kenan Demirkol, Prof. Meltem Serdaroğlu, Prof. Tayfun Özkaya, Prof. Mustafa Kaymakçı, Prof. Yılmaz Şayan, keçi yetiştiricisi İbrahim Sarıoğlu ve bendeniz birer sunum yaptık.
Neden böyle bir çalıştaya gereksinim duyuldu dersek, bu sorunun yanıtını çalıştayın gerekçeleri içerisinde gayet güzel buluruz.
Hayvancılık son dönemlerde bitkisel üretimden giderek kopmaya başladı. Önceleri hayvancılık işletmelerinin gübreleri bir yandan bitkisel ürünler için gübre olurken, diğer yandan da bitkisel üretim yan ürünleri hayvancılık için yem oluyordu. Yani birbirini tamamlayan bir süreç söz konusuydu. Ancak bu zincir giderek birbirinden koptu. Meralar sürülerek tarla haline dönüştürüldü, var olanlar da erozyonla aşınmaya terk edildi.
Zamanla büyük işletmeler sıkıştırılmış alanlarda çok sayıda hayvan ile üretim yapmaya başladı. Ve bu tarım sistemi genel olarak endüstriyel tarım olarak adlandırıldı. Daha küçük işletmelerde de maalesef aynı sistem uygulanmaya başlandı.
Bu sistemlerde gübre ve idrarın birikimi bir yandan önemli bir çevre problemi yaratırken, öte yandan hayvanlarda daha fazla hastalıklara neden oldu. Bunun üzerine doğal olarak antibiyotik kullanımı arttı. Bu da insanlarda kullanılan antibiyotiklerin etkili olma şansını azalttı.
Yine büyük endüstriyel hayvancılık işletmelerinden sızan maddeler yer altı ve yerüstü sularını kirletti. Bu tür işletmeler ülkenin belirli bölgelerinde yoğunlaştıkları için, yem tedariki, ürün ile atıkların taşınması sırasında, ekolojik, bitkisel üretimle entegre üretim yapan ve ülkeye daha homojen olarak dağılmış hayvancılık işletmelerine göre daha fazla sera gazı ürettiler. Endüstriyel hayvancılık işletmelerinde üretilen ürünlerde, omega 3 içeriğindeki düşüş gibi kalite kayıpları meydana geldi. Bu durum insanlarda kalp ve damar hastalıkları ile sinir ve beyin hastalıklarında artışa neden oldu.
Ayrıca gelişmiş batılı ülkeler yürüttükleri destekleme politikaları ile endüstriyel hayvancılıkta kullanılan mısır, soya gibi ürünlerini gelişmemiş ülkelere ucuza ihraç ettiler. Bu da söz konusu ülkelerde yem sanayinin gelişmemesine neden oldu.
Türkiye’ye gelirsek; meralarda hayvancılık yapanlar, endüstriyel hayvancılık işletmeleri ile rekabet edem ediler. Bunun sonucunda küçük ve orta büyüklükteki tarım işletmeleri hayvancılığı terk ettiler. Bu da maalesef köyden kente göçü körükledi.