Kusuru kimde ararsanız arayın...
Bu millet; hem siyaseten, hem dinen, hem vicdanen hem etnik köken ve alt kimlikler hem de spor taraftarlığı olarak bölündü diyor, bizi toplum olarak bu durumlara düşürenlere verip-veriştiriyor, beddua ediyoruz ya;
Meğer en keskin bölünme ve ayrışma sigara içenlerle-içmeyenler arasındaymış da haberim yokmuş...
Ben de yeni farkettim.
Sanırdım ki; sigara içen içer, içmeyen içmez...
Toplumsal bir hoşgörü vardır. İçen, içmeyene, içmeyen de içene saygı gösterir, gerekirse katlanır.
Hiç öyle değilmiş...
Yetti gari...
Oraya bakıyorum, komşu, buraya bakıyorum komşu adalar...
Denizden-karadan-havadan, kısacası üç koldan...
Bu arada bizim meslektaşlar da maaşallah, hepsi “adalar ve tatil” uzmanı sanki.
Öyle bir anlatıyorlar, öyle bir övüyorlar, öylesine göklere çıkarıyorlar ki, ister istemez hepimizin ağzının suyu akıyor.
Tabi bir de, “vicdan” yapanlarımız var.
Neymiş; komşu krizdeymiş...
Trilyoner...
Zengin...
Orta gelirli; yani “ortadirek...”
Dar gelirli;
Bir de fakir ve yoksullar...
Gelir, kazanç ve yaşam biçimi olarak benim bildiğim, ülkemizdeki “sınıflandırılmış” hane halkı yapısı böyledir.
Değilmiş...
Bugüne kadar hiç kimse bu kadar net konuşmamıştı.
Tunceli’de CHP’li Kürt milletvekili Hüseyin Aygün’ün kaçırılma nedenlerinden biri de bu.
PKK’nın amacı belli.
Ankara’dan öte coğrafyada, “devlet yok, biz varız” mesajı vermek.
Dikkat ederseniz; “kaçırdık” sözcüğünü kullanmayıp, “gözaltına aldık” diyorlar.
Neden?
Yanıtı, terör örgütüne yakın bir internet sitesinden:
Tanımasam, yerden yere vuracağım...
Çok yakın bir dostluğumuz olmasa da; ta Eşrefpaşa Belediye Hastanesi Başhekimliği’nden buyana, Büyükşehir bürokratı olarak bildiğim, tanıdığım bir kişi.
En önemlisi, sapına kadar cumhuriyetçi bir tıp profösörü.
Demokrat, laik ve Atatürkçü bir Türk kadını...
Nasıl oldu, nasıl bir ruh haliyle kalkıp; öldürülen PKK’lı teröristler için “şehit” tanımını kullandı, bilemiyorum.
Yanlış...
Hem de çok yanlış...
Ben bu yaşıma kadar hiç bu kadar gaza gelmemiştim.
Bir halt işledim ki, dostlar başına...
Günlerden beri, aklıma geldikçe; “vah.. vah.. oğlum sen ne yaptın böyle” diye kafamı duvarlara vuruyorum.
Kafamı, her fırsatta “kafasız Hamdi” diye yumruklarken, benim dünyanın en güzel ikinci eşi sevgili karım Meltem Hanım, karşıma geçip kıs-kıs gülüyor.
Öyle bir söz verdim, öyle bir kağıt parçasının altına imza attım ki, ben bile şaşkınım.
İyi olacağı kesin.
İzmir ve İzmirlilere “gavur” diyenler, umarım utanmışlardır.
Biliyor musunuz; bizlere bu lakabı uygun gören ve yakıştıranlara kızmıyor, sadece gülüyorum.
Çünkü;
Kim bizim için “gavur” diyorsa, o zat-ı muhteremlerin tarihe bakmalarını tavsiye ederim.
15 Mayıs 1915’te...
Memleketi yönetenler, gaflet, delalet ve hatta ihanet içindeyken...
İşgalciye ilk kurşunu kim, nerede sıktı?
Verilmek istenen mesaj;
Ey Türkiye... Ben doğuda da, ülkenin en batısında da vururum, demekse...
Boşuna zahmet...
Bu ülkenin doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde; kalleşçe saldırsanız da, tuzak kurup bombalar patlatsanız da, karakol basıp gençlerimizi şehit etseniz de, ormanlarımızı yakıp yok etseniz de...
Korkutamazsınız...
Yıldıramazsınız...
Bölücü eşkıya ve onun parlamentodaki, yerel yönetimlerdeki siyasi partilerindeki destekçileri, sempatizanları şunu kafalarına iyice soksunlar: