İZMİR, daha doğrusu İzmir Körfezi kokuyor...
Bu bir gerçek.
Hayır demesi için insanın koku alma duyusunu yitirmiş olması gerekir.
Peki neden kokuyor?
Hani İzmir Körfezi, 2000’li yıllarda yapılan operasyonlarla kurtarılmış, koku yok olmuş, kirli sarımsı rengi maviye dönmüş, Alsancak, Pasaport, Mustafa Kemal Sahil Bulvarı ve Üçkuyular’dan, olta ile çipura, istavrit, isparoz avlanır hale gelmişti.
Melez Deltası’ndaki bataklık, özel bir sistem uygulanarak kurutulmuş, yeşillendirilerek konserlere, pikniklere, gösterilere açılmıştı.
Ne oldu da 7 yılda değişti?
İzmir; Mavişehir, Bayraklı, Bornova, Alsancak, Karataş, Güzelyalı, Üçkuyular, Narlıdere kokmaya başladı, insanlar bu yaz sıcağında balkonlarında neredeyse oturamaz hale geldi?
Gelin, İzmir’de son günlerde çok tartışılan “koku” olayının, “nereden, nereye” nasıl geldiğine bir bakalım.
En önemli iki sorun
Yıl 1999...
İzmir’de yerel seçimlerde kıyasıya bir yarış var.
CHP’nin adayı Yüksel Çakmur, ANAP’ın adayı eski İzmir Valisi Kutlu Aktaş, DYP’nin Dr. Burhan Özfatura, DSP’nin de rahmetli Ahmet Piriştina idi...
Bu isimler üzerinde o dönem en deneyimsiz aday Piriştina idi.
Seçimler sonuçlandı ve İzmirli seçmen, milletvekili iken istifa eden ve DSP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Ahmet Piriştina’yı seçti...
Rahmetli Piriştina, koltuğa oturduğunda önünde acil çözüm bekleyen iki sorunu kucağında buldu.
Biri fosseptik çukuruna dönen, leş gibi kokan İzmir Körfezi, ikincisi de meşhur ve tartışmaları hala devam eden Birinci Kordon...
Başkan Piriştina, kadrolaşmasını tamamladıktan sonra, İzmir Körfez’ini kurtarmak için kolları sıvadı.
İZSU’nun başına getirilen CHP’nin kadrolu bürokratı Hasan Fehmi Mani’ye, “Bu Körfezi kurtarmamız lazım. İzmir’e bu koku yakışmıyor. Ne yaparsanız yapın, kurtarın” talimatını verdi.
Bir de o dönem son derece “cesur” bir karar aldı; Bayındırlık Bakanlığı ve Karayolları Genel Müdürlüğü’nün kıyameti koparmasına rağmen, Birinci Kordon’u, 3’er şeritli otoyol olmaktan kurtarıp, iki şeritli gidiş -dönüş haline dönüştürdü, kaldırımları genişletti ve arta kalan alanı da çimlendirip hizmete açtı.
Proje tamamlanamadı
İZSU Genel Müdürü Mani, - ki rahmetli Piriştina’nın vefatından sonra göreve gelen Aziz Kocaoğlu kendisini Büyükşehir Genel Sekteri yaptı- İzmir Körfezi’ni kurtarmak için acil bir proje hazırlattı.
İlk önlem. İzmir Körfezi’ndeki su sirkülasyonunu önleyen Körfez’in kuzey yakısındaki ünlü Ragıp Paşa Dalyanı’nın yıkılması kararlaştırıldı.
Mahkeme kararı alınarak dalyanın beton blokları yok edildi ve dış körfezden iç körfeze temiz su akışı sağlandı.
İZSU o dönem 70’li yıllarda İzmir Körfezi için hazırlanan Büyük Kanal Projesi’ni masaya yatırdı.
Dünya Bankası destekli bu projeye göre körfez, Güzelbahçe’den Çiğli’ye kadar 2.20 metrelik dev borularla “kuşak” gibi sarılacak, kentin tüm evsel ve endüstriyel atıkları bu “kuşaklama kanalı” içine akıtılacak ve kentin belli noktalarında kurulacak “pompaj istasyonları” ile pis su Çiğli’ye kadar taşınıp, burada kurulacak arıtma tesislerinde işlem gördükten sonra, açığa çıkan suyun bir bölümü Menemen Ovası’nın sulamasında, bir kısmı da tekrardan temiz su olarak körfeze akıtılacaktı.
Proje iki bölümden oluşuyordu. Yerüstü suları dediğimiz yağmur suları ayrı bir kanal sistemi içinde toplanıp, denize doğrudan verilecek, evsel ve endüstriyel atıklar ise yapılacak ayrı bir kanalizasyon sistemiyle arıtılmak üzere ana kuşaklama kanalına taşınacaktı. Proje çok maliyetli olduğu için bir türlü tamamlanamamıştı.
Oysa hem Dr. Burhan Özfatura hem de Yüksel Çakmur, bu projenin yapımı için çok büyük emek sarf ettiler. Ama sonuçta iş gelip, paraya dayandığı için proje bir türlü tamamlanamadı.
Piriştina’dan önce görev yapan Burhan Özfatura ise kentin hiç olmazsa ana kuşaklama kanalı tamamlanan kuzey bölgesindeki atıkların körfeze akmaması için sistemi “yarım” da olsa devreye aldı.
İZSU Genel Müdürü Mani, Büyük Kanal Projesi’ni sözde revize etme bahanesiyle küçülttü.
İzmir’i belki 7 yıl rahatlattı ama gelecek için en büyük kötülüğü yapmış oldu.
Hiç unutmuyorum; o dönem Yeni Asır Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni’ydim. İzmir’in evsel ve endüstriyel atıklarını Çiğli’deki arıtma tesislerine taşıyacak 2 metre 20 santimlik dev boruların içinden, yerli otomobillerden birini geçirerek fotoğraflar çekmiş ve manşet yapmıştık.
İZSU, yani Hasan Fehmi Mani ne yaptı?
İzmir Körfezi’ndeki kokuyu gidermek ve körfezdeki canlı yaşamı tekrar geriye döndürmek için, Büyük Kanal Projesi’nin 2 metre 20 santimlik dev borularının çapını 1 metre 60 santime indirdi ve döşemeye başladı.
O dönem de buna çok karşı çıkan oldu.
Özellikle mühendisler odası ile İZSU’da görev yapan bazı teknik bürokratlar, bunun çözüm olamadığını, nüfus artışı ile birlikte sistemin 3-5 yıl içinde tıkanacağını ve İzmir Körfezi’nin tekrar eskisi gibi, hem kokacağını hem de oksijen oranının azalarak canlı yaşamın tekrar yok olacağını savundular.
Mani dinlemedi. Rahmetli Başkan Piriştina’yı da ikna etti.
Çok sesini çıkaranlara o günlerde; Mani’nin verdiği cevabı çok iyi hatırlıyorum:
“Artmasın kardeşim, bu kentin nüfusu bu kadarla kalsın. Artarsa suç bizim değil ki...”
Ok yaydan çıkmıştı. İlginç olan şuydu. Sanki Hasan Fehmi Mani’nin İzmir’de Büyük Kanal Projesi’ni küçülterek revize edeceğini birileri duymuş olmalı ki (!), çapları 2. 20 olan dev beton boruların yerine, dışı siyah, içleri sarı, halkın “körüklü” diye ad taktığı 1.60’lık özel ve dayanıklı plastik borular döşenmeye başladı.
Peki yerüstü suları ne olacaktı?
Mani, “üstün zekası(!)” ile buna da çare buldu.
İzmir’in tüm caddeleri ve sokakları, yarılarak, bugün Büyükşehir Belediyesi’nin başına dert olan ve hala “tak-tuk” ötmelerinden bıkıp usandığımız “kanaletler” inşa edildi.
Yer üstü suyu dediğimiz yağmur suları, bu kanaletlerle alınıp, doğrudan Körfez’e taşındı.
Birbuçuk yılda düzeldi
İnşaatlar tamamlanıp, sistem çalışmaya başlayınca, Körfez yeniden can buldu. Melez Deltası, özel bir sistemle bataklık olmaktan kurtarılıp yeşil alan haline dönüşünce koku da kalmadı.
O dönem Konak Belediye Başkanı olan Erdal İzgi’nin dünkü yazısında sözünü ettiği “2002 yılında İzmir Körfezi’nde koli basili oranı sıfırdı” sözü doğrudur.
Bu tespitin canlı tanıklarından biri de benim.
Rahmetli Piriştina ile Cumhuriyet Meydanı’nın kıyısında, Alsancak Vapur İskelesi ile Pasaport’taki seyir teraslarında çok oturup, masmavi dibi görünen denizin içindeki çipuraları, salına salına dolaşan diğer balıkları seyrettik.
Proje iflas etti
Ve geldik bugüne... 2009 yılına..
Koku dayanılmaz hale geldi, Körfez’in mavi rengi, sarımtıraklaşmaya başladı.
Çünkü, İZSU’nun, Hasan Fehmi Mani’nin minimize ettiği, İzmir Körfezi’ni kurtaracak olan, “Büyük” iken “Küçük” hale getirilen “Kanal Projesi” tıkandı.
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu yine yanlış yapıyor.
İzmir’de tıpkı, “Arsenikli Su” olayı gibi bir olay yaşanıyor.
Kocaoğlu, gerçekleri söylemek yerine, “bakıyoruz, acaba kaçak var mı, araştırıyoruz” gibi laflarla İzmir halkını oyalamaya, vakit kazanmaya çalışıyor.
Oysa bugün Körfez’in kokması, oksijen oranının düşerek canlı yaşamın yavaş yavaş ölmesinin sorumlusu da suçlusu da Kocaoğlu değil.
Gerçek olan şu:
Büyükşehir’de çok yetkili bir kişinin anlattıklarını size aktarmak istiyorum:
Şu an Üçkuyular-Konak-Gümrük-Halkapınar arasındaki boru hattı tamamen bu kentin evsel ve endüstriyel atıklarıyla dolu.
Sistem bu güzergahta tıkanmış durumda. Pompaj istasyonları bile kanalizasyondaki sıkışan bu pis atıkları Çiğli’ye taşıyamıyor.
Tıpkı, çoğumuzun yazlığındaki fosseptik çukurları gibi. Nasıl dolduklarında vidanjörlerle çektirilmezse, tıkanıp, evdeki pis su ve atıklar akıp gidemiyorsa, İzmir’in durumu da tıpkı böyle. Korkum, sistemin bu kadar tıkanık bir durumda, logarlardan ya da belli bir yerden taşıp, İzmir’in cadde ve sokaklarının “b.. çukuruna” dönmesidir.
Peki çözüm yok mu?
Her sorunun çözümü gibi bunun da yok değil.
Ama Başkan Kocaoğlu’nun çıkıp, doğruları açık açık anlatmasıdır.
Çünkü bugün İZSU, çapları küçültülen boruların neden olduğu sorunun çözümü için kenti yeniden kazıp, aynı sistemin altına-üstüne; neresi uygunsa mutlaka ikinci bir kanalizasyon hattı döşemek zorundadır.
Dünya Bankası destekli projede İzmir’in Büyük Kanal Projesi hazırlanırken boru çapları boşuna 2.20 olarak seçilmemiştir.
Biz ise, sistemin neredeyse yüzde 50’sinde boru çaplarını 1.60’a indirdik.
İzmir Körfezi’nin kokmasının nedeni budur.
Çünkü İZSU, itiraf etmese, söylendiğinde yalanlasa da, zaman zaman sistemi rahatlatmak adına, evsel ve endüstriyel atıkları, çaresizlikten Körfez’e gizli-kapaklı akıtmaktadır.
Efendiler; ne yapılacaksa, vakit geçirilmeden yapılmalıdır.
Bir de Çiğli’deki arıtma tesisi var.
Burada da sıkıntılar yaşanıyor. İZSU buradaki sorunu çok yakından biliyor. Bir an önce harekete geçmek zorundadır.