AÇIKCASI pek emin değilim; iki sözcüğü aynı anda bir cümle içinde kullanmak doğru mu? Popüler dediğiniz şey, “çok tekrarlanan, günlük, gelip geçici, uçucu...” Kültür, “zaman ötesine dal budak salmış, geçmişten gelen, kökleri olan, yerleşik ve yaşama biçimi sinmiş; iyi veya kötü...”
Popüler Kültür, dediğinizde ise biri diğerinin gölgesinde kalmaya mahkûm. Genellikle de kültür okkanın altına gidiyor. İlber Hoca’nın “bir şayia mekanizmasıdır” dediği medya, kantarın topuzunu öyle bir kaçırdı ki, her gelişme, “şok” ibaresiyle birlikte servis ediliyor. Biri transfer olmuş, “şok...” Öteki boşanmış, “şok”. Falancanın ölümü, “şok”. Filanca erken doğum yapmış “şok...” Sıradan bir güne uyanamaz olduk. İşte bütün bunlar, bence popüler ve kültür sözcükleri yan yana geldiğinde oluyor. Anında kolayca pazarlanan, ertesi hafta kese kâğıdı bile olamayacak kadar eskiyen, kulağı ve beyinselliği meşgul eden bir dizi yutturmaca, dolgu malzemesi aslında. Geçen akşam bir yemekte yan yana düştük Sevgili Prof. Dr. Murat Tuncay ile... Sağdan soldan konuşurken, o da yakındı bu erozyondan; haber ve bilgi kirliliğinden. Ve hemen sandıktan bir anektot çıkarttı; vesileyle paylaşmak isterim:
* * *
1974 Dünya Kupası günlerindeyiz... Fıkra bu ya, bir Alman TV kanalı “der Kaiser” (İmparator) lakaplı Franz Beckenbauer’ın popüleritesini reytinge çevirmek için sokak röportajları yapmaya karar vermiş. Çıkmışlar sokaklara. Muhabirin elinde mikrofon, önüne gelene soruyor: ‘Adı B harfi ile başlayan ünlü bir Alman...’, Sokaktaki adam, tereddütsüz cevabı yapıştırıyor: ‘Beckenbauer...’ Genci yaşlısı, kadını erkeği, mikrofon uzatılan kim varsa, hepsinden aynı cevap alınıyor: ‘Beckenbauer...’ Günün anlam ve önemi ile örtüşen bu sonuç, aslında bilinen ve beklenen...
Ama muhabir akşama doğru sinirlerine hakim olamayarak, çıkışıyor orta yaşlı bir adama: ‘Yahu siz ne biçim Almansınız? Böyle kepazelik görmedim. İçinizden biri çıkıp da ‘Bach, Beethoven, Brahms...” filan demeyecek mi?’ Sevimli, kayıtsız ve ‘şok’ cevap, kuşkusuz popüler kültürün zaferini anlatmaktadır: “Ben yedekleri tanımam, onları hiç sorma !”
* * *
Kiminle konuşsam, herkes “artık TV seyretmiyorum. Eskiden haberlere bir kulak verirdim; artık onu da yapmıyorum. Bir tane iyi haber yok. Sadece sansasyon. Vallahi izlerken yoruluyorum. Benim derdim bana yetiyor, yorgun argın şişiyorum ekranın karşısında; eksik olsun...” diye özetliyor ruh halini. Gazeteler, haber portalları derseniz, al birini vur ötekine. Ben izlemiyorum! Sen, yanındaki, onun sağında, şunun solunda olan da izlemiyor. Can alıcı soruları peş peşe sorup, bitirelim yazıyı:
“Kim izliyor bu haberleri? Bu haberler kimler izlesin diye derleniyor? Kimler yararlanıyor? Kimin bir işi görülüyor? Kimin bir derdine çare olunuyor? Bir cinayet aylarca kalır mı toplumun gündeminde ? Bir uçak kazasının daha dumanı tüterken, bir kamera “bakın kapıyı çalıyoruz, ama açan yok. Bakın tekrar çalıyoruz açılmıyorÖ” ilkelliğiyle haber yapmayı nasıl sürdürebilir? Bir futbolcunun “dönen kılı”, bir sözde şarkıcının arabadan inerken muziplik yapan “sürpriz dekoltesi”, birinin “ev hali”, diğerinin “makyajsız yüzü” bu kadar mı ilgilendirir, meşgul eder bir milleti? Atmaya geldi mi, herkesin dili bir karış dışarıda. Ama herhalde birileri, “sen kimsin kardeşim ? Seyretmezsen seyretme. Seninle mi uğraşacağız? Nasıl olsa bir seyreden bulunur” diye teneke çalıyor arkamızdan da bizim haberimiz yok. Toplumu bilgilendirmek için mi? Haber almak hakkı adına mı? Hiç sanmıyorum... Hiç sanmıyorum!
* * *
Ishak Alaton’un bir üniversitedeki sohbetinden küçük bir alıntıyla bitirelim: “...para bir değiş-tokuş aracıdır. Ama para üstü bir konu daha vardır. Bunu parayla satın alamazsınız. Bunun adı zevk ve kültürdür. Zevk almak, keyif duymak ancak kültürle mümkündür. Resimden zevk almak için sergiler bedava, müzik, kaset ve diskler üçü otuz para. Ayrıca konserler de pahalı değil. Tiyatrolar hamburger fiyatına... Aşk ve sevgi zaten bedelsiz. Güneşin, denizin hışırtısından ya da bir satranç oyunundan zevk alabiliyorsanız, güneşi kaç paraya batırabilirsiniz? Denizi hışırdatmanın fiyatı nedir ?
Kalenizle bedavaya şah çekebilirsiniz. Para kazanmaya verdiğiniz emek kadar, kültür edinmeye de verin...” Öyle anlaşılıyor ki, “emek vermeden para kazananlara, emek vermeden popüler kültür sunuyor” birileri. Alan memnun veren memnun...